Türkiye Cumhuriyeti kıstırıldığı köşede, bir savaş siyasetinin etkisiyle çöküyor. Bu çöküşün birçok göstergesi var ama görmek isteyenler oldukça az. Doğanın talan ve yok edilmesi bir gösterge. Kamusal alanın talan ve yok edilmesi; kamusal çıkarların her gün çiğneniyor olması da. Toplumun her katmanında şiddetin gözle görülür şekilde işliyor olması, güçsüzlerin şiddete maruz kalma olasılığının her gün artması da birer gösterge.

Çöküş gözle görülür, kulakla duyulur denli açık. Yandaş şirketler aldıkları haksız ihalelerden çatır çatır haksız kazanç sağlıyor. Haksız kazanç sağlayanlar artık hiç gizlemeye gerek duymuyorlar; “Görenler çatır çatır çatlasın!” dercesine açık davranıyorlar. Kayyumlar çuvallar dolusu kuruyemişi çatır çutur yutuyor. Yine kayyumlar tarafından yutulan tepsiler dolusu fıstıklı kadayıfın çıtırtısı çevreye yayılıyor. Bu çatırtılar, çuturtular cumhuriyetin çatır çatır çöktüğünü haber veriyor. Bu çatırtılar yandaş medyaya yansımıyor çünkü yandaş medya çöküşün hızlandırıcısı. Rejimin gönderdiği sinyallere göre her yerden bir düşman, her rezaletten bir zafer üretmek için çabalıyor.

Simgelere alıştırılmış kitleler, görüntüye ve gösterişe aldanmaktan kaçamıyor; öze ve içeriğe bakmadan hızla karar vermeye yöneliyorlar. Türkiye’de gerçekler hiç bu kadar hafife alınmamıştı. Aynı başlıkla çıkan gazeteler kimseyi şaşırtmıyor. Gerçekler hafifledikçe, akıl tutulması yayılıyor; rejimin akıl dışına dayalı siyaseti daha da etkili oluyor. Polise destan yazdıran, mezar taşlarını gurur tablosu diye sunan rejim, şapkadan tavşan çıkarır gibi “yerli ve milli ögeler hainlere karşı” masalları üretiyor.

Simgelere alıştırılmış kitleler, karşıt oldukları rejime nasıl muhalefet edeceklerini bilemiyorlar. Cumhuriyeti savunamıyorlar çünkü cumhuriyetten anladıkları basit simgeler. Meclis açıksa demokrasi var. Muhalefet yapmayan “ana muhalefet” Meclis'te, demek ki demokrasi işliyor. Bayraklar dalgalanıyor, demek ki cumhuriyet ayakta.

Posta kutuma doluşan mesajlardan bir örnek: İstanbul Oda Orkestrası, 29 Ekim akşamı Cumhuriyet Bayramı’na özel görkemli bir konser verecekmiş. Konser var; demek cumhuriyet ruhu capcanlı. Konser repertuvarında iki yerli besteci yanında, “Türk Konçertosu” olarak da anılan Mozart’ın 5 no’lu Keman Konçertosu da yer alacakmış. Uzatmayalım: Bayramı varsa cumhuriyet var!

“Ana muhalefet” partisinden birileri, Diyanetin cuma hutbelerinde Atatürk’ü arıyor; “29 Ekim öncesi cuma hutbesinde yer verecek midir?​” diye soruyorlar. Yer verildiğinde her şey yoluna girecekmiş gibi. Rejimin 2015’den beri her olanakta Atatürkçü görünmeye çalıştığını bilmiyorlar demek. Cumhuriyet gerçeklere değil, görüntüye bakıldığı için çürüyor; rejim milliyetçilik, dincilik, ırkçılık ile toplumu köleliğe sürüklüyor.

Görüntülere saplanmış siyasetçiler, cumhuriyet nedir, neye benzemelidir, bir de çocuklara sorsalar. Bir de onlara kulak verseler. Çocuklar simgelere takılmaz; içeriğe bakarlar. Dostluk, eşitlik, kardeşlik, özgürlük, adalet ararlar. Tekçi kafalara inat, kapsayıcılık ve çeşitliliğe açıktırlar. Farklı dillerden korkmazlar. Ana dilleri, inançları, tenlerinin renkleri, gelenekleri nedeniyle başkalarına düşmanlık beslemezler.

Çocuklar seçim ve meclis var diye, cumhuriyet var demezler. Egemenliğin belli bir kişi veya aileye ait olduğu monarşiyi ya da saltanatı cumhuriyet sanmazlar; oligarşi, teokrasi, despotizm, ağalık vb. istemezler. Çocuklar cumhuriyete ve demokrasiye büyüklerden çok daha yakındır. Cumhuriyetin görüntüsünü değil, kendisini isteyenlere öneririm: Çocuklara kulak verin!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et