Andımız değil, haklarımız!
Fotoğraf: Flickr
Geçtiğimiz hafta içerisinde Türkiye’de olanları düşünmek bile insana ağır geliyor. Yanlış üstüne yanlış, darbe üstüne darbe. Ama gündemdeki bütün mide bulandırıcı gelişmeleri tarihsel çerçeveye oturtmakta yarar var. Çünkü bugün rejim ve destekçileri zaman yokmuş gibi davranmaya ve toplumu buna inandırmaya çalışıyorlar.
Türkiye’yi ideolojik bir bataklığa itmeye kararlı odaklar, zaman akmıyormuş gibi yapıyorlar. Yani tarih yokmuş gibi. Bunu yaparken de tarihte bir dönemi seçip, onu kutsallaştırmaya ve sonrasına perde çekmeye çalışıyorlar.
Bu amaçla 12 Eylül ardından üretilen ideoloji, Türk-İslam sentezi idi. Toplumu ulaştığı noktadan çok daha geriye götürmek için bu ideoloji sürekli pompalandı. Ama bu sentez giderek yetersiz bulundu. Yerine İslam-Türk sentezi konuldu. Yani, Türkiye’de yaşayanlara önce din, ardından etnik kimlik dayatılacaktı. Bu tanıma uymayanların da “gereği” düşünülmüştü.
Bütün bunları üreten kafaların çocuklara ne gibi bir ufuk dayatabileceklerini hemen düşünelim. Türkiye’de milliyetçiler, tüm tür ve çeşitleri ile, birkaç yüzyıl önce ortada olmayan bir kavramı baş tacı yapar, hatta “ezelden beri” var olduğunu iddia ederler. Ardından ulus devlet kuruluşu aşamasına odaklanır ve bu dönemi kutsallaştırırlar. Millet kavramı ve bu kavramın merkezde tutulduğu bir dönemi kutsal kılmalarıyla birlikte, bunları başkalarına dayatmayı da bir hak olarak görürler. Yücelttikleri kavram adına, o kavramın içerdiğini söyledikleri insanları hiç çekinmeden yok ederler.
Siyasal İslamcılar ise milliyetçilerden çok daha geriye giderler. Sırtlarını ilahi bir düzene dayadıklarına emin oldukları için bir dönemi kutsallaştırmakta, dayatmacılıkta, akıl dışılıkta ve bu nedenle acımasızlıkta önde giderler.
Bunları zaten biliyor olabilirsiniz. Ama bunların çocuklar için ne anlama geldiğini bugün özellikle düşünmek gerekiyor. Bugün rejim çocukları tarih dışı, daha doğrusu tarih tanımaz bir ideolojiyle kuşatmakta.
“Andımız” ile ilgili söylenenler işte ancak bu çerçevede anlaşılabilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde akıl edilen birkaç dizeden söz ediyoruz. Bu dizelerin öğrencilere okutulması 1933 yılında başlıyor.
AKP bu dizelerden hoşlanmıyor. Dizelerin dayatılmasına değil, içeriğe karşı çıkıyorlar. Bu dizelerin Türkiye dışında, Kuzey Kıbrıs’ta çocuklara okutulması da aynı şekilde ele alınıyor. Mesele içerik! Rejim için Kuzey Kıbrıs’ta zaten dayatma dışında bir siyaset söz konusu olamaz.
Doğruluk, çalışkanlık gibi kavramlar AKP açısından uygun değil; zaman aşımına uğramış kavramlar. Asıl, “Varlığından vazgeçmek” önemli. Ama yurt ve ulus için değil, başka türlüsünü istiyorlar. Dizelerdeki modern ulus vurgusunu değil, bunun yerine Osmanlı’daki millet, yani ümmet vurgusunu istiyorlar. Ümmetin tepesinde hilafet, onun da başında da bir kişi düşüncesini dayatmak peşindeler. Bu nedenle, öğrencilere bu dizeleri değil, Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı dizeleri belletmek istiyorlar.
Daha uzatmadan, doğruları söyleyelim. Çocuklara ant veya marş belletilmesi ve söylettirilmesi, çocuklara hiçbir yararı olmayan ve bu nedenle zamanın gerisinde kalmış bir uygulama. 2021 yılındayız: 1930’lardan kalma, artık fosilleşmiş milliyetçi söylemin peşinde olanlar anlamalılar ki, zamanın gerisindeler.
Çocuklara şoven milliyetçilik dayatmak isteyen, ölümü kutsayan bir oluşum, günümüzde rejime koltuk değneği olduğu için kendini önemli görüyor. Onların ne çocukların, ne de insanlığın gözünde hiçbir zaman değeri olmadı, olmayacak.
Geriye rejim kalıyor. Rejim, artık düşmanca çalıştığını gizlemiyor. Kadına düşman olduğunu, daha yeni İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldırarak bir kez daha gösterdi. Kürtlere düşman olduğunu da biliyoruz. Haziran 2015 sonrasında bodrumlarda olanlar, belediye başkanlarına, milletvekillerine yapılanlar ortada.
Çocuklara uygun görülen ise kalıplar, hakların yerine kulluk anlayışı ve sistematik ayrımcılık. Hakları ellerinden alınan çocukların olduğu yerde demokrasi söz konusu olamaz. Çocuklara tarih dışı ideolojiler dayatanlar elbette ki, tarihin çöplüğüne gidecekler.
- Neden unutturmak istiyorlar? 22 Aralık 2024 04:15
- Çocuk çocuktur! 08 Aralık 2024 04:29
- Soul Behar Tsalik: Gazze’den çıkın! 01 Aralık 2024 04:30
- Profesör Saibaba ardından 17 Kasım 2024 04:01
- Irkçılığa karşı zırh gerek 03 Kasım 2024 04:03
- Almanya, militarizm ve okullar 20 Ekim 2024 04:15
- Nihon Hidankyo kuruluş bildirgesi 13 Ekim 2024 04:15
- Yuval: Soykırıma ortak olmam 29 Eylül 2024 04:54
- Ordunun kıskacındaki gençler 15 Eylül 2024 04:08
- Nükleer felaket önlenebilir 08 Eylül 2024 04:27
- Nükleer kuyu 01 Eylül 2024 04:25
- Oryan Mueller de reddediyor 25 Ağustos 2024 04:40