24 Ocak 2021 23:15

Emperyalizme karşı faşizm!

Fotoğraf: DHA

Paylaş

AKP MKYK Üyesi ve Medya Tanıtım Başkan Yardımcısı Orhan Miroğlu, geçtiğimiz günlerde ABD’nin yeni Başkanı Biden ile ilgili sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımla gündeme geldi. Miroğlu, twitter üzerinden yaptığı bu paylaşımda “Birileri diyormuş ki, Biden’ın gerçek ismi Cımoyê Bahattîn Ağa imiş! Erivan’dan ABD’ye göç etmiş bir Kürt aileden geliyormuş ve aslen Bıruki aşiretindenmiş!” diyordu. Miroğlu, daha sonra neden böyle bir tweet attığını Hürriyet gazetesinden Turan Yıldız’a şöyle açıklıyor: “Ortadoğu’daki 30-35 milyonluk bu halk, Biden’a neden böyle bir umut besliyor? Düşündürsün diye paylaştım bunu, güldürsün diye değil (…) Hem Ortadoğu hem de Kürtler üzerinden böyle bir beklenti oluşturuluyor. Biden, Kürt meselesinde Ortadoğu’da önemli adımlar atacak diye.”

Bu paylaşımı Biden üzerinden Kürtlerde beklenti yaratılmasını eleştirmek için yaptığını söyleyen Miroğlu’nun devamında söyledikleri gerçek niyetini ve Kürt sorunu konusunda durduğu yeri açıkça ortaya koyuyor: “Çaresizlik böyle şeyler üretir. Evet, Irak’ın da İran’ın da Suriye’nin de bir Kürt meselesi var. Türkiye’de ise bu meselede atılan demokratik adımlarla, önemli açılımlar oldu. Bizim arka bahçemizdeki Kürtlere sorduğunuzda, vicdan sahibi herkes çözüme en yakın ülke Türkiye’dir diyor.”

Görüldüğü gibi Biden üzerinden beklenti yaratılmasına tepki gösterdiğini söyleyen Miroğlu’nun asıl derdi Kürtlere umut bağlanması gereken kişinin Erdoğan olduğunu göstermekmiş!

“Demokratik adımlar” ve “açılımlar”la çözüme en yakın ülkenin Türkiye olduğunu iddia eden Miroğlu, herhalde yöneticisi olduğu partinin 2015’ten sonra Kürt sorununda uyguladığı politikadan haberdar değil!

Irak’ta bağımsızlık referandumundan sonra kazanımları sınırlansa da ortada bir Kürdistan Bölgesel Yönetimi var. Kürtlerin bölge parlamentosu, anayasası, bayrağı var. Suriye’de fiilen de olsa oluşmuş olan özerk Kürt yönetimi var ve zaman zaman kesintiye uğrasa da bu özerk yönetimin yeni Suriye’ye nasıl dahil olacağı konusunda Suriye yönetimi ile müzakereler yapılıyor. Kürt sorununda Türkiye gibi baskıcı politikalar uygulayan İran’da bile Kürtler kendi okullarında Kürtçe eğitim görebiliyorlar.

Oysa Miroğlu’nun “Çözüme en yakın ülke” dediği Türkiye’de Kürt’ün adı bile yok. Bu ülkenin anayasasında hâlâ “Devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk” olduğu yazıyor.

“Açılım” sürecinde Kürtlerde beklenti yaratmak için atılan sembolik adımlar bile 2016’dan sonra bir bir yok edildi. Açılan 3-5 Kürtçe okul kapatıldı. Kürtçe tabelalar indirildi. Belediyeler bünyesinde Kürt dili, kültürü, sanatı kapsamında kurulan ne kadar kurum varsa hepsi kayyumlar tarafından kapatıldı.

Belediyelere kayyumlar atanarak belediye başkanları tutuklandı.

Parti eş başkanları ve milletvekilleri başta olmak üzere binlerce Kürt siyasetçi cezaevlerine dolduruldu.

Kürtlerin sınırların ötesindeki kazanımları bile tehdit olarak görülüp operasyon üzerine operasyon yapıldı.

Yetmedi, bugün düzmece iddianameler üzerinden HDP’nin kapatılmasına kılıf yaratılmaya çalışılıyor.

Ama gelin görün ki, çözüme en yakın ülke Türkiye!

Acaba Miroğlu hangi çözümden söz ediyor?

Burada Âpe Musa cinayetindeki çelişkili ifadelerinden, HADEP’ten ayrılıp AKP’ye katılmasına kadar Miroğlu’nun kişisel tarihinden söz etmeyeceğiz.

Ancak bütün ömrünü Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümüne adamış olan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün yerine kayyum olarak atanan Mardin Valisi Mustafa Yaman’ı ilk tebrik edenlerden biri olması bile Miroğlu’nun “çözüm”den ne anladığı konusunda yeterince fikir veriyor.

Miroğlu, çözümü tek adam iktidarının Kürt siyasetini tasfiye etmek için uyguladığı politikada görüyor. Çünkü ona göre, Kürtlere vesayeti ulusal-demokratik haklarını yok sayan tek adam iktidarı değil, Kürtlerin hakları için mücadele eden Kürt siyaseti uyguluyor. Kürt siyaseti yok edilirse Kürtler de vesayetten kurtulup özgürleşecekler!

Burada Kürtlerin ABD’nin Yeni Başkanı Biden ile ilgili beklentileri konusunda da birkaç şey söylemek gerekiyor.

Bu köşede ABD emperyalizminin Kürtleri bölge siyasetine yedeklemek için yürüttüğü politika üzerinde defalarca duruldu. Özetlemek gerekirse; Suriye Kürtlerinin kendi ulusal demokratik mücadelelerinin başarısı için emperyalistler arasındaki çelişkileri kullanma politikası, özellikle Rakka operasyonundan sonra ABD emperyalizmine angaje olmaya dönüştü. Bu durum Kürtlerin kazanımları için de ciddi açmazlara yol açtı. ABD ve Rusya’nın bu sorunu kendi bölge politikalarının başarısı için araçsallaştırma tutumları ve bunun bir sonucu olan operasyonlar, Kürtlerin kazanımlarının ciddi biçimde sınırlanmasına neden oldu. Bunu hem Suriye’de ve hem de Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki ‘bağımsızlık referandumu’ sürecinde görmüştük.

Ancak buna rağmen Kürtler içinde Biden ya da herhangi bir emperyalist güce dair beklenti oluşabiliyor ve emperyalistler bu beklentiyi istismar edebiliyorsa bunda Türkiye’deki iktidarın başını çektiği bölge gericiliklerinin Kürt sorunu konusunda uyguladıkları politikaların belirleyici bir rolü bulunuyor. Başka bir deyişle Miroğlu’nun sorduğu “30-35 milyonluk bir halkın neden böyle Biden’a umut bağladığı” sorusunun yanıtını da bölge gericiliklerinin politikalarında ve yine bu gericiliklerle kader birliği yapmış olan Miroğlu gibi Kürt iş birlikçilerinde aramak gerekiyor.

O yüzden Miroğlu, Kürtlerin Biden ile ilgili beklentilerini eleştirirken bile Kürt sorununu içerideki baskı politikaları ve dışarıdaki yayılmacı emelleri için kullanıp faşist bir rejim inşasına yönelmiş bulunan Erdoğan iktidarını savunmaktan; yani emperyalizme karşı faşizmi işaret etmekten öteye geçemiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa