"Bir yemin ettim ki dönemem...” meselesi
Kirvem,
Son zamanlarda ülkemizin sathında yapacak başka bir işimiz, bir an önce üstesinden gelmemiz gereken önemli herhangi bir meselemiz sanki yokmuşçasına yine dönüp dönüp havanda su dövmeye veya durup dururken tuz kavurmaya başladık...
Nitekim bir günden diğerine şıpın işi birbirlerinin peşi sıra devreye giren tatsız, tuzsuz, yavan gündemlerle oyalanırken, bu arada zaman sanki su gibi akıp maziye dönüşüyor ama, öte taraftan da memleketimizin genelinde hiç ummadığımız bir anda tıpkı Langa hıyarı ya da Çengelköy bademi misali çarçabuk büyüyen bu gündemlerin de ne yazık ki ister istemez esiri oluyoruz...
Mesela hemen her alanda dört başı mamur, keza her bakımdan müreffeh olan ülkemizde bir elimiz yağda, diğeri balda paşalar gibi rahat rahat yaşayıp giderken, Allah boş duranı sevmez hükmünden yola çıkıp, sonra da doğru ve çalışkanlıktan yana asla taviz vermeyen fıtratımız mucibince durduk yere huzurumuzu kaçıracak sorunlar yaratıp, bunu da yaşamımızın öncelikli gündemine dönüştürmekte hayli ustayız ama, bu ustalığımızın şu veya bu nedenlerle fiyaskoyla sonuçlanan acı faturasını ödemekten yana da nedense tam aksine fazlasıyla cimriyiz...
Yine mesela yurdumuzun dört yanını “durmak yok, yola devam” komutuyla birlikte birbirinin ardından devreye soktuğumuz çeşitli projelerle donata donata geldiğimiz noktada artık temelini atıp kurdelesini kesecek projeler bulmakta zorlanınca, bu kez de dünya aleme ne denli “çılgın” olduğumuzu sadece lafta değil, aynı zamanda icraatlarımızla da kanıtlamayı ne hikmetse hüner belledik, belliyoruz..
Şu sıralar memleketimizin afakında güneş misali parlayan, gözlerimizi kamaştıran yeni, yepyeni bir projenin gerek kağıt üzerindeki rengarenk çizimlerini, gerekse ”vizontele” ekranlarından yansıyan cafcaflı maketlerini izleyip dururken, beri yandan da adıyla sanıyla Kanal İstanbul denen bu çılgın projenin neyin nesi, kimin fesi olduğunu, seksen iki milyonu aşkın nüfusumuzla hep beraber güya tartışırken, aslında bu bol, bereketli laf kalabalığına bakılırsa; anlaşılan o ki, hemen neredeyse her konuda olduğu gibi, keza bu bapta da; mil pardon ama sanki milletçe karpuz misali ikiye bölünmüş haldeyiz...
Vee nitekim... İstanbul’dan yükselen aryalara kulak kabartanlara göre; cebi, cepkeni delik halkımızın kahir ekseriyeti zaten iki yakasını yan yana getirmek için gece gündüz demeden “çılgınca” yaşam kavgası verirken, buna mukabil bu feryatları duymadığı gibi tam aksine, Ankara’nın en dirayetli koltuğundan “Bir yemin ettim ki dönemem...” şarkısı eşliğinde yeminini yineleyip duran cumhurumuzun reisinin, bu çılgın rüyasının sonu memleketimizin istikbali için gerçekten de “hayırlara vesile” mi olacak, yoksa tam takır kuru bakırdan farksız “yerli ve milli” hazinemizin rengi ruhsarı, bu gidişle tıpkı açmadan solan güllere dönüşüp sararıp solacak mı, henüz belli değil Kirvem!..
Evrensel'i Takip Et