Trump'ın Erdoğan övgüsü ve İdlib'de emperyalist ikiyüzlülük!
Trump, Gazeteci Hilal Kaplan'ı işaret ediyor. | Ekran görüntüsü Beyaz Saray'ın paylaştığı basın toplantısı videosundan alınmıştır.
ABD Başkanı Trump, birkaç gün önce Twitter hesabından İdlib’de yaşanan krizle ilgili bir mesaj yayımladı. Erdoğan iktidarının İdlib konusundaki politikasının övüldüğü mesajda şöyle deniyordu: "Rusya, Suriye ve İran İdlib Vilayeti’nde binlerce masum sivili öldürüyor veya öldürme yolunda. Bunu yapmayın! Türkiye bu kıyımın önüne geçmek için çok çalışıyor"
ÖSO/SMO’un Türkiye’deki iktidar ile işbirliği halinde elinde bulundurduğu bölgeleri saymazsak İdlib, Suriye’deki cihatçı grupların son kalesi konumunda bulunuyor. Ancak Suriye ordusu ne zaman büyük bölümü el Kaideci Nusra’nın devamcısı Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) elinde bulunan İdlib’e yönelik bir operasyon başlatsa ABD başta olmak üzere batılı emperyalistler hemen “insani kriz”den söz ediyorlar. Elbette bütün savaş ve çatışmalar insani krizlere yol açar/açıyor. Fakat bölgedeki (Ortadoğu) insani krizlerin birinci dereceden sorumlusu olan emperyalistlerin bugün İdlib’de insani krizden söz etmeleri ikiyüzlü bir politika olarak sırıtıyor!
Daha birkaç ay önce IŞİD lideri Bağdadi’nin öldürülmesini büyük bir zafer kazanmış gibi kamuoyuna açıklayan Trump değil miydi?
Peki, o zaman ABD ve batılı emperyalistler IŞİD’in de içinden çıktığı el Kaideci HTŞ’nin tasfiye edilmesine neden karşı çıkıyor?
Bu soruların yanıtını vermek bakımından iki noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Ama önce Bağdadi’nin öldürülmesi için ABD’ye istihbarat desteği verdiği iddia edilen HTŞ ile IŞİD arasındaki ilişkiye dair bir dipnot ekleyelim. HTŞ’nin önceli olan el Nusra, IİD (Irak İslam Devleti) lideri Bağdadi’nin talimatıyla Suriye’ye gönderilen Colani ve etrafındaki cihatçı militanlar tarafından 2012’de kuruluyor. Nusra, Suriye’de belli bir güç kazanınca Bağdadi 2013’te IİD ve Nusra’nın IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) olarak birleştiğini ilan ediyor. Nusra üyelerinin büyük bölümü Bağdadi’ye biat edip IŞİD’e katılıyor ancak bu birleşmeyi kabul etmeyenler Colani etrafında Nusra’da kalıyorlar. IŞİD, Suriye ve Irak’ta önemli oranda güçlenirken Nusra da Türkiye ve S. Arabistan destekli diğer çetelerle birlikte ‘Fetih Ordusu’nu kuruyor ve Fetih Ordusu da 2015’te İdlib’i alıyordu. İşte HTŞ’nin Bağdadi’nin öldürülmesi için istihbarat desteği verdiği iddiası da bu iki örgüt arasında 2013’te başlayan rekabet ve düşmanlığa dayanıyor.
Burada emperyalist ikiyüzlülük konusunda dikkat çekilmesi gereken ilk nokta sivil ölümleri/insani kriz ile ilgili söylenenler.
ABD ve koalisyon güçleri, Suriye ve bölge genelinde Rusya ve İran karşısında pozisyonları gerilemeye başlayınca ‘IŞİD ile mücadele stratejisi’ adını verdikleri bir stratejiyi uygulamaya koymuşlardı. Bu strateji kapsamında Musul ve Rakka başta olmak üzere IŞİD’in ele geçirdiği bölgelerin geri alınması için askeri operasyonlar düzenlendi. Bu operasyonlar yapılırken de yüz binlerce sivil zarar gördü ve göç etmek zorunda kaldı. Ama o zaman kimsenin aklına insani krizden söz etmek gelmedi. Çünkü IŞİD, bütün insanlığa karşı suç işleyen barbar bir örgüt olarak görülüyordu ve öncelik bu örgütün ortadan kaldırılmasıydı. Zaten IŞİD meşru bir hedef olduğundan dolayı ABD ve batılı emperyalistler bölgesel egemenlik mücadelesindeki pozisyonlarını güçlendirmek için IŞİD’le mücadele stratejisini merkeze koymuşlardı.
Demek ki, Musul ve Rakka’ya bomba yağdırıp sıra İdlib’e gelince insani krizden söz edenlerin hiçbir inandırıcılığı bulunmuyor.
Dikkat çekilmesi gereken ikinci nokta şudur: İnsani kriz söylemi gerçeği yansıtmadığına göre; ABD ve batılı emperyalistler, Rakka veya İdlib’deki, IŞİD ya da Nusra’ya karşı tutumlarını neye göre belirliyor?
Eğer gerçekten tutumlarını belirleyen bu örgütlerin insanlığa karşı suç işleyen barbar örgütler olmaları olsaydı Rakka için istediklerini İdlib için de istemeleri gerekmez miydi?
Oysa gerçek şudur: ABD ve batılı emperyalistlerin IŞİD, Nusra ve diğer radikal İslamcı örgütlere karşı politikasını belirleyen şey, bu örgütleri hangi biçim, koşul ve zamanlarda kendi çıkarları için nasıl kullanabildikleri/kullanabilecekleridir.
IŞİD ile mücadele, kendi bölgesel egemenlik mücadelesinde kullanışlı bir araçtı ve bu nedenle IŞİD’e karşı Kürtlerle işbirliği yapıldı. Ancak İdlib’in HTŞ’den alınması; Suriye yönetimi, Rusya ve İran’ın Suriye’deki üstünlüklerini perçinleyeceği ve bölgesel pozisyonlarını güçlendireceği için bu operasyonun önüne geçmek için insani kriz, sivil ölümleri gerekçelerini öne sürüyorlar.
Bu arada ABD, Fransa ve İngiltere’nin İdlib’den önce Şam yakınlarındaki Duma’daki cihatçı çetelerin tasfiye edilmesi sürecinde de bu sürecin önüne geçmek amacıyla kimyasal silah kullandığı iddiasıyla Suriye rejimine yönelik füze saldırıları gerçekleştirdiklerini ve yine İdlib için de benzer iddiaları gündeme getirmeye çalıştıklarını da belirtmek gerekiyor.
Bu noktada 2018’de İdlib’e yönelik operasyonun önüne geçmek amacıyla Rusya ile ‘Soçi Mutabakatı’nı imzalayan ama buradaki cihatçıların tasfiyesi konusunda verdiği sözleri yerine getirmeyen Türkiye’deki Erdoğan iktidarının Trump tarafından neden övüldüğü de daha anlaşılır oluyor.
Diğer bir soru da şu: Trump’ın övgüsünü kazanan Türkiye’deki iktidar gerçekten insani krizin önüne geçmeye mi çalışıyor?
Oysa sahadan gelen bilgiler aksini gösteriyor. Türkiye’deki iktidar sınıra dayananlara kapıları açmayarak bunları ÖSO’cu gruplarla birlikte yönettiği bölgelere yönlendiriyor. Böylece onları elinde bir koz olarak tutmak istiyor. Öte yandan göç dalgası tehdidi üzerinden batılı emperyalistlerin yapılan operasyona karşı harekete geçmelerini sağlamaya çalışıyor. Ayrıca 2 Ocak’ta Libya’ya asker gönderme tezkeresinin TBMM gündemine gelebileceği konuşulurken İdlib’den çıkacak/çıkartılacak cihatçı militanların tıpkı Suriye’deki operasyonlarda kullanılan ÖSO gibi Libya’da kullanılabilmelerini de ihtimal dışı görmemek gerekiyor.
Sonuç olarak bugün İdlib’de insani krizden, sivil ölümlerinden söz edenler ikiyüzlü bir politika sürdürüyor. Çünkü emperyalistler ve işbirlikçi gericiler insani krizlerden söz ederken bile sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Gelinen yerde İdlib’de, Suriye ya da bölge genelinde halkların insani kriz olarak tanımlanan savaş, ölüm, yıkım ve göçten kurtulup kurtulamayacaklarını, kendilerine bu politikaları bir kader gibi dayatan emperyalistlere, işbirlikçi bölge gericiliklerine ve bunların kullandığı barbar örgütlere karşı alacakları tutum belirleyecektir.
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34