'Ekşi yoğurt' meselesi (1)

Fotoğraf: Hedonistin/Flickr

Kirvem,

Atalarımızın dediklerine bakılırsa, her yiğidin kendine göre bir yoğurt yeme tarzı vardır; mesela başlarına gelen tatsız tuzsuz kötü olaylar nedeniyle ağzı yananlar yoğurdu üfleyerek yerken, buna mukabil kimileri de yoğurdu yumruklarıyla yerler, yani üstlerine başlarına, yüzlerine gözlerine bulaştırıp, etrafı berbat ederler...

Yoğurt deyip geçmemeli, yoğurtla ilgili deyimlerin haddi hesabı yok, mesela yoğurda su katınca ayrana dönüştüğünü ezelden beri bildiğimiz halde, bunun “milli içki”miz olduğunu ne yazık ki geç de olsa son zamanlarda öğrendik! Yoğurdu ilk kez kimler bulmuş, Türkler, Bulgarlar falan feşmekan derken bu hususta rivayetin bini bir para!

Ancak bu mesele tahtında bilinen, inkar edilmeyen, edilemeyen yegane gerçek şu ki; “yoğurdum ekşi” diyen, diyebilen, dolayısıyla hatalarını, yanlışlarını kabullenen birilerini bulmak için belki de Diyojen gibi gündüz vakti fenerle dolaşmak gerek...

Milattan önce (412) yalında Sinop’ta doğan, (323) senesinde de Yunanistan diyarlarında rahmeti rahmana kavuşan bu bizim Sinoplu Diyojen ”emicemiz”, tee o tarihlerden itibaren “Dürüst bir adam arıyorum” diyerek elindeki feneriyle yola revan olduktan sonra “yoğurdum ekşi” deyip bunu da içtenlikle itiraf eden dürüst birilerine kazara da olsa acaba rastladı mı, bu bapta muradına vardı mı, yoksa “öte yaka”ya gözleri açık mı gitti, henüz işin, filmin bu bölümü meçhul...

Sadede gelirsek...

Hepimiz; yani sen, ben, o, öteki, beriki; yani dişisiyle, eriyle, tanrının bilumum kulları olarak bazı şeyleri ister istemez kabullensek bile, yine de doğuştan gelen “fıtrat”ımız mucibince “yoğurdum ekşi” dememeyi, tıpkı Nuh deyip peygamber dememek misali sürdürüp, bunu da sanki marifet mi belliyoruz acaba?..

Yoğurdun ilk olarak kimlerce ve nasıl üretildiği üzerine kesin bir bilgi bulunmamakla beraber, yine de kimi vakanüvislere göre, ilk kez MÖ 5000-4000’li yıllarda Mezopotamya’da yapılmış, hatta Antik Hintli kaynaklarında, yoğurt ile balın karışımı “Tanrıların yemeği” olarak adlandırılırmış.

Kirvem, yukardaki satırların bir kısmını Wikipedia’dan arakladığımı, dolayısıyla onların yalancısı olduğumu söylemeden geçersem ayıp olur, ancak diğer taraftan da işin içine Mezopotamya faslı girince, ben özüm de Dicle, Fırat havzasında, Diyarbakır’da doğmuş, halis muhlis bir Mezopotamyalı olarak vakanüvislerin aktardıklarına nispeten hak veriyorum ama, özüme kalırsa, “Tanrıların yemeği” diye verdikleri tarif kesinlikle yanlış!

Çünkü bizler, yani İkinci Cihan Savaşı’nın sillesini yediğimiz o çocukluk günlerimizde, bir tas yoğurda bir parça kara kuru ekmek doğrayıp, hele hele buna bir kaşık pekmez de ilave edebildiğimizde, o zaman “Tanrıların yemeği”nin bizim pekmezli yoğurdun yanında lafı olabilir miydi?...

No!

“Ekşi yoğurt” faslının devamı haftaya Kirvem!

Evrensel'i Takip Et