Sümüklü çocuklar bizdendir!
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/180473.jpg)
Fotoğraf: Adam Cohn/Flickr
Rejimin üniversitelere yönelik saldırısı yoğunlaştı. Üniversiteler ve rektörler artık kayyum kavramıyla birlikte anılıyor. Tek adam rejiminde sınır yok. Olamaz da. Rektörlerin tepeden atanması, yetersiz kişilerin sırf iyi “rejim papağanı” olacakları için rektör atanmaları, üniversitelerin bilime değil rejim propagandasına odaklanması yetmezmiş gibi artık kayyum rektörler gönderiliyor. Köklü üniversiteleri içeriden ele geçiremeyen rejim, tepeden atadığı ve atayacağı kayyumlarla bu kurumları hizaya sokabileceğini düşünüyor.
Üniversiteleri düşünürken, bir yandan da sümüklü çocukları düşünüyorum. Altındağ’daki sınıf arkadaşlarımı, Batı Trakya’daki sınıf arkadaşlarımı. Sümüklü çocukları görmeyi istemeyenler, onları unutmayı seçenler bu arada üniversiteler üzerine çok konuşuyorlar. Bu yüzden...
Doktora yapmak için gittiğim ABD’de, sümüklü çocukları bol bir kentte yaşamıştım. Okuduğum bölümdekilerin çoğu, yoksulluk, ırkçılık ve sosyal adalet gibi konularda konuşmaya epey hazırlıklı görünseler de, iş temas etmeye, hele ki sümüklü çocuklarla temas etmeye gelince hiç istekli değillerdi. Türkiye’ye döndüğümde çalıştığım ilk bölümde, sümüklü çocukları değil konuşmak, görmek istemeyenler çoğunluktaydı.
Bölüm başkanlığına seçilen profesör sümüklü çocukların gidemeyeceği Ankara’daki bir kolejde okumuştu. Giydiği gömleğin yaka süslemelerini adalet gibi ağır konulardan çok daha fazla düşünen biriydi. Karşısında gördüğü eski öğrencisine artık akranı gibi davranması gerektiğini de bilemeyecek denli eski kafalıydı.
Sürekli çalışmaya alışmıştım. Akşamları da çalışıyordum. 12 Eylül kuralları hâlâ geçerli olduğu için akşamları bölümde bulunmak izin kağıdı gerektiriyordu. Elimde izin kağıdı, gece bekçileri ile tanıştım. Sohbet eder olduk. Bekçilerden birinin, benim Altındağ’daki ilkokulumun önünde pamuk şeker sattığını öğrendim. Çoğu zaman günde üç işte çalışıyordu. Üç kızı vardı. Üç işte çalışarak üçünü de okutmuştu.
O dönem rektörlük, ilk kez bekçilerin üzerindeki ağır yükün ele alınacağı bir seminer düzenlemeye karar verdi. Stres konusunda konuşmak üzere bölüm başkanı istekli oldu. Semineri izleyen hafta, bekçilerin ne kadar stresli bir yaşam sürdüğünü anlatıp duruyordu. Tüm çalışma yaşamını bu kampüste geçirmesine karşın, bekçilerin yaşadıklarından ilk kez haberdar olmasının ne kadar acı olduğunun hiç farkında değildi. Üniversitenin içindeki işleyiş, üniversitelerin sınıfsal açıdan ne gibi bir işlev gördüğü ile çok yakından ilişkiliydi.
Bugün bütün bunları konuşmak gerekiyor çünkü kafalar çok karışık. Kayyum rektöre karşı direniş başladığında, birçok ortamda üniversitelere dereceyle girmek, “ilk yüz” içinde olmak, “zeki çocuklara yazık” vb. sözler bol bol yinelendi. Kayyum rektöre karşı çıkmak, seçme-eleme üzerine kurulu bir işleyişi kabul etmeyi gerektirmiyor. “Zeki çocukları seçelim ve yukarı çıkaralım,” anlayışı zaten rejimin yıllardır yinelediği bir takıntı. Kimi çocukları seçmenin, onlara en iyi olanakları sunmanın ve daha sonra onların küresel şirketlerin Türkiye veya başka yerlerdeki uzantılarında işe başlamalarına olanak sağlamanın topluma, kitlelere, emekçilere ne yararı olabilir?
Bunların rejimin yapmak istediğinden pek farkı yok. Rejim, bu işleyişe karşı değil. Yalnızca işleyişin İslamcı-muhafazakar çizgiye uymasını, var olan rejimi pekiştirmesini istiyor. Sermaye katlansın! Patronlar daha da zengin olsun! Patronlar için çalışan çok iyi yetişmiş yöneticiler büyük paralar kazansınlar! Emeği sağlayanlarsa, azla ve hep daha azla yetinsinler! Ama seslerini çıkarmasınlar!
Özgür üniversiteler istiyorsak, bunu büyük şirketler için istemiyoruz. Demokratik üniversite istiyorsak, bunu sınıfsal adaletsizlik üniversitelerde yeniden üretilsin diye istemiyoruz. Kamu üniversiteleri istiyorsak, eğitim hak olduğu için istiyoruz. Okumak parasız olsun diye istiyoruz. Bir çeşit kitlesel kıyma makinesi gibi işleyen, okulları öğrenme ortamı olmaktan çıkarıp basit araçlara dönüştüren, eleme sınavlarına dayalı korkunç işleyiş ortadan kalksın istiyoruz. Üniversiteler ve tüm okullar için başarı göstergesi, “ileri” olanları seçmek ve daha “ileri” gitmelerini sağlamak olamaz. Okullar için gerçek başarı göstergesi, ancak sümüklü çocuklara sundukları ufuk olabilir. Hiçbir ayrım yapmadan, tüm sümüklü çocuklara.
Evrensel'i Takip Et