26 Kasım 2020 23:38

Politikada hayaller ve gerçekler

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı'nın yan yana oldukları bir fotoğraf.

Alaattin Çakıcı'nın Twitter paylaşımından alınmıştır

Paylaş

Neredeyse son iki haftada yaşananlar siyaset akademilerinde ders olarak okutulabilecek bazı özellikler taşıyor. Şunlara bir bakalım; CHP Genel Başkanının Koordinatör Başdanışmanı, İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, mafyacı çakalın Kılıçdaroğlu’na yazdığı tehdit mektubunun asıl hedefinin “reform” söyleminde bulunan Erdoğan olduğunu iddia etmiş. (Cumhuriyet 24 Kasım) Bazı televizyon kanallarında da bu tür yorumlara sıkça rastlanmıştı. Bu yorum sahipleri demek istiyorlar ki; ‘aslında Erdoğan reformlar yapacak ama buna küçük ortağı MHP engel oluyor’. Üstelik buna bir de Erdoğan’ın Bahçeli’nin vesayeti altında-yetkin- olduğu tezi eklenmiş durumda. Doğrusu Erdoğan bu yorumlara yapanlara teşekkür borçlu olmalı. Nedeni ise açık, kendisini koruyup kolladıkları, temize çıkardıkları ve masum gösterdikleri için. Giriş cümlesini burada tamamlayacak olursak ilk dersin adı siyasette körlük olmalı.

Muhalif kesimlerin bu politik körlüğü oldukça Erdoğan gibiler kendileri için halkı aldatmak ve istismar etmek için daha çok alan bulacak, halkı burjuva politikasının çıkmaz labirentlerinde dolaştırmaları kolaylaşacaktır. Zaten kendisi de mektuba sahip çıkan ortağı için sessiz kalarak, “reform” seslendiren “özgül ağırlıklı” Arınç’a yönelik zehir zemberek açıklamalar yaparak tutumunu ortaya koydu ve mektubu Millet İttifakının mektubu haline getirdi ve Arınç’ı istifaya götüren süreç başladı. Oysa politika şunu söylüyor; bu mektup her ne kadar Kılıçdaroğlu’na gönderilmişse de asıl hedef çok daha kapsamlı ve geniştir. Tehdit edilen ve hedefe konulan Türkiye halkının özgürlük, demokrasi, barış ve ekmek mücadelesidir. Halka deniyor ki, sakın ola bu amaçlar için mücadele etmeyin, bunları aklınızdan bile geçirmeyin, bakın zaten “derin işleri” yeniden organize ediyoruz! İkinci dersin adı hayaller ve gerçek olmalı.

Ama ana muhalefet partisi politik gelişmeleri doğru yorumlamamakta ve başını kuma gömmekte ısrarlı. Sürekli olarak halka sabır ve seçimleri bekleme çağrısı yapıyor. Ama demokrasi için eyleme çağırdığı ve umut bağladığı bazı kesimler de yok değil. Bu kesimler emperyalist büyük devletler, onların Biden ve Merkel gibi politikacılarıdır. Oysa tarihsel tecrübelerin kanıtladığı bir gerçek var ki o da şudur; bu devletler bazı sivri işlerin yapılmamasını istemenin dışında bağımlı ülkelerdeki demokrasiyi dert etmezler ve kendilerine doğru akan mali ve ekonomik kaynakların istikrarından başka bir şey umurlarında değildir. Bugün Türkiye’nin ilgili sorunları olduğu, bunların biriktiği de bir gerçektir ama bu sorunların ağırlık merkezi dış politika sorunlarıdır ve iktidar bu konuda hizaya girmelidir. İktidar da gönderdiği mesajlarla “Birlikte çalışmaya” hazır olduğunu zaten ilan etmiştir ve küçük ortağının da buna itirazı yoktur. Yani Erdoğan ve Bahçeli açıklandığı gibi bu “reformlar” için birlikte yürüyecektir. Üçüncü dersin adı ayaklar suya nasıl erişir olmalı.

