Yürek işi!
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Halk deyişiyle hak bildiği yolda kararlıca yürümek, evet yürek ister. Zulme boyun eğmek istemeyenin başka yolu olmamıştır. Erdoğan iktidarının, herkesin kendi erki önünde boyun eğmesini istemesi yeni bir durum değildir. Yeni olan Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, çalışan emekçileri ve öğretim üyelerinin başlattıkları ve ülkenin diğer çeşitli yerlerindeki yürekleri yeten gençleri ve diğer insanlarının desteğiyle yayılmaya yönelen dayatmaları ret eylemidir.
Egemenin ve eğemenlik altında tutulanın olduğu her yer ve zamanda, baskı ve zorbalık rejimleri-yönetimlerine karşı direniş ruhuyla ayağa kalkanlar olmuş; bu tutum sömüren-sömürülen, ezen-ezilen ilişkilerinin yol açtığı başkaldırıların düzeyi ve gelişme seyri üzerinde etkili de olmuştur. Yani insan soyunun iradi yetkinlik ve eylemi tarihsel ilerleyişi üzerinde dolaysızca etkindir. Her dönemin egemenlerinin, başkaldırıları ezmek için toplumsal gelişme düzeyinin mümkün kıldığı en barbar ve ileri baskı ve aldatma tekniklerini devreye koymalarının nedeni de bu iradeyi ezme hedefiyle bağlı olmuştur.
Bu durum günümüzde çok daha ileriden, daha geliştirilmiş baskı ve iletişim teknikleri desteğinde yaşanıyor. “Otorotarist” sağ gerici, faşist yönetimler, sadece kara propagandayla değil bilim ve teknikteki en ileri gelişmelerin olanaklı kıldığı araç, yöntem ve unsurları da en etkin tarzda kullanarak hakimiyetlerini uzatmak istiyorlar. Trump’ın, Orban’ın, Duterte’in yaptıklarının daha fazlasının bizim topraklarımızda yaşanıyor olmasında bu bakımdan şaşılacak bir durum yoktur. Bunu değiştirmek için ise sadece cesarete değil, onu da güçlü kılacak sosyal gerçeklik ve dayanakların farkında olarak bunu örgütlü mücadelenin gücüne dönüştürmeye ihtiyaç vardır.
Burjuva iktidar ortakları(ortaklık Erdoğan’ın kendi ifadesidir), tekelci-ve tekel dışı sermaye kesimleriye birlikte yedekleyebildikleri kadarıyla emekçi kesimlerini de kendi politikaları yönünde konsolide etme çabasındadırlar. Bunun için asırlar gerisinin gerici anlayış ve önyargılarıyla mali sermaye ve tekellerin modern kapitalist barbarlığından güç alan şovenizm ve din bezirganlığı karışımı bir çizgiye oturan politik-askeri hegemonyayı, kendi deyişleriyle daim kılmak istiyorlar. “Tek adam rejimi”nde ifadesini bulan baskı-zor düzenlemelerini militarist içeriği güçlendirilmiş şekliyle anayasal dayanağa kavuşturma, fiili susturma siyasetine hukuksal kılıf geçirme çabaları, oligarşik saltanatları yıkılmasın diyedir. Bu saltanat çünkü davalarıyla bağlı şovenizm ve siyasal İslamcı yürüyüşün ürünü ve teminatıdır. Seçim-seçim diye bağıranları alaya almaları boşuna değildir. Her yol, yöntem, araç ve hile geçerlidir. 2023-2053-2071 hedefini “dindar-kindar nesiller”in önüne koymaları da bu türden bir anlayışın ürünüdür.
