Suriye’de eski hesaplar, yeni arayışlar
Hafta başında ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey'in Ankara'da Milli Savunma Bakanı Akar ile görüşmesi ve eş zamanlı olarak ABD Merkez Kuvvetler Komutanı McKenzie'nin Kobanê'de Suriye Demokratik Güçlerini (SDG) ziyaret etmesi, dikkatlerin yeniden Suriye'ye çevrilmesine neden oldu. Yine Türkiye'deki iktidar bir süreden beri olası bir harekat için Suruç'a askeri yığınak yaparken Urfa'nın Ceylanpınar ilçesine SDG'nin denetiminde bulunan Resulayn (Serêkaniyê) bölgesinden roket atılmasını da bu gelişmelerden ayrı okumamak gerekiyor.
Türkiye'de iktidar yanlısı ve ulusalcı çizgideki muhalif medya organları, Jeffrey'in Ankara ziyaretiyle eş zamanlı olarak McKenzie'nin Kobanê'yi ziyaret etmesini bir skandal olarak manşetlerine taşıdı. Oysa bu iki görüşme ABD'nin bir süreden beri uygulamaya çalıştığı Suriye stratejisinin iki yönünü oluşturuyor. Öte yandan sınırdaki askeri yığınak ve bir provokasyon olduğu anlaşılan SDG'nin denetimindeki bölgeden Ceylanpınar'a roket atılması olayı da Türkiye'deki iktidarın müdahale hevesinin devam ettiğini gösteriyor.
O yüzden Kuzey Suriye/Fırat'ın doğusu merkezli olarak yapılan görüşmeleri ve yaşanan gelişmeleri hem ABD ve hem de Türkiye'deki iktidar için eski hesaplara bağlı olarak gündeme gelmiş/getirilmiş yeni arayışlar olarak nitelemek mümkün.
Şimdi olup biteni daha iyi anlamak için gelişmelere daha yakından bakalım.
Trump, geçen yılın sonlarında Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesinde Suriye'den çekileceklerini açıklayınca Türkiye'deki iktidar ve destekçisi medya organları fazlasıyla heyecanlanmıştı. Oysa kısa süre sonra Trump bu kez ABD'nin Suriye'de Kürtlerle sürdürdüğü iş birliğinden vazgeçeceği beklentisini boşa çıkaran açıklamalar yapmaya başladı. Çünkü Suriye'nin geleceği ile ilgili pazarlıklarda bugün ABD'nin elinde Kürtlerle sürdürdüğü iş birliği dışında pazarlık konusu yapabileceği bir dayanağı bulunmuyor.
Ancak Trump'ın Erdoğan'a yönelik ılımlı mesajları bir gerçeği daha ortaya çıkarmıştı. ABD, Türkiye'deki iktidarı da kendi politik eksenine kazanmaya çalışıyordu. Bugün Rusya'dan S-400'lerin alınmasına karşı ABD'nin Türkiye'ye yönelik yaptırımlarının uygulanmaya konmasında da Trump en azından geciktirici bir tutum izliyor. Yaptırımları daha çok Erdoğan iktidarını kendi politikalarına yedeklemek için bir baskı unsuru olarak kullanmaya çalışıyor.
Özetle Trump, hem Kürtleri kaybetmeyeceği, hem de Türkiye'deki iktidarı da kendi stratejisine kazanacağı bir politika uyguluyor.
ABD stratejisinin daha iyi anlaşılması için geçtiğimiz ay ABD, Rusya ve İsrail'in ulusal güvenlik danışmanlarının Kudüs'te yaptığı toplantıyı hatırlatmak gerekiyor. Bu toplantıdan sonra Suriye'de siyasi çözüm için İran'ın etkisinin sınırlandırılması konusunda bir uzlaşmaya varıldığı iddia edilmişti. Bu iddianın dayanaksız olduğu söylenemez, çünkü aslında geçen yılın temmuz ayında Helsinki'de Trump ve Putin arasında yapılan görüşmede de İran'ın etkisinin sınırlanacağı bir siyasi çözüm konusunda anlaşmaya varıldığı açıklanmıştı.
Başka bir tartışma konusu olmakla birlikte burada Rusya'nın, İran'ın Suriye'deki etkisinin sınırlanmasına neden razı olduğu/olacağı sorusu akla gelebilir. Ancak gerek Suriye'de iki kalıcı üsse sahip olması ve gerekse İran'ın sınırlanmasını kabul etmesinin kendisine bölge genelinde daha fazla hareket alanı sağlayacağı hesabı nedeniyle Rusya bu plana razı gelebilir.
Öte yandan ABD, hem Suriye'de İran etkisinin sınırlandırılması ve hem de İran'ın kuşatılması stratejisi için Türkiye'ye ihtiyaç duyuyor. İran'ın kuşatılması stratejisi ABD için, Rusya'nın bölgedeki etkisinin artmasının önüne geçmek ve enerjide dışarıya büyük oranda bağımlı olan ve enerji ihtiyacını önemli oranda Hürmüz Boğazı üzerinden karşılayan Çin'in denetim altına alınması bakımından büyük önem taşıyor. O yüzden ABD, Türkiye'yi kendi stratejisine kazanmaya ihtiyaç duyuyor.
Bugün ABD ve Erdoğan iktidarı arasındaki pazarlıklarda en kritik noktayı Suriye'nin kuzeyinde/Fırat'ın doğusunda 'güvenli bölge' ile ilgili görüşmeler oluşturuyor. ABD, SDG'nin sınırdan içeriye 30 kilometre çekileceği ve ayrıca Arap ağırlıklı Menbic, Tel Abyad gibi yerleşim yerlerinde Türkiye'nin desteklediği güçlerin konuşlanacağı bir planı kabul ettirmeye çalışıyor. Ancak bu plan, Suriye Kürtlerinin gücünü sınırlasa da onların Suriye'nin geleceğinde rol oynayacak siyasi aktörlerden biri olması durumunu ortadan kaldırmıyor. Suriye Kürtlerinin kazanımlarını ülke içinde Kürt sorununda uyguladığı politika için bir tehdit olarak gören Türkiye'deki iktidar ile ABD arasındaki pazarlıklar bu noktada tıkanıyor.
Resulayn (Serêkaniyê) bölgesinden Ceylanpınar'a roket atılması bu gelişmelerle birlikte okunduğunda, bu provokasyonun Türkiye'deki iktidarın Suriye Kürtlerine karşı müdahale girişimlerine hizmet ettiğini anlamak zor olmasa gerek. Ancak ne sınır bölgelerinin Suriye rejimine devredilmesini isteyen Rusya'nın ve ne de ABD'nin bugün böylesi bir seçeneğe sıcak bakmadığı biliniyor.
Sonuç olarak emperyalistlerin ve onlarla pazarlık halindeki gerici rejimlerin hesaplarını anlayabilmek için büyük resme, yani bölgedeki paylaşım mücadelesine bakmak gerekiyor. Ve ortadaki tablo, paylaşım mücadelesindeki emperyalistlere ve onlarla iş birliği halindeki gerici rejimlere karşı ülkenin ve bölgenin demokrasi ve barış güçleri ile ezilen halklar antiemperyalist demokratik bir mücadele hattında birleşmedikçe bu gerici planların boşa çıkartılmasının mümkün olmadığını gösteriyor.
Evrensel'i Takip Et