29 Ağustos 2019

İktidar, kriz koşullarının ekonomik alanda yarattığı sorunlar için adım atmak yerine, ekonomik krizi daha da derinleştirmesi kaçınılmaz olan adımlar atmaya başladı. Ülke tarihinin en uzun soluklu ekonomik krizi yaşanırken, krizin boyutları belirginleştikçe sorunların sadece ekonomik olmadığı, aynı zamanda toplumsal ve siyasal krizi tetikleyen bir sürece girildiği anlaşılıyor.

İç ve dış politikada son dönemde benimsenen baskıcı ve otoriter uygulamalar, emekçilerin günlük yaşam mücadelesi içindeki en temel sorunlarının üzerini örtmeyi ya da onları geri plana itmeyi amaçlıyor. İktidar sadece ekonomide değil, iç ve dış politikada ciddi bir sıkışma yaşıyor. Yaşanan sıkışmışlıktan kurtulmak yerine hiçbir hukuki dayanak olmadığı halde belediyelere kayyum atanması, dış politikada fiyaskoyla sonuçlanan adımlara yenilerinin eklenmesi, yaşanan kriz sürecini derinleştirmekten başka bir sonuç vermeyecek.

İşçi ve emekçilerin ücret artışları başta olmak üzere, halkın en temel ekonomik ve sosyal talepleri söz konusu olduğunda bin dereden su getirenler, sermayeye kaynak aktarmaya sıra gelince bütün muslukları, hatta hazinenin kapılarını bile ardına kadar açmakta sakınca görmüyorlar.

Yılın ilk yarısında ekonomik krizin kaçınılmaz etkisiyle bütçe açığının ciddi boyutlara ulaşması sonucunda başlayan zam yağmuru ve vergi artışlarının önümüzdeki birkaç ay içinde artarak devam edeceği anlaşılıyor. Bugüne kadar temel tüketim maddelerine yapılan zamlar ve vergi artışları, binbir zorlukla geçimlerini sağlayan yoksul emekçi aileleri başta olmak üzere, toplumun büyük bir bölümünün yaşamını altüst etmiş durumda. Emekçilere ağır bedeller ödetilerek sağlanmaya çalışılan ‘ekonomik istikrar’ emekçilerin giderek ağırlaşan ve katlanılamaz hale gelen yapısal sorunlarını sona erdirmiyor.

Ekonominin uzun süredir yaşadığı durgunluk nedeniyle vergi gelirlerinde yaşanan azalma temel tüketim ürünlerine art arda yüksek oranlı zamlar yapılmasına, dolaylı vergilerin her fırsatta arttırılmasına neden oluyor. Türkiye’de çalışan nüfusun büyük bölümünü oluşturan emekçiler bir taraftan aldıkları ücretler üzerinden alınan doğrudan vergilerle, diğer taraftan yaptıkları harcamalar üzerinden alınan dolaylı vergilerle kuşatılmış durumdalar.

Ekonomideki yavaşlamanın en ağır faturasını, istihdam teşviklerine rağmen yükselmeye devam eden işsizlik oranları üzerinden görebiliyoruz. Özellikle kentlere yığılan ve çoğu eğitimli gençlerden oluşan işsizler ordusu, ülke ekonomisi açısından en önemli tehditlerin başında geliyor. İŞKUR’un aylık olarak yayımladığı istatistikler ve Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) nihayet açıkladığı son veriler, işsizlik sorununun tahmin edilenden çok daha ciddi boyutlarda olduğunu ortaya koyuyor.

İktidar, ekonomik krizin sarsıcı etkilerini hafifletmek adına önümüzdeki aylarda devam etmesi beklenen zamlarla, yeni kredi ve borçlanma politikaları ile kriz yangını söndürmek bir yana resmen üzerine benzin döküyor. Ancak ekonomik krizin boyutları farklılaşıp etki alanı hızla genişlerken, ekonomik krize ve sonuçlarına karşı örgütlü tepkilerin ve mücadelenin ciddi anlamda zayıflamış olması düşündürücü.

Emekçilerin çalışma hakkı başta olmak üzere, en temel haklarını (İş ve ücret güvencesi, güvenceli istihdam, sosyal güvenlik hakkı, kıdem tazminatı hakkının korunması vb.) ortadan kaldırmayı hedefleyen politikalara karşı ülkenin her yerinde çok daha planlı ve yaygın bir mücadele hattı oluşturmak, iktidarın yeni saldırılarına karşı hazırlıklı olmak açısından büyük önem taşıyor.

Evrensel'i Takip Et