20 Ocak 2021 23:53

Erdoğan, “ürün toplama vakti” dedi!

Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi'nde Milli Saraylar İdaresi Başkanlığı Resim Heykel Müzesi Restorasyon Sonrası Açılış Programına katıldı.

Fotoğraf: Emrah Yorulmaz/AA

Paylaş

Yeni Şafak ve Sabah başta olmak üzere iktidarın iletişim karargâhına bağlı gazetelerin manşete çıkardığı konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarihi önemde mücadelelerin verildiği bir dönemden sonra bu mücadelenin ürününü toplama zamanı geldiğini söylüyordu. Bu ‘köşe’de, Erdoğan-AKP yönetimi devrinin bütün önceki sermaye hükümetlerinden ayrışan özellikleri olduğu; Türkçü-İslamist, Osmanlıcı ve tekelci kapitalist unsurları içeren askeri-politik ve ideolojik bir “bulamacı” topluma boca ettiği; demagojik yanıltıcı liberal ve reformist söyleme başvurduğu koşullarda dahi organik unsuru olduğu holdingleri hem besleyip hem de onlara dayanarak güç oluşturarak devlet yönetiminde oligarşik kast haline geldiği üzerine birçok makale yayımlandı. AKP, belediye yönetimleri döneminden başlayarak İslamı kullanarak yanıltıp yedeklediği halkın bir kesimine ve kendi sermaye gruplarına hazine ve belediye kaynaklarından pay vererek bu kesimi konsolide etmeye çalışırken muhalefete karşı müthiş bir kara propaganda kampanyası örgütledi ve bunu da şiddet ve zor yöntemleriyle takviye etti. Bu bir mücadele idi; hem işçi sınıfı ve emekçilerin büyük çoğunluğuna hem de sermayenin belirli kesimlerine ve onların bürokratik devlet aygıtındaki temsilcilerine karşı.

Kapitalizmin karakteristik özellikleri ve toplumsal tarih sömürülen ve sömüren sınıfların çelişkisiz bir bütünsellik göstermediğini; burjuvazinin daha fazla sömürmek için birbiriyle çatıştığını, işçilerin ise kapitalizm aracıyla iş bölümü, ücret farklılığı, ulusal ve kültürel aidiyet vb. gibi nedenlerle ve yanı sıra sermaye partileriyle sendikalar aracıyla bölündüğünü gösteriyor. Erdoğan ve partisi, içinden doğduğu partinin eski başkanı Erbakan tarafından “milli gömleği çıkarıp siyonist gömleği giymek”le suçlanmasına karşın, Simon Perez’e “One Minute!” çıkışıyla Araplar dahil “İslam camiası”nda prestij topladığı gibi devlet kanallarını kullanarak kendi sermayesinin büyümesi ve devlet bürokrasisinin hallaç pamuğu gibi atılmasıyla devletleşme yönünde de büyük adımlar attı.

İktidarı döneminde birkaç kez krizle yüz yüze kalmasına karşın kriz nedenli büyük kitle başkaldırılarının ortaya çıkmayışının yanı sıra burjuva muhalefetin etkili olabilecek bir muhalefetinin olmayışından da yararlanarak krizlerin yükünü emekçilere aktarıp yararlanmasını başarabildi. Şimdilerde “beşli çete” diye anılan Limak, Kalyon, Cengiz vb. gibi holdingler dahil olmak üzere 2020’de Türkiye’nin en zengin bireylerinin ilk sırasında yer alan Murat Ülker (Yıldız Holding/ 2020 Serveti: 4.70 Milyar Dolar)ın da aralarında bulunduğu dolar milyarderlerinin sayısını artırdı. İşçilerin 8 milyon kadarının asgari ücret ve biraz üstü bir parayla ve fakat tümünün yoksulluk sınırlarında yaşama mahkûm edildiği bir ülkede, var olan saraylara iki yenisinin eklenmesi için 450 milyon TL ayrılması, kolay başarılır bir perfonmans olmamalı!

