‘Tabii afetlere şükürler olsun’ meselesi
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Şu kırtıpil alemde, daha da doğrusu şu kıçı kırık dünyada zaman tüneli boyunca oluşan, şu veya bu nedenlerle gelişen tabii afetlerin sonu bir türlü gelmedi, gelmiyor..
Tanrı’nın insan diye yarattığı mahlukatın geçmişten günümüze varıncaya kadar serencamına gerek kuş bakışı, gerekse mercek altında inceden inceye bakıldığında görünen o ki; bilimsel araştırmalara, teknolojik bilumum çabalara rağmen, zaman zaman deprem, arada bir sel, fırtına, tsunami, heyelan, hortum falan feşmekan derken, tüm bu “bela”ların eninde sonunda insanların gözyaşlarına, maddi manevi kayıplarına, en önemlisi de canlarına mal olurken, diğer yandan yampiri ekseni etrafında dur durak demeden turlayıp duran bu yerkürenin kendine has bu “nahoş” kuralları da ne yazık ki ezelden beri sürüp gidiyor...
Kimilerinin “kader”, kimilerinin “kaza” diyerek kendi kavlince değerlendirdiği bu tabii afetlerin dünyanın çeşitli diyarlarında yaşayan toplumların başını ne zaman, nasıl, hangi oranda ağrıtacağı henüz bilimsel olarak önceden kesinlikle bilinmediği gibi, keza bundan sonrası da şimdilik meçhul ama, beri taraftan da ortalıkta tıpkı asma kabağı misali sallanıp duran gerçek şu ki, henüz tabii afetlerin zincirinden yeterince yakasını kurtarmayıp bunun acizliği içinde çırpınıp duran insanlık aleminin hali, pürmelali maalesef tam anlamıyla evlere şenlik!
Nitekim Tanrı’nın, ot, böcek gibi canlılardan esirgeyip, bunun yerine insanların hanesine bol kepçeyle dağıttığı “zeka” küpünü “hayırlara vesile” tahtında kullanıp, dolayısıyla insanlık tahtını yüceltip, hani deyim yerindeyse “adam” gibi, paşa paşa yaşamanın erdemi dururken, tam aksine sanki tabii afetleri bile sollayacak kertede gereksiz, yersiz, saçma sapan işlerin hırsına bürünüp, ardından da içinden çıkılmaz problemler yumağında debelenmek, gerçekten de akıl işi midir acaba?
No!
Çünkü zırt pırt dillendirilen, aslında çarşıya pazara götürüldüğünde beş para etmeyen şu klasik “Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır” hükmünün zerre kadar değerinin olmadığını, şu alemde birbirlerinin sadece ipliğini pazara çıkarmakla yetinmeyip, keza iplik, çorap, don, fanila, fistan faslı bir yana, her fırsatta “öteki” deyip dışladığı hemcinslerinin ümüğünü sıkmayı marifet bilip, bu hususta ellerinden gelen her türlü melaneti karşılıklı olarak yek diğerinin adresine postalayıp, dahası da hepsinin ağzında pabuç misali uzun dillerine rağmen, sanki birer konuşma özürlüsü olan bu insan neslinin gidişatı, pusulası, rotası tabii afetlerden çok daha acımasızca ortalıkta sergilenip, yerine göre savaş, göç, açlık, sefalet kulvarlarında gezinip duruyorsa, eh o zaman Tanrı’nın başımıza musallat ettiği tabii afetlere peşinen şükürler olsun kirvem!..
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30