14 Ağustos 2020 00:37

Kapitalizm, pandemi ve kriz

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Dünya ekonomisine yön veren belli başlı ülkelerden peş peşe küçülme haberleri geliyor. Almanya, ABD, AB, Rusya, İngiltere, Fransa vb. ülkeler ciddi küçülme içerisine girdiler. ABD yüzde 32, AB geneli yüzde 11 küçülmüş durumda vb. Kapitalist ekonomide ekonominin bir önceki dönemlerine göre ciddi oranda küçülmesi kriz anlamına gelir. Kriz tanımına itiraz edenler ise bu küçülmelerin nedenlerinin farklı olduğunu ileri sürüyorlar ve bu nedenle yaşananların kriz anlamına gelmediğini iddia ediyorlar.

Nedenlerin farklı olduğu konusunda herhalde aklı başında hiç kimse itiraz etmeyecektir. Pandemi öncesinde dünya kapitalizmi genel bir durgunluğa doğru gitmekteydi ve bunun ardından muhtemelen aşırı üretimin neden olduğu yeni bir kriz gelecekti. Ancak gelişmeler farklı yönde ilerledi ve pandeminin ortaya çıkardığı koşullar farklı ve derin bir krizi tetikledi. Şimdi sorulması ve yanıtlanması gereken soru şu; salgın bir hastalık neden ekonomik bir krize yol açar? Neden özellikle küçük ve orta işletmeler öncelikle ve daha hızla iflas ederler? Kapitalist devletler neden korsanlık yaparak birbirlerinin sağlık malzemelerine el koyarlar?

Bu soruların yanıtı pek çok işletmede işlerin tatil edilmesi, alışveriş yerlerinin kapalı olması bunun da krize yol açması değildir. Eğer üretim araçları özel mülkiyet olmasaydı bu durum bir krize yol açmayacaktı. İşlerin tatil edilmesinden, -pek çoğu hiç üretime ara vermedi- malların satılmamasından dolayı kimse iflas etmeyecek, zarardan dolayı havlu atmak zorunda kalmayacaktı. Kapitalizmde üretim araçları sürekli etkinlik içerisinde olmak, artı değer sömürüsü üzerinden kâr elde etmek, sermayeyi büyütmek zorundadır. Bu sürecin kesintiye uğraması kapitalist ekonominin çarklarının durması, en zayıfların hızla elenmesi, en güçlü tekellerin diğerlerini yutmasıdır. Ama sonuçta krizin sonuçlarıyla hep birlikte tepetaklak gitmektir. Devletlerin birbirlerine karşı korsanca eylemleri de rekabette bir adım önde olma çabası ile bağlantılıdır.

Yani krize yol açan pandemi değil, kapitalist üretim ilişkilerinin pandemiyi krize dönüştüren karakteridir. Üretimin toplumsal niteliği ile, mal edinmenin özel karakteri arasındaki derin çelişki bu durumda krize dönüşmektedir.  Üretim araçları özel mülkiyet olarak tek tek ya da birleşik kapitalistlerin elindedir ve sermayedir. Bu sermaye sürekli olarak kendini genişletmek, büyütmek, yani Marx’ın dediği gibi gerçek sermaye üretmek zorundadır. Bu kapitalizmin tüketim sistemi değil, birikim sistemi olması nedeniyle de böyledir. Sermaye ve servet sürekli olarak daha sınırlı ellerde toplanır ve bunun sonucu yoğunlaşma ve merkezileşmedir. Bu sermaye kendisini sürekli olarak büyütme problemi ile karşı karşıyadır. Buna bir de pandemi koşulları eklenince kriz hemen kapıdadır ve krize yol açan neden farklı olsa da, üretim ilişkilerinin kapitalist karakteri derin bir krizi harekete geçirmektedir. Bu sistemde kâr ve sömürü istikrarlı devam etmek zorundadır. Bu nedenle etkileri sınırlandırılabilecek bir hastalık salgına, salgın uluslararası ölçekte bir pandemiye dönüşebilmektedir.

Aklı başında pek çok kişi mutlaka şu soruyu sormuştur; insanlar can derdindeyken, işçileri bile bile ölüme göndererek buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon, araba vb. üretmenin ne gibi bir mantığı bulunmaktadır? Kapitalistler salgının yayılma koşullarını hızlandıracak biçimde, işçilerin ölümü pahasına neden böyle bir üretim yapmaktadır ve devletler buna neden destek olmaktadır? Bu sorunun yanıtı yukarıdaki paragrafta yatmaktadır. Kapitalist artı değer üretimi ve bunun sonucu ortaya çıkan gerçek sermaye kapitalist sistemde öylesine temel ve kilit bir yere sahiptir ki, bu sürecin kesintiye uğraması veya yapılamaması elde biriken “fiktif sermayeyi” -finans, değerli kağıtlar, hisse senetleri vb.- büyük bir hızla değersizleştirir ve büyük bir kriz kapıyı çalar. Yani mantık, ya da mantıksızlık doğrudan doğruya kapitalist sistemin işleyiş mekanizmalarından kaynaklanmaktadır. Şunu da vurgulamak gerekir ki, pandemi kitlelerin tüketim psikolojisi üzerinde de derin bir etki yapmış, bu da pazarın daha da daralarak krizin derinleşmesine yol açmıştır.

Bütün bunları elbette bir gazete makalesinde ayrıntılarıyla ortaya koymak olanaklı değildir. Ancak pandeminin nasıl olup da bir krize yol açtığının yanıtı kapitalist üretim ilişkilerinin karakterinde yatmaktadır ve salgını insani bir dram, bir doğal afet, şanssızlık olarak açıklayan kapitalizmin ideologlarının gerçeğin üzerini örtmeye çalışmaları boşuna bir çabadır. Bugünkü tablo sınıf çelişkilerinin daha keskinleşmesi, uluslararası ilişkilerde gerginliklerin artması, bölgesel ve yerel anlaşmazlıkların ve savaşların kışkırtılması olarak şekillenmektedir ve ne kriz, ne krizin yol açtığı sonuçlar kesinlikle kapitalist toplumun özel mülkiyet üzerine kurulu sınıf egemenliğinden, üretim ilişkilerinin karakterinden ayrı düşünülemez. Bu yaşananlar kapitalizmin insana karşı bir sistem olduğunu bir kez daha kanıtlamış olmuyor mu?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa