'Poşet çaylar, kenevir fileler, maroken koltuklar' meselesi
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Son zamanlarda ülkemizin neredeyse hemen her alandaki gidişatı; oradan buradan, sağdan soldan esen deli rüzgarların etkisiyle bir o yana, bir bu yana maalesef savrulup dururken, diğer taraftan da yine memleket sathındaki halimiz, ahvalimiz, sanki hangi yöne, hangi tarafa ne zaman, nasıl döneceğini bir türlü kestiremeyen ayarı bozuk, contası aşınmış çocuk oyuncağından farksız fırıldaklar misali aynı noktada tekleyip, tökezleyip duruyor...
Ülkemizin maddi, manevi bilumum meselelerinin çözülüp tez elden rafa kaldırılmasını geride bıraktığımız son on yedi yıldan beri üstlenen iktidar koltuğundaki muhterem zevatın, bu uğurda attıkları her adımın başarılarıyla milletçe övünüp, tersine giden işler karşısında dövünürken, bu arada akıp giden suların ardından şimdilerde gele gele nihayetinde gelip dayandığımız şu günlerde gerek vatan sathında, gerekse uluslararası camia nezdinde akıbetimiz, serencamımız bundan kellim acaba hangi ufuklara ya da hangi ummanlara doğru yelken açacak diye kös kös düşünüp duruyoruz...
Düşünüp duruyoruz, dertlenip öfkeleniyoruz, çünkü demokratik hukuk devletimizin kurallarına harfiyen uyup, akabinde de seksen iki milyonu aşkın nüfusumuzun “sözde” değil, “özde” fertleri olarak ulusumuzun yüce meclisine gönderdiğimiz vekillerimizin kimileri neredeyse ayaklarının tozuyla ettikleri yeminleri unutup, bir bakıma sözlerinin eri, vaatlerinin bekçisi olmaktan ziyade, tam aksine koltuklarının sanki birer kölesi mi kesildiler ne!
Hemen her fırsatta ağızlarında bir nevi Çermik sakızına dönüşen “Benim Mehmedim, benim Hasanım, benim Haticem” lafazanlığıyla sanki birbirinin peşi sıra uzayıp giden bu vagonlar dolusu insanlarımızın sorunlarını çözmekten yana kafa yormaları gerekirken, bunun yerine amiyane deyimiyle “salla başını al maaşını” yaklaşımıyla günlerini gün ederken, beri taraftan halkımızın kahir ekseriyetinin koro halinde dillendirip durdukları, “inleyen nağmeler”ine kepçe kulaklarını tıkamayı fıtratlarına daha uygun buldular...
Nitekim on yedi yıldan beri bismillahla, inşallahla temelini attıkları her işin veya milletin refah ve mutluluğu hesabıyla giriştikleri tüm icraatlarının “hayırlara vesile” olmasını dileyip, bunu da “vatan, millet” aşkıyla yaptıklarını seneler senesi dillendirip duran bu “koro şefleri”nin, tıpkı “kefir” gibi bitip tükenmek bilmeyen, giderek çoğalan bu “benim milletim, benim halkım” sevdası sel oldu taştı...
Bu “sevda”nın bereketli mahsülünü; daha düne kadar seçim meydanlarında yüzlerine fırlatılan poşet çayların yanı sıra, keza beleşçe dağıtılan kenevir fileleri doldurmak için çarşı, pazar turlayıp duran “garip, gureba”ların, bir ağızdan tutturdukları “ellerim boş, boş mu kalacaktı” şarkısını duymazlıktan gelip, dahası da sağırlık numarasına yatan devletluların kulakları günün birinde gerçekten de çınlayacak mı acaba?
Vee şimdilerde sil baştan dillendirilen “erken seçim” furyasının ardından kimi muhterem zevatın maroken koltukları hepten “hek”e mi ayrılacak, bunun kararını belki de ellerindeki boş kenevir fileleriyle evlerinin yolunu tutanlar mı belirleyecek kim bilir Kirvem!..
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30