Ciddi, köklü ve dönüştürücü politikalar kitlelerle yapılır. Onların gücünü harekete geçirmeyen, bu gücü arkasına almayan, onun yaratıcılığının ve enerjisinin yolunu açmayan politik parti ve akımların ülkenin kaderi konusunda söz sahibi olması olanaklı değildir. Eğer ülkede demokratik reformlar yapılacaksa, demokratik hak ve özgürlükler kazanılacaksa, barış ve kardeşlik konusunda ciddi yol alınacaksa bunun güvencesi kitlelerin, işçi ve emekçi halkın harekete geçmesi, kendi kaderini kendi eline almaya doğru yönelmesidir. Bunun dışındaki yol ve yöntemler kitleleri uyuşuk yığınlar, boş umutlara bel bağlayan insanlar olmaya davet etmek demektir. Bu durumda Erdoğanlar, Kılıçdaroğlular, Bidenlar, Merkeller bitmezler ve bitmeyen bu geçit resmi devam eder gider, her küçük esintiden bir demokrasi baharı çıkarılır. Dördüncü dersin adı kitleler ve politika olmalı.

Bir kavram kargaşasını ortadan kaldırmak için açıklık getirmek gerekir ki; burada bahsedilen demokratik hak ve özgürlükler, onların üzerinde yükselen demokrasi burjuva anlamda bir demokrasidir. Esasında ve özünde mevcut üretim ilişkilerini değiştirmeden elde edilen her demokrasi, burjuva hak ve özgürlükleri ve siyasi demokrasi alanına girer. Mesele şu ki, işçi sınıfı ve emekçi yığınlar kendi örgütlülüklerini, bilinçlerini geliştirmek, kendi yollarını daha ileriye doğru açabilmek için bu demokrasiye ihtiyaç duyar, onun kazanılması için mücadele eder. Bu hakların kazanılması, işçi sınıfının asıl meselenin hak eksikliği değil, kapitalist sistem olduğunu anlaması, kapitalizm koşullarında gerçek bir demokrasinin olamayacağını görmesi için zorunluluktur. İşçi sınıfı bu mücadeleye önderlik edebildiği, onun bel kemiği olabildiği koşullarda, kendisi için sömürüyü ve sınıfları ortadan kaldıracak yolu da açmış, işçi ve emekçi halk için gerçek demokrasiyi elde edebilecek koşulları oluşturmuş, kendi rüştünü ispatlamış olur. Böylesi hak ve özgürlükler, demokrasi mücadelesi bizi ilgilendirmez diyenlerin ise sosyalizm, devrim, demokrasi adına söyleyebilecekleri boş gevezelikten öte bir şey yoktur. Beşinci dersin adı, politikada tayin edici olan varılacak hedefin propagandası değil, oraya ulaşacak yolun taşlarının döşenmesidir olmalı. 

Elbette bu mücadele verildiğinde, böylesi bir mücadeleye girişildiğinde yönetici sınıf, iktidar, halkı yatıştırmaya yönelik bazı reformcu adımlar atabilir. Kitlelerin mücadelesi ile böylesi bir durumun ortaya çıkmasının, halkı uyutma, peşine takma, boş hayallerle onu uyutmayı hedefleyen burjuva politikalarından farkı şudur ki, kitleler kendi gücünün farkına varmış, bilincini ve örgütlülüğünü ilerletmiş, haklarını koparıp almış, koşullar elveriyorsa başlangıçta ilan ettiği yakın hedeflerin çok daha ilerisine gitmenin yolunu açmış olurlar. Bu mücadele verilecektir. Bundan kaçış yoktur. İşçi ve emekçi halk kendi iradesini egemen sınıf kliklerinden, partilerinden birisine teslim etmeyecek, onları umut haline getirmeyecek, beklentiye düşmeyecektir. Bu tutum emin adımlarla ilerlemenin yolunu açacaktır. Ciddi politik kavgalar böyle veriliyor, tarihi ilerletmenin, büyük altüst oluşların yolu böyle açılıyor. Türkiye’de de durum farklı olmayacaktır. Ve son ders tarihten ve onun çağırdığı yerden kaçılmaz olmalı. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa