Soyulsun da büyüsün!
Fotoğraf: MA
Annelerin çocuklarını uyutmak için söyledikleri en çok bilinen ninni, sıvazlamalar ve pışpışlamalar eşliğinde söyledikleri ‘Uyusun da büyüsün’dür. Uyku çocukların gelişip büyümesi için ana sütü kadar gerekli olduğu gibi, büyükler içinde sağlıklı bir yaşamın olmazsa olmazıdır. Ama uyku “Uyutulmaya” döndüğünde tüm halkın sağlığı ve geleceği için ortaya ciddi sorunlar çıkmaya başlar. Kriz koşulları üzerindeki perdeyi yırtıp atana kadar uzunca bir süredir bu ülkenin iktidarı tüm halkı çocuk yerine koyarak büyüme masalları anlatıyordu.
Biliyorsunuz son olarak üçüncü çeyrek için 6.7 büyüme açıklandı. Bu büyüme rakamlarının nasıl makyajlandığını artık biliyoruz. Örneğin çalışılan gün sayısı, çalışanların sayısı azalmış ama cari GSYH yüzde 29.41 artış göstermiş! Gerçeğin altı kazındığında ise ekonomi şişirilmiş rakamlara karşın 2018 yılı ilk dokuz ayına göre 2020 yılı ilk dokuz ayında reel olarak hâlâ yüzde -0.49 küçülmüş durumda. Ama bu büyümenin içinde öyle bir rakam var ki, işte o aslında ülkenin ve halkın durumunu tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor. Resmi veriler bu büyümenin yüzde 41.1’inin finans ve sigorta hizmetlerinden kaynaklandığını ortaya koyuyor.
Bunun anlamı pek çok ciddi ekonomistin de vurguladığı gibi krediye, faize, finansmana dayalı bir büyümedir ve karşımızda borçla şişirilen bir piyasa -bu miktar banka, enerji, inşaat vb. sektörler için 2008’den bu yana 500 milyar TL’den fazladır- gerçeği vardır ama yaraya merhem olmamıştır. 2020 içinde de bu süreç devam etmişti. Özellikle kamu bankaları kredi musluklarını epeyce açmıştı. Tabii ki geri ödemeleri faizli olmak koşuluyla. Esnafa, dar gelirli kesimlere de büyük sermaye ile kıyaslanmayacak kadar az miktarda faizle kredi verilmiş, krizin üzerine pandemi koşullarının da eklenmesiyle oluşan zor zamanlarda “yardım” sağlanmıştı. Dayansınlar diye uzatılan bu yardımın üzerine oturmaları için uzatılan bir kazık olduğu ortaya çıktı. Bunun anlaşılması için şimdilerde faizleri ile birlikte ödeme vaktinin gelip kapıya dayanması gerekti. Esnaf şu günlerde iş yerlerinin kapısına kilit vuruyor. İşçi ve emekçiler ise zaten kat kat daha ağır koşullarda yaşıyorlar.
Ülkenin içerisinde büyük sermayenin kendi halkını soyarak “Büyümesi” hikayesi, ülkenin dış ilişkilerine de birebir uyuyor. Ülke ana para ve faiz ödemeleri, garantili kâr ödemeleri ile soyularak “Büyüyor”, IMF’siz IMF programlarını bir bir uyguluyor. Ama bu dış sermaye ihtiyacını karşılamıyor, çünkü paranın büyük patronları IMF ile anlaşma yolunu işaret ediyorlar. Her geçen gün peş peşe gelen zamlar yetmezmiş gibi şimdi de artık gelenek haline gelen yeni yıl zamları da sırada bekliyor.
Ama fatura oldukça ağırdır ve ortada içinden kolayca sıyrılınıp çıkılacak bir tablo yoktur. İç ve dış ödemelerde ciddi bir sıkışıklık -kısa vadeli 150 milyar dolar- gelip kapıya dayanmıştır. Evet sermaye düzeninde paranın dini, rengi, mezhebi yoktur ama paranın patronlarında da din iman yoktur! Bir ünlünün dediği gibi “Para yeni bir din de kurar, kurulmuş dini de bozar”! Emperyalist sermaye ise bir kez yakaladı mı ülkeleri iliklerine kadar soyar, onların varlıklarını bit pazarı fiyatına kapatır. Bugün gelen sınırlı dış sermaye de bu amaçla gelmekte, “para ilişkilerinin” korsanı sayılan “sıcak para” da yükselen ve daha da yükselmesi kaçınılmaz olan faizlerle, dolar TL spekülasyonları ile vurgun peşinde koşmaktadır.
Ekonomik tablo böyleyken sağlık alanında da durum farklı değildir. İktidar artık bütün halk için çok ciddi bir sağlık sorunu haline gelmiş olan salgına karşı, halkın tüm ihtiyaçlarını karşılayarak sağlıkçıların önerdiği süreler ile tam bir karantina uygulamasına gitmemekte ayak diretiyor. Gerekçesi ise ekonominin zarar görmemesi, pandemi döneminde katlandığı görülen kârların kesintisiz devam etmesi. Halkın sağlığını, artık tezgah başında ölen işçileri canını “ülke çıkarı” içinde saymayan, onları sürekli çalışmaya mahkum eden iktidar, salgına ilişkin rakamları çarpıtarak vermiş, gerekli önlemleri almamış, halkın durumun ciddiyetini kavramasını engelleyen bir tutumla, salgının daha da hızlı yayılmasına yol açmıştı. Ama “adam” kıvraktır, yarın bir gün “Rab’bim beni affetsin, salgında hata yaptık” deyip ellerini yıkayıp, üzerini silkelerse buna hiç şaşmamak gerekecek. Ama artık bunu yutmayacak, adamı affetmeyecek on milyonlar var. Baskı ve terörü artırmak, tehditler savurmak, arada reform masalları anlatmak durumu kurtarmıyor. İktidar ve ortağı kaçınılmaz sonlarına doğru ilerliyorlar. Bu süreci çabuklaştırmak için çaba göstermek bugün acil bir ihtiyaç durumunda.
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06
- Muhalefet sorunu 11 Ekim 2024 05:27
- ‘İç cephe’ kimlere karşı güçlendirilecek? 04 Ekim 2024 04:53
- Sorumluluk sizde 27 Eylül 2024 05:37