Ancak toplumsal yaşam ve hareket Boğaziçi‘nden, Yıldız‘dan, ODTÜ’den, ve ülkenin diğer çeşitli üniversitelerinden yükselen yürekli karşıt tutumda da filizlendiği üzere itirazı, direnişi, kalkışmaları da yaratmaktadır. Baldur işçileri bir ayı aşkın zamandır direnişteler. Milyarların akıtıldığı medya havuzundan aldıkları yüksek maaşlarla saltanat kayıklarının küreklerine asılanlar aç ve yoksul, işsiz, işçi, kamu emekçisi ve küçük üretici kitleleriyle alay etmeye başlamışlarsa, kayıklar su alıyor demektir. Tek adam yönetimi devlet sektörü(ya da şirketi)nün en etkili şubelerinden biri olan “iletişim başkanlığı”nın gerçekleri karartmaya onca çaba göstermesi, boyunduruk altında olmayı gönüllüce kabul etmeleri istenen kesimlerden yükselen ve giderek artan ve yayılma eğilimi gösteren itirazlar nedeniyledir. “Milli ve dini değerler”den sözeden iktidar sözcülerinin, en zenginler listesine girmelerini sağladıkları holding patronlarının “millet”e küfretmeleri karşısında suspus olmalarının illiyet bağını farkedenler giderek çoğalıyor.
Kuşkusuz, “kuru ekmek bulabiliyorsa aç değildir!” diyenlerle Ayasofya-ı Camii Kebir’i vaazlarıyla geniş emekçi kitlelerini “dua ve biat etme” ile yetinmeye çağıranların da bir cesareti var. Ellerindeki aygıtın gücü-kuvveti ve olanaklarından güç alıyorlar. Başkalarının eserlerinden aşırarak tez hazırlayan ya da bir aralar moda haline gelmiş şekilde Azerbaycan’da 100-200 Euro karşılığı diploma alanların “bir gecede işi hallederiz” demeleriyle “bir gece ansızın gelebiliriz!” diyenler bu güç ve olanaklardan besleniyor ve bunu hukuksal, yasal-anayasal kılıflarla korumaya almak istiyorlar. Rızaya dayalı destekte görülen arıza militarist güç ve araçlarla giderilmek isteniyor. Siyasal gericilik yoğunlaşmakta, Türk Nazi tehdidi büyümektedir. Siyasetin militer karakteri güç kazanmakta, mafyacılar tehditleriyle kol gezerken iletişim ağı trolleriyle hayatın üzerine kara çadır çekmeye çalışmaktadır.
Karşı mücadele cesaretine ihtiyaç, evet artmıştır. Hem toplumsal gerçeklerin, toplumsal çelişkilerin ana karakterinin daha net görülmesine ihtiyaç vardır, hem de fiili şiddet ve zorbalığın yasal-hukuksal bariyerlerle takviye edilme hilelerine karşı güçlü kitlesel mücadeleye. “Zamanın ruhu” sadece sömürücü egemen ve onun politik-askeri bürokratik cihazını işletenlerin hedefleri yönünde işlemiyor. İleri teknolojinin işçi sınıfı ve tüm ezilenlerin sömürü ve baskıdan kurtuluşları için etkin ve akıllıca kullanılması için bugünün genç kuşaklarından ilerici-demokrat ve sosyalist gençler daha yaratıcı yöntemler geliştirebilirler. Boğaziçinden başlayıp yayılan gençlik ‘sanal dünya dayanışması’nın ürünleri bunun başkaca biçimlerle de yapılabileceğini gösteriyor. Karanlıkların iletişim ağı ve propagandasına karşı aydınlık-özgür ve eşit bir toplumsal düzenin kurulmasına hizmet eden daha güçlü ve etkin iletişim ve propaganda. Daha sıkı ve daha geniş örgütlenme, ve bütün bunlar için daha fazla cesaret. Evet bu bizim cephenin tarihsel-toplumsal dayanaklarıyla gücü ve olanakları arasındadır. Ve er-geç kazanacaktır! Tarihte hak ve özgürlük yönünde bir ilerleme olmuşsa, bunun toplumsal değişimle bağlı ve ondan güç alan “yürekleri yeten”lerin mücadelesinin ürünü olduğu, yine tarihin kaydıdır. Bunu sadece Per-in-çek değil Bahçeli ve Erdoğan da kuşkusuz bilirler. Zaten telaş ve korkutma çabaları da bundandır.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40