‘Titreyip silkinmek’ meselesi

Kirvem,

Zaman zaman, arada bir, bazen, durduk yere şu “garip” aklıma takılan, çeyrek porsiyonluk beynimin girdaplarında yalpalayıp duran kimi “meseleler” yumağına farkında olmadan bodoslama dalıp gittiğimde; nedense, ne hikmetse zaten yerinde yeller esen huzurum hepten kaçıyor...

Benim, yani özümün, yani şahsımın ne idüğü belli olmayan keyfe keder endişelerini bir kalemde silip, karalayıp, bir kenara dehledikten sonra, bunun yerine şu sıralar neredeyse seksen dört milyona merdiven dayamış halkımızın bir türlü bitip tükenmeyen sorunlarını çözmeye, kökünü kurutmaya kalktığımızda; maalesef bu kulvarda yaya kalıp sadece nal topladığımızı veya amiyane deyimiyle zamanı haybeye harcadığımızı görünce, bu kez de suya “tirit” vatandaş kimliğimle ister istemez “ifrit” oluyorum Allah vekil!

Aslında hep beraber, yani;  ben, sen, o, öteki, beriki, affedersiniz falan, çok pardon feşmekan demeden, milletçe el birliğiyle sorunlarımızı çözmek yerine, tam aksine birbirimizi şu veya bu nedenlerle didikleyip, gagalayıp, fırçalayıp, ardından da öfkeyle tırnaklarımızı kemirip dururken, beri taraftan da bu bencil kafa yapımızla, problemlerimizin çözülmesi bir yana, tam aksine giderek salkım saçak dal budak saldığına bakılırsa; demek ki, bundan kellim silkinip, titreyip dolayısıyla kendimize gelmemiz kesinlikle şart ve de sanki elzem mi ne!

Ancak... Ne zaman, nerede, hangi ahvalde nasıl silkinip, hangi koşullar altında ne kadar titrememiz gerektiğini açıkça belirten, bunun altını kırmızı kalemle çizen gelmiş geçmiş, defteri dürülüp tekme tokat eşliğinde rafa kaldırılmış anayasalarımızın yanı sıra, keza şu an sararıp solmuş, rengi ruhsarı atmış “sözde” anayasamızın amir hükümlerine rağmen, bu silkinip, titreme faslının sınırlarının nerede başlayıp, nerede hitam bulduğunu anlayabilmek için galiba önce müneccimbaşı olmamız gerekiyor...

Nitekim... Titreyip silkinmenin haddi, hududu olmadığı için, güzelim ülkemizde, yurdumuzun her tarafında demokrasinin nimetlerinden faydalanmak isteyen her vatandaş, arzu eden her yurttaş kendi paşa gönlünce, dilediğince meydanlarda, “Eyy...” hitabıyla söze başladığı tiradını istediği gibi cilalayıp, pullayıp, pudralayıp, hatta kendince uygun bulduğu ortamlarda, televizyon ekranlarındaki canlı yayınlarda affedersiniz don lastiği misali çekip çekiştirip, uzatıp ahkam kesebilir, yeter ki demokratik, laik, hukuk devletimizin “kanun hükmündeki kararlarına” harfiyen uysun, sorgusuz sualsiz boyun eğip eyvallah etsin...

Yoksa?..

Yoksa silkinip, titreyip kendimize gelelim derken, bu arada farkında olmadan üşütüp, ardından da ayvayı her an yiyebiliriz Kirvem!

Evrensel'i Takip Et