Bu daha ne ki denebilir ve evet oldukça doğrudur: devletin yüzlerce generalinin içinde yer aldığı bir darbe girişimini “Allahın Lutfû”na dönüştürmeyi her iktidar başaramaz. En küçük bir muhalif gelişmeyi çelik miğfer politikasıyla susturmaya çalışmak, on binleri gözaltına almak, HDP’ne karşı yapıldığı türden siyasal depremler oluşturmak, baroları, tabipler birliğini, mühendis-mimar örgütünü kuşatarak etkisizleştirmeye yönelmek, parlamentoyu Saray kabinesinin bürosuna dönüştürmek, yasa-anayasa tanımamak; kadınlara ve çocuklara karşı vahşeti artıran kültürel ideolojik anlayışı beslemek, bütün bunlar “bir mücadelenin ürünü” sayılmalıdır!

Saray yapılmaz dendi, yapıldı; adı Külliye oldu. Merdivenlerine sembolik de olsa “Türk tarih heykelleri” dikildi! Osmanlı’yı 2000’li yıllarda diriltmenin olanaksızlığını bilmeyecek denli tarih bilgisine sahip olmadıkları söylenemez. Ama Osmanlı’nın “eski toprakları”na gözdikip tank-top-uçak bombardımanıyla daldıkları da inkar edilemez. Afrika’da askeri üsler kurmak, ticari ilişkiler aracıyla etki sağlamak, Akdeniz’de savaş çalımları atmak, emperyalistlerin kuklası olmayı aşan işlerdir. Evet herkesin boyunun ölçüsü; gücünün sınırı vardır ve daha büyük güçlerin ekonomik ve askeri imha kuvvetinin devreye girdiği yerde, araya oynamanın ya da açgözlükle hipnoza oynamanın fazla bir faydası olmaz. Ama yine de 70 yıldır emperyalistlerle iş götürmenin işbirlikçiye kazandırdığı tecrübe azımsanmamalıdır.

Muhalif gazeteci ve politikacının mafya-faşist timlerle; mücadeleci genç ve kadınların polis-jandarma ve bekçi kuvvetleriyle; hak eşitliği talebinde bulunan Kürtlerin ordu ve polis özel kuvvetleri aracıyla ve ek olarak kendi içlerinde birbirlerini vurmaya sürükleyecek manevralarla etkisiz kılınmaya çalışıldığı bir süreçtir bu. Gazeteler, cmbş. eski baş danışmanı ve SADAT başkanı generalin, başında cumhurbaşkanının bulunacağı bir “İslam Birliği Konfederasyonu” oluşturma kongresi düzenlediğini yazdılar. Sözü edilen “tarihsel mücadele” kapsamında görülmesi yerinde olur.

Kişi ve grupların, siyasal partilerin ve başkaca “özne”lerin, yaptıkları işin sonuçlarını kazanım olarak almaya çalışmaları doğaldır. Ancak dünya ve ülke toplumsal gerçekliği, elinde büyük ekonomik-askeri ve diğer egemenlik araçları bulunanlarla bu araç ve olanakların gerçek yaratıcıları arasında gerileyiş-yükseliş, durağanlık ve çatışmaları içeren bir mücadelenin sürüp gitmekte olduğunu gösteriyor. Ülke ve kaynaklarını yağmalayarak ‘yedi göbek sonrasına’da yetecek kadar servet edinenlerle her türden temsilcileri az-buz ürün derlemedi.

Yağmalanan ne varsa gerçek üreticileri olan işçi ve emekçilerin sayesinde, onların el-kol- beyin ürünü olarak varolduğunu kara propaganda karargâhında oturanlar da ileri işçi ve çalışan halkın ileri kesimleri de biliyorlar. Diğerleri de ergeç öğreneceklerdir. Bir söz var; yarın ola hayrola!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa