Gerginlikler dünyası ve nefes ihtiyacı
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/133748.jpg)
Fotoğraf: Onur Yurtsever
Bir süre önce belgesel yayımlayan bir kanalda, 1955-6-7 Eylül provokasyonunun yol açtığı büyük yıkım ve Balat başta olmak üzere İstanbul’un Rum, Ermeni ve Yahudi nüfusuna yönelik yağmadan parçalar gösteriliyordu. İttihat ve Terakki’nin Alman emperyalizmi ve genelkurmayının desteği ve onayı ile gerçekleştirilmiş olan 1915 büyük kırımının mirasını devralanlar, 1938’in on binlerce Dersimlisini makinalı tarakalarından geçirip geriye kalanların büyükçe kesimini “soy-sop bulmaz şekilde dağıtma“ya tabi tutanların politik-askeri mirasçıları, şimdi Hitlerci simgelerle şovenizm bayraklarını doruklara çekmeye çalışıyorlar. Hak eşitliği istemini dile getiren ulusal ve dini-mezhebi “azınlık“lara yönelik suikastçı söz söylenmediği, yalan üretilmediği, tehdit savrulmadığı gün yok gibidir.
Bu doğrultuda sürdürülen propagandadaki yoğunlaşma, güncelin önemli bir gerçeğidir. Türkiye, iktidar yandaşı ve devlet olanaklarıyla tahkim medyanın, devlet ve “millet“in büyüklüğü, yönetimin başarıları, ekonominin hızlı büyümesi üzerine kesintisiz propaganda yürüttüğü; provokasyon üretmek için çığırtkanlık yaptığı ender ülkelerden biridir. Kimi zaman postal öpmüş kiminde ‘muktedirler’in kapı eşiğine yüz sürmüş ve aynı nedenlerle de “sistemin dördüncü gücü” olmakla övünmüş olan sermaye medyasının son olmayan pusu malzemesi, Boğaziçi Üniversitesi öğrenci ve akademisyenlerinin, kendilerine iktidar gücü aracıyla dayatılan bir uygulamaya boyun eğmeme eylemleridir. Bu haklı eylem “dini değerlere saygısızlık yapıldığı“ haberleriyle karartmaya çalışılırken onca istemezliğe ve ret gösterilerine karşın ulufeyi kutsayarak yerinde durmakta inat eden “rektör“ün davranışına söz edilmemektedir. Gözaltına alınan 159 öğrenciye polis sopasıyla boyun eğdirilmeye çalışılması ise, iktidar ve banka havuzundan beslenen propaganda makinesine göre “güven huzuru sağlamaya yönelik demokratik tedbir“dir!
Yaşananlar elbette kapitalist sömürü cenderesinin kimyası, biyolojisi ve fiziğine uygundur. Bu mekanizma, korona virüsünden hiç te geri kalmayan hastalıklar, yokluk ve yoksulluklar üretiyor ve fakat ona korugan oluşturanlar, ki onlar sistemden nemalanarak servetlerine servet katanlardır- öldürücü, sakat bırakan ve süründüren özelliklerini örterek, o da olmadıysa silahlandırılmış özel korucu kuvvetlerini halkın üzerine sürerek devamını sağlamaya çalışıyorlar. Refah, huzur ve güven üzerine söylem ise bunun maskesi oluyor.
Kara propaganda, saptırma ve provokasyon, kitlelerin geçmiş kuşaklardan devraldıkları önyargı ve düşüncelerin etkisi altında kalmalarını istismar ederek onları yedeklemeye çalışma politika ve taktiği sadece günümüzün oligarşik tekelci güruhlarına ait bir özellik değil. Hitler’in Goebbels’i vardı ve bağlı propaganda makinesi. Mussolini sermaye karşıtı palavralara dahi baş vurdu. Şoven milliyetçilik ve yoğun siyasal şiddet faşizmlerinin en temel özelliğiydi. Birer yalan makinesi olarak çalışan propaganda aygıtının hedefinde kim hakları için direniş gösteriyorsa o vardı. Azınlık, yabancı, demokrat, sosyalist, işçi, emekçi, kadın, genç-ve çocuk, tümü ezilmesi gerekenler cephesindeydi.
Onların yaptıklarından öğrenip özenenlerin bugün aynısını birebir uygulamaya girişmeleri-koşullardaki ve güç ilişkilerindeki değişim nedeniyle aptalca olurdu. Tarihten öğrenmenin, geçmişte yaşanılanları birebir yinelemeye çalışmak olmadığını burjuvazinin akıldan yoksun olmayan temsilcileri pekâla bilirler.
Günümüzdeki gelişmeleri göz önünde tutarak geçmişte yaşanılanlardan işçi sınıfı ve emekçiler için ilerletici-devrimci sonuçlar çıkarması gerekenler asıl olarak bizim cephemizde olanlardır. Baldur işçileri ya da diğer çeşitli işyerlerinde hakları için direnen işçi ve emekçiler, kendilerinden önceki kuşaklardan işçi ve emekçilerle sermaye güçleri arasında çok ciddi mücadele ve muharebelerin yaşandığını bilerek direneceklerdir. Türkiye’nin Türk, Kürt, Arap, Rum, Ermeni vs. Tüm milletlerden işçi ve emekçileri geçmişte ve yakın dönem önce büyük ve önemli direnişler yaptılar. Ve kim kendi tarihini-ve genel olarak tarihi- geçmişte olanları unutarak ve bugünün mücadeleleriyle gelecekteki durumları arasında ilişki kurmadan anlamaya, yapmaya çalışırsa, kaybeder.
İçinde bulunduğumuz dönem, kapitalist emperyalist sistem ve güçlerinin birbirleriyle rekabetinin sertleştiği, ve onların her bir ülkede sömürülen ve ezilen sınıf ve kesimlere yönelik saldırı ve baskılarının arttığı bir dönemdir. ABD’de yaşananlar başta olmak üzere çeşitli kapitalist ülkelerdeki gelişmeler bunu gösteriyor. Jair Bolsonaro, yeterli oksijen tüpü olmaması nedeniyle koronavirüs hastalarının daha fazla sayıda ölmesi eleştirilerine karşı, bu sorunu çözmenin “devletin görevi olmadığını“ söyledi. Nefes alamıyoruz diyen Brezilya halkının büyük kesimi şimdi onu defolup gitmeye çağırıyor.
Trump, kaybettiği seçimleri baskı yaparak “kazanmak“ için yandaşlarını eyleme çağırdığında, Amerikan Kongre binası işgal edilerek burjuva demokrasisinin seçim ve sandık sonuçlarıyla bağlı olmadığı yeniden gösterilmiş oldu. Amerikalılar sokak gösterilerine daha önce görülmedik yaygınlık ve sıklıkta otomatik silahlarla katıldılar. Gerginlik ve çatışma etkenleri daha da işlevli hale geldi.
Türkiye’de yaşanan süreç, 1980 askeri cunta koşullarıyla kıyaslanarak banka ve sanayi sermayesiyle militer siyasal kastın içiçe geçen en gerici ve şoven kesiminin yönetiminde baskı ve tahakumün belirli bir kitle desteğinde sistematize edilmesi süreci olarak tanımlanıyor. Grevdeki işçi, direnen genç, öldürülmek istemeyen kadın, polis sopasını reddeden emekçi, bin türlü suçlamayla karşı karşıyadır. Sokaklarda pompalı adamlar racon kesiyor. Mafya liderleri siyasi parti temsilcilerince karşılanıyor. MHP’nin komando gençleriyle subay üniformalı kişiler içeçe boy fotoğrafı veriyor.
Bütün bunlar, bunaltıcı baskıdan kurtularak nefes almak isteyen direnmeden yaşamlarını sürdürme olanağı bulamayacaklarını bilenler için öğretici olmalıdır.
Evrensel'i Takip Et