29 Eylül 2020 00:34

Savaşın Kafkas cephesine taşınmasının arkasında hangi hesaplar bulunuyor?

Top atışı

Fotoğraf: AA

Paylaş

Azerbaycan ve Ermenistan arasında 30 yılı aşkın bir süredir (1988’den beri) devam eden Dağlık Karabağ sorunu, iki ülkeyi yeni bir savaşın eşiğine getirdi. İki ülkenin orduları arasında 12-13 Temmuz’da başka bir bölgede Tovuz’da yaşanan çatışmalardan sonra son birkaç gündür Dağlık Karabağ bölgesinde karşılıklı suçlamalar eşliğinde şiddetli çatışmalar yaşanıyor. İlk açıklamalara göre 40’tan fazla insanın yaşamını yitirdiği çatışmalar nedeniyle Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ‘kısmi seferberlik’ ve Ermenistan Başbakanı Paşinyan da ‘sıkıyönetim ve genel seferberlik’ ilan edildiğini açıkladı.

Burada akla gelen soru şu: İki ülke arasında 30 yıldır devam eden ve “çözümü” konusunda başını ABD, Fransa ve Rusya gibi emperyalist ülkelerin çektiği Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ‘Minsk Grubu’nun taraf olduğu bu sorunda bugün neden yeni bir savaşın eşiğine gelindi?

Bu sorunun yanıtı sadece Ermenistan ve Azerbaycan’daki gerici burjuva yönetimlerin tutumu ile açıklanamaz. Çünkü bugün savaşın eşiğine gelinmiş olması, iki ülke yönetimlerini bu konuda cesaretlendiren ve dahası teşvik eden gelişmeler ve güçlerden bağımsız ele alınamaz. Dolayısıyla son gelişmeler, emperyalistler ve bölge gericilikleri arasında Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz’de Suriye ve Libya merkezli olarak devam eden paylaşım mücadelesinin Kafkasya cephesine taşınmak istendiğini gösteriyor.

Biraz daha açmak gerekirse; bölgenin yeniden paylaşımı için sürdürülen mücadele dünkü koşullarda yeni adım atamayacak durumda olan aktörlerin/güçlerin kendine hareket alanı bulmasına ve bu temelde kendi pozisyonlarını güçlendirmeye yönelik yeni hamleler yapmasına olanak sağlıyor.

Bölgede başını ABD ve Rus emperyalizminin çektiği bu paylaşım mücadelesinin yarattığı yeni dengelere bağlı olarak yayılmacı emelleri doğrultusunda müdahaleler peşinde koşan bölgesel aktörlerin başında Türkiye’deki Erdoğan iktidarı geliyor.

Türkiye’deki iktidar Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’deki müdahale ve pay kapma arayışlarından sonra Kafkasya’da ateşlenen gerilimde de belirleyici bir rol oynuyor. Temmuz ayında Tovuz’daki gerilimden sonra gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ve gerekse iktidar cephesinden yapılan başkaca açıklamalarda Azerbaycan’a destek adı altında gerilimin tırmandırılması teşvik edilmiş ve ardından da Azerbaycan’la ortak tatbikat gerçekleştirilmişti.

İktidarın, son çatışmalardan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Karabağ, Azerbaycan’ın olduğu kadar bizim de milli meselemizdir” açıklamasında ifadesini bulan savaşa açıktan taraf olma tutumu, bu köşede Tovuz’daki çatışmalardan sonra yazılan “Ermenistan’a da Savaş Açacak mıyız?” yazısında işaret edilen gerçeği bir kez daha çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor: “Azerbaycan-Ermenistan arasındaki gerilime müdahil olma biçimi, tek adam iktidarının temsilcisi olduğu tekelci burjuvazinin yayılmacı emelleri doğrultusunda elinin uzanabildiği her yerde savaş ve çatışmaları kışkırtmaktan geri durmadığını/durmayacağını bir kez daha ortaya koyuyor.”

Paylaşım mücadelesine bağlı çatışmaların Rusya’nın arka bahçesine, dahası Putin yönetiminin kendisini mirasçısı olarak gördüğü eski Sovyetler Birliği sınırları içine taşınmış olması, burada gerilimin tırmandırılmasının Rusya’yı sıkıştırma hesaplarından bağımsız olmadığını gösteriyor. Ancak Rusya’nın bölgede giderek artan güç ve etkisini sınırlamaya yönelik bu hamlenin tıpkı Suriye’de olduğu gibi ters tepmesi ihtimalinin düşük olmadığını da eklemek gerekiyor.

Ermenistan ile askeri ve ekonomik olarak yakın iş birliği (Ermenistan, ekonomik olarak Rusya’nın başını çektiği Avrasya Ekonomik Birliğinin ve askeri olarak da NATO’ya karşı Rusya’nın liderliğinde kurulan ‘Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütünün üyesi) içinde olan Rusya için Dağlık Karabağ sorunu, özellikle enerji politikaları konusunda sorun yaşadığı Azerbaycan’ın üzerinde baskı kurmak için uygun koşulları yaratıyor.

Azerbaycan ise, 1994’te enerji kaynaklarının işletilmesi konusunda anlaşma yaptığı ABD ve batılı emperyalistlerle yakın ilişki ve iş birliğini sürdürüyor. Öte yandan NATO üyesi Türkiye ile olan ilişkileri, batılı emperyalistler için Azerbaycan’ı Rusya’ya karşı kullanılabilecek bir koz haline getiriyor.

Türkiye’de iktidarlar değişse de Ebulfeyz Elçibey (1992-93) döneminden bu yana Azerbaycan ile “iki devlet, tek millet” sloganında ifadesini bulan yakın bir ilişki ve iş birliği değişmeyen bir politika olarak duruyor -ki, Azerbaycan petrolünün Bakü-Tiflis-Ceyhan hattı üzerinden taşınması, bu politikanın ekonomik temelini oluşturuyor.

Toparlamak gerekirse; Türkiye’deki iktidar, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki gerilim ve çatışmaları Suriye’de İdlib ve Tel Rıfat’ın devri ve Libya’da da Sirte ve Cufra’nın desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümetine bırakılması konusunda anlaşmazlık yaşadığı Rusya’yı sıkıştırmak için bir koz olarak kullanmak istiyor.Ancak başta da belirttiğimiz gibi bu hamlenin ters tepmesi, Doğu Akdeniz’den sonra Rusya’nın da Erdoğan iktidarını Suriye ve Libya’da adım atamaz hale getirmesi ihtimali hiç de düşük değildir.

Son söz olarak ekleyelim: Dağlık Karabağ sorununun çözümü, buradaki savaşa dahil olan bütün güçlerin geri çekilmesi ve Dağlık Karabağ’ın statüsünün burada yaşayanlar tarafından belirlenmesinden geçiyor. Ancak son yaşananlar bize bir kez daha bu gerici savaş ve çatışmaların asıl kaybedeninin halklar olduğunu ve halklar; emperyalistlerin ve kendi gericiliklerinin bu kışkırtmalarına karşı tutum alamadıkça bu gidişatın değişmesinin de olanaklı olmadığını gösteriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa