Bu ‘reformlar’ ezen cinsinden!
Fotoğraf: DHA
Hemen hemen her güne bir “reform” müjdesi ile başlıyoruz. Politikacılara ve gazetecilere saldırı ve tehditler peş peşe geliyor. İktidar partilerinin en tepesindekiler kamuoyu önünde bu saldırıları lanetlemedikleri gibi yenilerine yol veriyorlar. MİT’e ve emniyete ordunun kullandığı ağır silahları kullanma izni verildi. SADAT gayrinizami harp ve kontrgerilla eğitimleri veriyor. Faşist uygulama ve adımlar en tepeden aşağılara kadar yaygınlaştırılıyor ve egemen hale getiriliyor. Bu arada artık adet olduğu üzere Almanya kuyunun dibindeki iktidara yeni bir ip uzatmak üzere dışişleri bakanını gönderiyor vb.
Hatırlanacaktır bir süre önce geçmişte karanlık işlerin adamları olarak ünlenmiş dört “derin” adamın birlikte çektirdikleri bir hatıra resmi günlük basına yansımış, bu köşede de geçmiş günler için bir hatırlatma yapılmıştı. Ama bu resim pratik bir uygulamadan öte bir simgeydi ve bu tür işlere başvurulabileceğinin haberini veriyordu. Yoksa bu işler için o resimdeki adamlara özel bir ihtiyaç bulunmuyordu. Kurumlarda ve iktidar ortaklarında yeterince tecrübe ve adam bulunuyordu.
Buna karşın liberal ve reformcu kesimlerde inanılmaz bir aptallığın hüküm sürmekte olduğu da gözlerden kaçmıyor. Bu tür karanlık işler küçük ortağa mal ediliyor ve onun Erdoğan’ı teslim almakta olduğunun teorileri yapılıyor. Bu çevreler Çakıcı’nın şu kötü ünlü mektubunun da Erdoğan’ı hedef aldığını ileri sürmüşlerdi. Erdoğan eğer bu tür düşünce ve yaklaşımlardan haberdarsa içten içe gülüyor olmalı. Nedeni ise açık böylece derin kader birliğinin üzeri örtülüyor, bütün günahlar kendi dışındaki gelişmelere ve küçük ortağa yükleniyor, kendisi masum kalıyor, temize çıkıyor, aslında olumlu işler yapmak isterken engellenen bir adam pozisyonuna oturtuluyor. Daha başka ne isteyebilir ki? Erdoğan hakkında boş hayaller besleyenlere hatırlatmak gerekir ki, başka şeyler bir yana kimsenin zorlaması, itelemesi olmadan kendi kararı ile açtığı hakaret davalarının sayıları 80 bin civarındadır.
Evet istediği, hem de kelimenin asıl anlamıyla şiddetle istediği bir arzusu var; sınırsız ve hudutsuz bir iktidar! Bu yönde de küçümsenmeyecek adımlar attı ve atıyor. Pandemi koşulları da onun bu yöne doğru ilerlemesini kolaylaştırıyor. Çünkü salgını engelleme ve yayılmasını önleme işini halkın ve muhalif kesimlerin sırtına yıkmış durumda. Muhalefetin her adımı, işçi ve emekçi mücadeleleri salgın tedbirleri bahanesi ile ya engelleniyor ya da saldırıya uğruyor. Buna karşın özellikle ekonomik krizin yüklerinin ezdiği emekçi halkın ve işçilerin hoşnutsuzluğu ve öfkesi yaygınlaşıyor, sosyal bir patlamanın tüm koşulları her geçen gün biraz daha olgunlaşıyor.
Bu arada en azından sayıları birkaçı geçmeyen muhalif televizyon kanallarında tartışma programları yapılıyor ve bu programlara katılan özellikle CHP sözcüleri yeniden ve bıkmadan seçimlerin beklenmesi gerektiğini anlatıp duruyorlar. Bu programlarda kendilerine yöneltilen seçimler olacak mı, kaybederlerse iktidarı devrederler mi sorularına büyük bir iyimserlikle olumlu yanıt veriyorlar ve başka bir alternatifin olamayacağını ileri sürüyorlar. Bu siyasi körlüktür. Eğer muhalif çevreler bugün olmakta olan, olup bitmekte olan her gerici, faşist gelişmeye karşı güçlü bir mücadele yürütmezlerse kimse yukarıdaki sorulara olumlu yanıt veremez. Ve halkın sabrının taşıp sahneye inmesi durumunda da kimse halkın ülkenin sorunlarını seçimle çözmeye çalışacağının garantisini veremez.
Evet birçok kez vurgulandığı gibi faşist yönetim inşa ediliyor. Ama sanırım bu sorunun merkez noktası bu inşanın nasıl bir inşa olduğudur. Yani aşağıdan yukarıya mı, yoksa yukarıdan aşağıya doğru mu? Ülkenin ve benzer bağımlı ülkelerin pratiği bu tür inşaların zaten oldukça gerici olan devlet kurumları, anayasa ve yasalar nedeniyle yukarıdan aşağıya doğru inşa edildiğini yeterince kanıtlıyor. Güdükleşmiş de olsa demokrasiye sahip ülkelerde faşist bir kişi veya partinin seçimleri kazanması durumunda, onun faşist bir yönetim kurmasını engelleyecek -Trump, Heider, Blocher vb. tasfiyesi gibi- kurum, yasa ve geleneklerin var olduğunu olduğu gibi görebiliyoruz.
Bizim gibi ülkelerde ise hemen hemen hazır bir devlet mekanizması, bazı durumlarda da yeterince gericileştirilmiş bir kitle tabanı bulunuyor. Yani bir elektrik devresinin kapanması örneği gibi. Faşist partilerin iktidarda olmaları durumunda onların bu devlet mekanizmasını kullanmayacağını düşünmek olası mı? Sık sık çıkarılan yasalar, kararnameler zaten kullandıklarını göstermiyor mu? Ülkenin az çok demokratik mi, yoksa faşist mi olduğu konusunun her tarafa çekilebilir olmasına neden olan da zaten bu oynak zemin. Burada tayin edici olan kuşkusuz faşist güçlerle, demokratik güçlerin karşılıklı mücadelesi oluyor. Çizgileri ve amaçları aynı olmasa da yaygın ve güçlü bir muhalefetin varlığı söz konusu inşayı zorlaştıran bir etken.
Bütün bu gelişmeler demokrasi ve özgürlük mücadelesinin aciliyetini ve zorunluluğunu açıkça göstermiyorsa başka neyi gösteriyor ki? Yoksa bu “reformların” ezici, öldürücü darbelerine maruz kalmaya devam edeceğiz.
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06
- Muhalefet sorunu 11 Ekim 2024 05:27
- ‘İç cephe’ kimlere karşı güçlendirilecek? 04 Ekim 2024 04:53
- Sorumluluk sizde 27 Eylül 2024 05:37