Osmanlı döneminde kimi sultanlar toplumda başlayan uyanışı durdurmak, oluşabilecek direniş ve muhalefeti susturmak adına üç kişinin bir araya gelmesini yasaklamıştır. Bu akıllıca bir yasaktır çünkü değişimin bir araya gelen, örgütlenen ve örgütlendikçe güçlenen insanlar tarafından başlatılacağının anlaşıldığını gösterir.

Bu yasağın Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en somut türevleri ise gençlere yönelik kısıtlamalardır. Gençlerin bir araya gelip, rahatlıkla kullanabilecekleri kamusal alanların yokluğu onların yapabileceklerinin önünü keseceği için, özellikle 12 Eylül sonrası gençlere sağlanabilecek tüm olanaklar, toplantı mekanları dahil olmak üzere kısıtlanmıştır. Gençlere okullar dışında hareket alanı açılmaması, onları engelleme ve iktidar tarafından belirlenmiş kulvarlara hapsetme siyasetinden başka bir şey değildir. Bunun doğal sonucu olarak, gençlere yönelik hizmetler ve çalışmalar da güçlenememiştir.

Geçenlerde sonuçları açıklanan bir anket çalışması Türkiye’de gençlere yönelik çalışmalar yürüten kişilerin karşılaştığı kısıtlamalar ve sorunlara bir ölçüde ışık tutuyor. Bulguları hızla incelemekte yarar var.

Söz konusu araştırma bir gençlik kuruluşu tarafından yaz aylarında internet üzerinden gerçekleştirilmiş. Çalışmaya kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarında görevli ve özellikle gençlere yönelik çalışan yaklaşık 250 kişi katılmış. Araştırmaya toplam 57 ilden katılım sağlanmış olsa da, katılımcıların dörtte üçü Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgesinde (Tahmin edilebileceği üzere İstanbul, İzmir ve Ankara’da) çalışanlardan oluşmuş.

Araştırmaya katılanlara, yani gençlik alanında çalışan kişilere, Türkiye’de hangi ayrımcılığın ne sıklıkla yaşandığı sorulduğunda ilk sırada cinsel yönelime ve cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılık, ardından siyasi görüşe dayalı ayrımcılık ve mülteci/göçmen statüsü nedeniyle ayrımcılık vurgulanmış.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’yle belirlenmiş haklardan hangilerinin ihlal edildiği sorulduğunda, en çok özgürlüklerden eşit yararlanma hakkının (2. madde); ardından, “Herkes yasalar önünde eşittir” (7. madde) ilkesinin çiğnendiği belirtilmiş. Bu ikisinin ardından değinilenler ise şöyle: Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır (18. madde). Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. (1. madde). Birlikte düşünüldüğünde, katılımcıların eşitlik-özgürlük-adalet üzerinde durduğu görülüyor.

Ancak, yapılan sıralamada “eşit işe eşit ücret” ve “eğitim hakkı” ile ilişkili hak ihlallerinin yeterince önemli görülmediği anlaşılıyor. Araştırmaya katılanların yalnızca yüzde 20 kadarı “eşit işe eşit ücret” ihlallerine, yüzde 9 kadarı da eğitim hakkının çiğnenmesine değinmiş. Bir başka soruda, katılımcıların yalnızca yüzde 8 kadarı eşit işe eşit ücret hakkının önemli olduğunu söylemiş. Eğitim hakkının önemli olduğunu düşünenlerin oranı ise yüzde 13’te kalmış. Sonuç olarak, katılımcıların özgürlük ve eşitliğin sağlanması, ayrımcılığın kaldırılması gibi temel sorunları saptadıkları, ama eğitim ve çalışma ile ilgili sorunları yeterince kavramadıkları anlaşılıyor.

Gençlere yönelik tüm kısıtlamalar ve ankette değinilen hak ihlaleri aslında Çocuk Hakları Sözleşmesi ile, özellikle de gelişme ve katılım hakkı ile çelişiyor. Bu sorunların rejimin siyasetiyle doğrudan ilişkili olduğu da ortada. Rejim, gençlere değil lisede, üniversitede bile serbest olabilecekleri bir alan bırakmamaya kararlı. Onları her alanda cinsiyete göre ayrıştırarak kamplaştırmak ve iyice sıkıştırmak istiyor. Diğer yandan, propagandayı en erken yaştan başlatarak, bireyleri çekirdekten kalıplara hapsetmek için büyük çaba harcıyor. Bu nedenle çocuklara ve gençlere yönelik özgürlükçü çalışmalar üzerinde durmak; hem çocukların, hem de gençlerin yararı için rejimin cenderesini kırma yolları bulmak gerekiyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Gabar petrolü sömürüsü: 1 milyon liralık üretime  6 liralık ücret

Gabar petrolü sömürüsü: 1 milyon liralık üretime 6 liralık ücret

Saray iktidarının “Milletimiz zenginleşecek” propagandasını yaptığı Gabar petrolünün arkasında ağır bir işçi sömürüsü var. Günde 12 saat çalışma, taşeronlaştırma, sendikasızlık, yoksulluk sınırının yarısı bile etmeyen ücretler… Öyle ki sadece 12.5 saatlik üretim tüm işçilerin ücretini karşılıyor, geri kalan patronların kasasına akıyor.

Şırnak’ta bir günde çıkarılan petrol, Batman’da çıkarılanın yüzde 87 fazlası.

Serbest piyasada ham petrolün varil fiyatı yaklaşık 75 dolar.

İşçiler iki günde çıkarılan petrol kadar ücret alsaydı aylık ücret 160 bin lira olurdu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et