06 Eylül 2020 00:32

Bir Afgan sığınmacının öyküsü

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Geçen ay bir Afgan sığınmacının öyküsünü aktaran kısa bir yazı okudum. Yazıda anlatılanlar, yalnızca Lesvos (Midilli) Adası’nda bulunan ve büyük bir toplama kampına dönüştürülen Moria Kampı’nda yaşananlara değil, Avrupa Birliği’nin acımasız politikalarının somut sonuçlarına da dikkat çekiyordu. Bu yazıyı sığınmacıların düşlerini ve onları bekleyen acımasızlığı unutmamak adına sizler için çevirdim.

***

Tam bir yıl önce Moria’da yürüyordum. Bir adam Türkçe, “Merhaba!” diye seslendi. Biraz Türkçe konuştuk. Sonra temiz bir İngilizce ile “Eşim de Sınır Tanımayan Doktorlar için çalışıyordu. Onunla tanışmak ister misiniz?” dedi.

Davetini kabul ettim ve çadırlarına (yani çadırın onlara ait olan yarısına) gittik. Orada, yanında üç oğluyla oturan, genç ve güzel bir kadın olan eşiyle tanıştım. İki yıl kaldıkları Türkiye’den yeni gelmişlerdi. Ona burada N. diyeceğim.

N. de benim gibi 28 yaşındaydı. Afganistan’dan Taliban onları tehdit ettiği için kaçmışlardı. Tehdit edilmesinin nedeni, bir uluslararası yardım kuruluşunda ebe olarak çalışıyor olmasıydı. Bu Afganistan’da gayet olağandı.

N. önce çay hazırladı ve sonra bir dosya çıkardı. Dosyada mezuniyet belgeleri ve sertifikaları vardı. Belgeleri tek tek ve gururla gösterdikten sonra Yunanistan’da ebe olarak çalışmak istediğini söyledi.

Tüm deneyimi, İngilizce biliyor olması ve elindeki belgelerine karşın, Yunanistan’da bir iş bulması söz konusu değildi çünkü Yeni Demokrasi hükümeti sığınma başvurusu yapan kişilerin sosyal güvenlik sistemine kayıt olmasına izin vermiyordu.

Yine de onun Sınır Tanımayan Doktorlar İnsan Kaynakları ile görüşmesini sağladım. Sonrasında sık sık mesajlaşarak ilişkimizi koparmadık. Adaya her gidişimde çadırını ziyaret ediyordum.

Onun içinde bulunduğu korkunç durumla başedişine hayranlık besliyordum. Her zaman olumlu düşünüyor; olanların iyi tarafını görüyordu. Ama kampta çocuklarının başına bir şey gelmesinden çekiniyordu. Bir seferinde bana, “Bütün bunları çocuklarımız için yapıyoruz. Okumalarını ve özgürce yaşamalarını istiyoruz,” demişti.

Ender de olsa ağlardı. O zaman da, “Sevgili Anna, kusura bakma. Seni de üzmek istemezdim,” derdi.

Onu en son eylül 2019’da gördüm. Onu tanımış olmaktan gurur duyuyordum; meslekdaşlarımın da onunla tanışmasını istiyordum. O da bizler gibi Sınır Tanımayan Doktorlardandı. Kampa gidince çadırına uğradık ve bizi kahvaltıya davet etti. Bize çay yaptı ve yiyecek dağıtımında onlara verilmiş ne varsa, önümüze koydu. Bu Afgan konukseverliğiydi.

Aynı gün bana bir mesaj gönderdi “Anna, çok mutluyum. Sorunlarım çözüldü. Kara Tepe’ye taşınıyoruz. Güvende olacağız,” diyordu.

O ve ailesi için sevinmiştim. Kara Tepe Moria’ya hiç benzemiyordu. Korunması gereken aileler için kurulmuş, küçük bir kamptı. Orada kendilerine ait bir konteyner içinde kalacaklar ve artık kendilerini güvende hissedebileceklerdi.

Ama 5 Aralık’ta Kara Tepe’de, N. ve ailesinin kaldığı konteynerde yangın çıktı ve N. yaşamını yitirdi. Üç oğlu anasız kaldılar.

Bugün Dünya İnsani Yardım Günü. Bütün dünyada başkalarına yardım etmek için çalışanlara ve yardım çalışmaları sırasında yaşamlarını yitirenlere adanmış bir gün.

N. başkalarına yardım etmek için çalışanlardan biriydi. Yurdu Afganistan’da, kadınlara yardım etmek için çalıştığı için yaşamı tehlikedeydi. Tek isteği, kendisi ve ailesinin güvende ve özgür olabileceği bir ülkeye sığınmaktı.

Ama 5 Aralık 2019 günü bütün düşleri korkunç bir şekilde sona erdi. Adı, Lesvos’da yaşamını yitirenleri içeren o uzun listeye yazıldı. Bir gün için haberlerde başlık oldu: “28 yaşındaki, üç çocuk annesi bir kadın yangında yaşamını yitirdi.

Ben onu tanımış olduğum için şanslıydım. Onu, onun gülümseyişini, ellerini tuttuğumda ve ona sarıldığımda hissettiklerini hiç unutmayacağım.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa