21 Mart 2020 19:15

‘Dikenli diller’ meselesi (2)

‘Dikenli diller’ meselesi (2)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Yıllar yılı “Yurtta sulh cihanda sulh” diyerek savaşı dışlayıp, bunun yerine sulhu, sükunu, barışı önceleyip durduk ama, özellikle son zamanlarda gele gele nihayetinde gelip dayandığımız şu günlerde memleket sathındaki bilumum manzaralara bakılırsa; görünen o ki, özellikle bu “savaş-barış” kulvarında attığımız adımların yönü, ne yazık ki barıştan ziyade tam aksine giderek savaştan yana bir çığırtkanlığa dönüştü...

Ülkemizin kaptan köşkünde hayli zamandan beri tek başına oturan, keza yönetimindeki çarkçıbaşı, kamarot, çımacıların gözetiminde içine tıklım tıkış doluştuğumuz seksen iki milyonluk nüfusumuzla aynı “taka”da yolumuza devam ederken, nerden nereye esen deli bir rüzgarın anaforuna kapılıp, akabinde de durduk yere rotamızı Suriye çöllerine, Lazkiye sahillerine doğru kırıp, üstüne üstlük bir de umut tüccarlığına soyunduk!

Atalarımız, şu ya da bu mesele tahtında haddini bilmeyenler için “Kendisi himmete muhtaç dede gayrıya nasıl himmet ede” deyip, dolayısıyla ona, buna akılları sıra yol yordam göstermeye kalkışanların kulaklarını çekmesine rağmen, kimileri kendi bildikleri yolda “himmet” dağıtmayı nedense hüner belleyip durdular...

Nitekim memleketimizde son zamanlarda anayasa yerine birbirinin ardından devreye giren torba yasalar nedeniyle giderek paslanıp cızırdayan demokrasi çarkımızı hafif yollu da olsa yağlayıp elden geçirmeyi bir türlü beceremediğimiz halde, yapacak, tamir edilecek kırık dökük, eksik gedik herhangi bir işimiz sanki yokmuşçasına, önce Yaradan’a sığınıp, akabinde de türlü bahanelerle Suriye diyarlarına demokrasi pazarlamayı kendimizce görev belleyip, böylece el alemin tarlasında çift sürmeye, bağını bostanını derlemeye kalkınca, bu kez de ayaklarımızın yamalı yorganımızdan dışarı taştığını fark edince afalladık...

Afalladık, boyumuzdan büyük işlere kalkışmanın ceremesini birilerinin sırtına yüklemek için çırpınırken, fıtratımız mucibince önce döne döne dış düşmanlar, sonra da onun mütemmim cüzü olarak da her zamanki gibi muhalefet cenahına, daha da doğrusu içimizdeki “sütü bozuk” hainlere verip veriştirdik...

Olmadı!

Olmadı, çünkü arada bir de olsa papazın pilav yemediğini, ayaklarımızın neden yorganımızdan dışına taştığını, bunu da, “sokaktaki vatandaş” diye damgalayıp durduğumuz yurttaşlarımıza harfiyen, noktasından virgülüne varıncaya kadar açıkça aktarıp, böylece paçamızdan akan demokrasimizin ne denli yılmaz bekçileri olduğumuzu hesapça kanıtlamaya çalıştık!..

Bunun için, atalarımızın buyurduğu “baş yarılır börk içinde, kol kırılır yen içinde“ sözünden hareketle, milletin temsilcileri olan vekillerimizi kapalı kapılar ardında sözde bilgilendirip, bunu da milli menfaatlerimizin olmazsa olmaz şartı mucibince yerine getirirken, diğer taraftan sabah akşam, hatta neredeyse hemen her vesileyle iktidarın icraatlarını tenkit eden, şu ya da bu gerekçelerle beğenmeyen, sırf bu nedenlerle de “hain”, “bölücü” damgasıyla yaftalanan bu “zillet” şebekesinin, yani iktidarın hınk deyicisi olmayan, yani onlar gibi düşünmeyen, onların buyurdukları her fermana amin demeyen bu “gayrı milli” vekillerin şaşı gözlerinden hangi ustalıkla neyi nasıl gizledik, perdesi örtük, camı çerçevesi kavi bu “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” çatısı altında onların bu dikenli dillerine acaba yeterince “isot” sürüp, hatta bu bapta analarından doğduklarına pişman edebildik mi, bunu, şimdilik “devlet sırrı” mucibince bilemiyoruz ama, bu hususta merak edenler varsa, eh o zaman şu sıralar dünya ahvalinde şimdilik derebeyliğini sürdüren koronavirus lakaplı bu beladan kazasız belasız kurtulanların hiç olmazsa en azından on yıl daha yaşayıp, dolayısıyla bir zamanlar ayaklarını yorganlarına göre uzatmayı beceremeyen bu ustalarımızın, bir zamanlar milletimizin başına nasıl çorap ördüklerini belki de bu “dikenli diller” sayesinde günün birinde öğrenirler mi, kim bilir Kirvem!..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa