26 Eylül 2019 19:08

İktidar enayi mi?

İktidar enayi mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son günlerin ağırlıklı tartışma konularından birisi erken seçim. Henüz meclisteki muhalefet partilerinden hiç birisi güçlü ve kararlı bir biçimde erken seçim istememesine karşın, yine de bu sorun güncel politikanın ana konularından birisi olmaya devam ediyor. İyi parti iktidarın yıpranmasını, içerisinden yeni partilerin çıkma sürecini, iktidarla pazarlıklar yaparak ortaklık kurmanın aracı olarak kullanmaya çalışırken, CHP’de “Erken seçime gidebilirler” umudunu pompalıyor.

Ekonomik krizin tam orta yerindeyken, çarşı pazar yanarken, vatandaş burnundan solurken hangi iktidar erken seçim ister? Bu koşullarda erken seçim istemek bir iktidar için enayi damgasını yemek anlamına gelmez mi? Hiç kuşkusuz gelir ve bir seçim şu anda iktidarın en son isteyeceği şeydir. İktidar erken seçim değil, kah “Türkiye İttifakını” ortaya atarak, kah Saray’da belediye başkanlarını toplayarak, kah “beka sorunu”nu güncelleyerek, kah “IMF ile ben değil, onlar görüşüyor” diyerek, kendine suç ortağı ve yeni dayanaklar aramaktadır.

Tablo ortadadır ve tüm makyajlama ve cilalama çabalarına karşın TÜİK rakamlarına da yansımaktadır. Bu rakamlara göre ülkede 16 milyon 888 bin kişinin yıllık geliri 10 bin 670 TL’dir. Yani kabaca 17 milyon vatandaş ayda 890 TL aylık gelirle “yaşamaya” çalışmaktadır. Bunların arasında 8 milyon 628 bin kişinin durumu daha da kötüdür ve bunlar “yeşil kartla” yaşamaya mahkum edilmiştir. Resmi işsizlik 4 milyon, gerçek rakam ise 8 milyona yakındır. Gelmekte olan kış ve yeni masraflar vatandaş için yeni yıkımlara kapı açmaktadır.

IMF’siz uygulanan IMF programları ücretleri daha da düşürmeyi, kıdem tazminatına el konulmasını, zaten işçi ve emekçinin üzerine yıkılan krizin, daha sert ve kararlı tedbirler alarak sürdürülmesini hedeflemektedir. Ama ne güneş balçıkla sıvanabiliyor, ne de çarşı ve pazardaki yangın hamasetle söndürülebiliyor. Geçen her gün, her hafta, her ay halkın yaşam ve çalışma koşullarını biraz daha zorlaştırıyor. Bütün bunlar yaşanırken, ülkeyi yönetmekte olan iktidar neden erken seçim istesin? Üstelik bir halk hareketini teşvik edebilir korkusuyla bütün bunları ajitatif biçimde dile getiren, tüm koşullar halkın “umudu” olarak sivrilmeyi olanaklı kılarken bundan kaçınan, bir kasırga patlarsa biz de altında eziliriz korkusunu içinde taşıyan bir “ana muhalefete” sahipse iktidar neden seçim istesin?

Ama mevcut maddi koşulların politik süreçler üzerinde kaçınılmaz sonuçları vardır ve nesnel koşullar zorunlu bazı gelişmelere kapıyı aralamaktadır. İktidar partisi içeriden eriyor. Şimdilik içinden iki parti çıkmak üzere. Ana muhalefet partisi halkı harekete geçirecek bir propaganda yürütmüyor ama kitlelerdeki derin hoşnutsuzluk ve bir şeylerin yapılması isteği onu kendi iradesi dışında ileriye doğru itiyor, o ise muhalefeti en geri pozisyonda tutmak için çaba gösteriyor. Krizden en fazla etkilenen ve krizin tüm sonuçları sırtlarına yıkılan işçi ve emekçiler içinde giderek yaygınlaşan bir huzursuzluk var ve metal iş kolunda olduğu gibi sözleşmelerin yaklaştığı bazı alanlar ilk kitlesel karşı çıkmanın olabileceğinin güçlü sinyallerini gönderiyor.

Yani işler iktidarın da, düzen muhalefetinin de istemediği bir yere doğru gidebilir ve bunun koşulları her geçen gün biraz daha olgunlaşıyor. Fabrikalar ve bazı spesifik alanlar dışta tutulduğunda, genel olarak kitle mücadelelerinin dinamiği önce örgütlenme, sonra mücadele etme biçiminde gelişmiyor. Hoşnutsuzluk ve öfke patlamalar şeklinde gelişebiliyor ve bu hareket kendi örgütünü de yaratıyor. Zaten kendi içerisinde örgütlü olan devrimci parti ve örgütler de bu gelişmeye yardım edebildikleri, onu varması gereken sonuçlara doğru itebildikleri ölçüde hareket bambaşka bir yere doğru evrilebiliyor. Hele halk hareketinin omurgasını oluşturabilecek bir işçi hareketi varsa artık mücadele çok farklı gelişebiliyor.

Peki bütün bunları yazmakla gerçekleşmeyecek, olmayacak bir umudu mu pompalamış oluyoruz? Elbette hayır. Nesnel koşulları olabildiğince objektif bir biçimde ortaya koymaya, bunun yol açabileceği sonuçlara dikkat çekmeye çalıştık. Elbette gelişmeler kitleler mevcut duruma bazı hoşnutsuzluklar gösterseler de, sert bir muhalefet geliştirememelerine doğru da gidebilir. Ama o durumda bu, kısa süreli ve geçici bir “çözüm” olacaktır. Çünkü onları harekete geçmeye zorlayan koşullar çözülmeden varlığını sürdürecek, hareketin ilerlemesini engelleyen ayak bağları, engeller, çözülmeye başlayacaktır. Kitlelerin hareketlerinin en umutsuz görünen zamanlarda ve koşullarda geliştiğini unutmamak gerekir. Sınıf mücadelelerinin bize öğrettiği en temel derslerden birisi budur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa