‘Tanrı istemezse...’ meselesi (1)
Kirvem,
Senin de bildiğin üzere şu kıytırık alemde, tanrının hikmetiyle nefes alan insanların hiçbirinin kaşı, gözü, burnu, kulakları sanki aynı tornadan, aynı kalıptan çıkmışçasına tıpatıp, milimi milimine aynı değil, hatta bizim Diyarbakır yöresinin deyişiyle hiç kimsenin huyu, suyu, tam anlamıyla “dıki dıkına, kıti kıtına” diğerine benzemez, benzemiyor...
Hayvanlar aleminde de; mesela tilkiden kirpiye, at sineğinden keneye, bitten bülbüle varıncaya kadar bütün yaratıkların yanı sıra, keza aynı minvalde yine örneğin, bitkiler cenahında da; deve dikenini kaynana dilinden, keçi boynuzunu zakkumdan, çiğdemi çitlembikten ayıran kırk türlü farklı özellikleri ayan beyan bal gibi ortadayken, bütün bu gerçekleri bir kalemde es geçip, görmezlikten gelip, hepsini topyekün aynı kefeye, aynı sepete koyup, böylece varlıklarını sanki inkar edip dışlamak acaba akıl işi midir?
Keza aynı şekilde kerameti kendinden menkul bir “zat”ın veya ne idüğü belli olmayan kimi muktedirlerin gölgelerine şu veya bu hesaplarla sığınıp illa da onların paşa gönüllerince uygun buldukları külahı, sarığı, bereyi, takkeyi takıp, takunyaları ayaklarına geçirip, ardından da aynı veya benzer davranışları, yaşam biçimlerini sergileyip, bir bakıma bu muhterislerin, bu etkili, yetkili koltuk sahiplerinin kapılarında kul, köle kesilmek acaba nasıl bir duygudur?
Kirvem, şu kıçı kırık alemde neyin ne kertede “akıl işi” ya da tam aksine “Şam işi” olduğunu kendi payıma bilemiyorum ama, beri yandan da kurdu kuşu, börtü böceği, çalı fasulyesini yaratan yüce mevlamızın gücü, kuvveti, onun dirayeti karşısında boynumuz külliyen kıldan ince olduğuna göre, üstelik “Tanrı istemezse, yaprak düşmezmiş, tanrı istemezse, insan ölmezmiş” şarkısı da bunun en güzel kanıtıysa; o zaman birer “eşref-i mahlukat” olarak aklımıza takılan, zihnimizi kemiren kimi soruların nedenlerini bazen mikroskop altında, arada bir de hayal dünyamızın ufkunda ararken, diğer taraftan da acaba öncelikle haddimizi, hududumuzu bilip, dolayısıyla “karga” ya da “hokka“ burunlarımızı tövbe tövbe yüce tanrının işlerine sokmamamız mı gerekiyor, eh doğrusu bunu da bilecek kadar ne yazık ki müneccim değilim...
Öyleyse?..
Öyleyse, devamı haftaya Kirvem!..
Evrensel'i Takip Et