12 Mart 2020 20:42

Türkiye’nin ‘muhalefet demokratı’ bir partiye daha ihtiyacı var mı?

Ali Babacan | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Ali Babacan, uzunca bir zamandan beri kurulacağı söylenen partisini kurdu. Partinin adı, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA)!  

Beklendiği gibi, Babacan’ın partisi AKP cenahından, “Siyasi yelpazede boş yer yok” denilerek, siyasette bir iz bırakmadan yok olup gidecek bir parti olarak karşılandı. Babacan’ın partisinin siyasette bir karşılığı olacağını iddia edenler ise, AKP’nin sanki Türkiye’deki tek parti AKP’ymiş gibi, AKP’nin başarısızlık gösterdiği ekonomi, demokratikleşme, insan hakları... gibi boşalan alanların Babacan’ın partisi için bir siyaset alanı yarattığını öne sürüyorlar.

Mevcut düzen partileri yelpazesi çerçevesinde bakıldığında, Babacan’ın DEVA partisinin söyleyip de onların söylemediği hiçbir şey yoktur. Ya da tersten, Babacan partisi, mevcut düzen partilerinden ekonomi, siyaset, kültür-sanat, eğitim, sağlık, kentleşme... herhangi bir alanda yeni hiçbir şey söylememektedir.

MUHALEFET DEMOKRATLIĞININ SON ÖRNEĞİ

Partisini tanıtırken, Babacan’ı dinleyen vatandaşlar herhalde; “Ne kadar mülayim konuşuyor, vatandaşların bir kesimini ötekileştirmiyor, demokratik bir Türkiye savunuyor galiba” diye düşünmüşlerdir.

Ne yazık ki Türkiye’nin siyasi kültürü, çok partili döneme geçilen 75 yıldan beri, partileri anlamak için onların sözcülerin söylediklerine bakmışlardır. Ve bu siyasi kültür içinde de bir “muhalefet demokratlığı” geleneği oluşmuştur.

Nitekim çok partili yaşama geçişin ilk muhalefet partisi olan Demokrat Parti (DP), Babacan’ın partisi gibi muhalefetteyken halka demokrasi ve özgürlük vadetmiş, tek parti döneminin ağır baskısını ortadan kaldıracağını iddia ederek iktidara gelmişti. Ama DP, iktidara geldiğinin ertesi yılında, tarihe “1951 TKP tevkifatı” olarak geçen operasyonla demokratlığını göstermiştir! Sonraki yıllarda ise DP, kendisini iktidarda tutacak bir tek parti yönetimi kurmak için var olan tüm demokratik hakları ortadan kaldırmaya yönelmiştir!

Sonraki yıllarda Adalet Partisi (AP), MHP, AKP’nin öncülü partiler (MNP, MSP, RP), ANAP, DYP, AKP, muhalefetteyken demokrasi şampiyonu olurken iktidara geldikleri ölçüde demokrasi ve özgürlüklere dair bütün vaatlerini unutmuş, kendilerinin iktidarda kalması için her yola başvurmuşlardır.

DEVA, AKP’NİN ‘SEÇENEĞİ’ DEĞİL ‘DEVAMI’ OLMAK İSTİYOR

Bu “muhalefet demokratlığı”nın en tipik örneği AKP’dir ve “ileri demokrasi” vaadiyle iktidara gelen AKP, bugün “ileri demokrasi” bir yana, Türkiye’nin 200 yıllık demokrasi mücadelesinin kazanımlarını da ortadan kaldıran, “tek parti tek adam” yönetiminin inşası için MHP ile kutsal ittifakı kuran bir mecraya girmiştir.

Sözün kısası, bugün sermayenin muhalefet partilerinin üstündeki en yaygın kullanılan maske “demokrasi” maskesidir.

Babacan’ın DEVA Partisi, bu gelenekselleşmiş “muhalefet demokratlığı”nın yeni bir örneği olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim Kürt sorunu, özgürlükler, Alevilerin hakları, basın özgürlüğü gibi konularda suya tirit açıklamalar da Babacan ve partisinin demokratlığının ne kadar sığ olduğunu daha bugünden ortaya koymuştur.

Hele de Davutoğlu’nun “Gelecek Partisi” gibi DEVA Partisi de AKP’nin ana damarından gelenlerin kurduğu, program ve tüzüğünü onların yaptığı dikkate alındığında DEVA’nın, AKP’nin bir seçeneği olmaktan çok devamcılarından birisi olduğunu söylemek daha doğru olur.

Nitekim Babacan başta olmak üzere bu partinin kurucularının geçmişlerine dair bir öz eleştiri yaptıkları duyulmamıştır. Tersine Babacan ve yandaşları, “Bizim zamanımızda her şeyi iyiydi ama biz tasfiye edildiğimiz için AKP bugünkü hale düştü” diyen bir çizgidedir.

Burada şunu da unutmamak gerekir ki, Babacan’ın “Biz başarılı olduk” diye ilan ettiği program, Kemal Derviş’in hazırladığı, IMF-Dünya Bankası patentli “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”dır!

TÜRKİYE’NİN ‘TUZU KURULAR PARTİSİ’NE İHTİYACI YOK!

“Muhalefet demokratlığı”nın temelinde, geniş emekçi yığınların siyasetin dışına itilmiş olması vardır. Bu durum halkın, siyasi partilerin sözcüleri, hatta liderleri arasında söz yarışını seyrederek, onların performansına göre partiler arasında tercih yapmasına indirgenmesini getirmiştir.

Nitekim Babacan AKP’nin içinde geriye çekilmek zorunda kalmasından sonra, AKP içinde kendi görülerini savunmak için hiçbir girişimi olmamıştır.

Nitekim bugün, “DEVA Partisi, AKP’den ayrı bir parti olarak örgütlenmek için hangi mücadele verilmiştir?​” desek bunun gerçek bir yanıtı bile yoktur. Tersine DEVA Partisi, AKP içindeki kimi gelişmelerden hoşnutsuz kimi AKP’lilerini, kapalı kapılar arkasında kurulmuş bir parti olarak kamuoyu karşısına çıkmıştır.  

Yani kurulan ve “Her derde deva olduğu” iddia edilen DEVA Partisi, bir mücadele üstünde kurulmuş bir parti değil, bir “tuzu kurular partisi”dir!

Bu yüzden de Babacan’ın partisi tıpkı Davutoğlu’nun partisi gibi, bugüne kadar AKP’ye oy vermiş ama şimdi yeni bir seçenek arayan işçiler, emekçiler ya da laik ve demokratik Türkiye talebi etrafında mücadele edenler için bir seçenek değildir.

Bu parti için söylenebilecek tek olumlu beklenti ise, AKP içinde olup bitenlerin kamuoyuna açıklanması, halkın bu konuda bilgilendirilmesi olabilir. Tabii Babacan’dan, yoğurdu üfleyerek yiyen bir kişinin (kişilerin) başında olduğu bir partiden Erdoğan’ın şiddetini üslerine çekecek böyle bir girişim beklenir mi denirse bu soruya da evet demek çok zordur.

Bu yüzden de laik demokratik Türkiye mücadelesindeki Türkiye’nin AKP’nin AKP’siz devamını savunan bir partiye ihtiyacı olduğu söylenemez.

 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa