Kitlelerin ruh hali, aldatı ve abartı!
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
İktidarın propaganda aygıtının halk kitlelerine yönelik sözlü-yazılı ve görsel yayımda öne çıkardığı iki en önemli unsurdan biri seyirci, izleyici ve dinleyicinin karşı karşıya bulunduğu ekonomik-sosyal sorunları gerçek boyutlarıyla görmesini önleyecek çarpıtma ve yalan bombardımanı, diğeri ise, “Türkiye’nin bölgeye ve dünyaya düzen verecek bir güç olarak öne çıkmasını önlemeye çalışan" düşmanların bolluğu ve sürekli faaliyet halinde olduğudur!
Halk kitlelerini yanıltarak ardısıra sürüklemek için başvurulan bu yöntemleri kullanmadaki ustalıklarıyla Nazi Almanyası’nın propaganda aygıtına sıklıkla göndermede bulunulagelmiştir. Günümüzde birçok ülkede bu tarz bir manipülasyon tekelci sermaye iktidarlarının ortak icraatları arasındadır. Siyasal gericiliğin yoğunlaşmasında Türkiye benzeri başka ülkeler de bulunuyor. ABD, AB ülkeleri gibi burjuva demokratik haklar üzerine riyakarca açıklamalarına karşın ‚tek adam yönetimi’nin aşırı baskıcı politikalarına güç veren emperyalist devlet yönetimleri açısından da asıl sorun, Türkiye’yi hem bir pazar olarak hem de bölgeye yönelik stratejik çıkar politikaları doğrultusunda kullanabilme olanağını elde tutmaktır.
Ekonomik sosyal sorun birikimi, çalışma ve yaşam koşulların ağırlaşması, ücret ve maaşların enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında erimesi, işsizlik, yoksulluk ve açlığın yaygınlaşması, bağlı olarak umutsuzluk ve intiharların artışı, kadınlara yönelik canice anlayışlardan güç alan cinayet ve istismarın rutin hale gelmesi, kendi yasa ve anayasalarını ayak altına alan iktidar pratiği, ülkenin kamusal zenginliklerinin vakıflar ve el koymalar aracıyla tekelci-oligarşik yönetimin tasarrufuna geçmesi, ve tüm bu gaspçı-tahrip edici-yoksunlaştırıcı politika ve pratiğe karşı çıkanlara yönelik saldırganlıktaki artış, sorunlar denizinin görünen unsurlarını oluşturuyor.
Bu sorunlar denizinde boğulmamak için çalışan halk kitlelerinin çeşitli kesimleri belirli bir direniş gösteriyor, şurada burada ücret artışı, işten atmaların yasaklanması, kısa çalışma ödeneğinin sürdürülmesi, pandemiye karşı daha etkin önlemlerin alınması, seçme-seçilme hakkının gaspı anlamına gelen uygulamalardan vazgeçilmesi vb. gibi taleplerle tepkilerini farklı biçimlerde göstermeye çalışırken, bazı kesimler de hala iktidarın hamasete dayalı söyleminin etkisi altında bulunuyor. Tepki birikimi ve bunun sokağa yansıması söz konusu olduğunda da kadınlar ve gençlik kitlelerinin ileri kesimleriyle kent-kır küçük burjuvazisi, küçük işletmeci-küçük üreticiler öne çıkıyor. Bu tepkiler, hak ve varlık olarak sahip olunanı kaybetmenin yanısıra saldırıya, yıkıma ve yokedilmeye karşı tutum ve öfkenin ürünü. Ancak gerçek o ki, kitlelerin büyük çoğunluğu yukarıda sözü edilen sorunlarla boğuşmaya mahkum hale getirilmiş olmasına karşın, mücadele hala geri düzeyde, dağınık ve aynı nedenle de iktidar manevralarıyla saldırılarını püskürtücü olma gücünde değildir. Her ne kadar bazı yazar ve politikacılar neredeyse bir devrim durumu varmış gibi sol heyezanlara kapılarak toplumsal hareketin potansiyel diyalektiği ile mevcut durumu birbirine karıştırıyor iseler de, durum aşağı-yukarı böyledir.
Bu durumun değişmesi kuşkusuz “kaçınılmazlık" bağlamıyla mümkündür. Böyle kalmayacak ve değişecektir. Hem bizde hem de uluslararası alanda yığınlar bugünkü kısıtlarla ve daha fazla yoksulluk ve işsizliği sineye çekerek boyun eğmeye devam etmeyeceklerdir. Ancak herhangi doğasal gelişmede olduğuna benzer biçimde ve hatta daha da belirgin olmak üzere toplumsal yaşamda hiçbir gelişme, hiçbir olay tek yanlı olarak gerçekleşmez. Devlet iktidarını elinde tutanlar ve onun verdiği güç ve olanakları kullananlar henüz ciddi bir devrimci alternatifle karşı karşıya olmadıkları gibi, burjuva muhalefetin politikaları da, halk kitlelerinin sorunlarına yanıt oluşturacak özellik göstermiyor. Tekelci olanları başta olmak üzere iktidarın güç alıp güç verdiği sermaye kesimleri ve yine çeşitli araçlar kullanıp yanıltarak veya azalmış olmakla birlikte hala tümüyle tükendiği ileri sürülemeyecek olan ’rıza üretici’ unsurlar, istismar olanağı olabilmektedir.
Kapitalist düzen savunucusu ve koruyucusu muhalefet partileri –ya da ittifakından- kitlelerin kendi talepleri için fabrika, işyeri, semt ve sokaklarda direniş hakkını kullanmalarından yana politika izlemesi ise, beklenecek bir durum olmamak gerekir. Sermaye grupları ve parti fraksiyonları belirli koşullarda kendi aralarındaki iktidar kavgalarında böylesi bir istismarcı tutuma baş vurabilirler. Ancak bu hem oldukça istisnai durumlarda ve yine ancak kendi kontrollerinde kaldığı sürece-ki bunun bir garantisi yoktur- mümkün olabilir hem de Türkiye’nin toplumsal siyasal pratiğinde çok daha zayıf ve zor bir olasılıktır.
Geriye ileri işçi ve emekçilerle emekçilerden yana ilerici-demokrat ve sosyalist kesimlerin çabasıyla kendini toparlaması ve birleşik örgütlü mücadeleye atılması gereken sömürülüp ezilen sınıf ve kesimler kalıyor. Çeşitli siyasi partilerin etkisi altında ve sınıf misyonu-tutumuyla hareket etmede ciddi sorunları bulunan bu kesimlerin derlenip toparlanmasına ihtiyaç bugün daha da artmıştır. Bunun için ileri kesimlerin gösterecekleri inisiyatif ve kesintisiz çalışma herekete güç verecek, yönünü doğru şekilde tayin etmesine hizmet edecektir. Nesnellik üzerinde hareket edilecek zemindir, sosyal bakımdan dayanak, fiziksel bakımdan güçtür. Ancak değiştirici olan, bu zemine ayakları basan somut siyasal-örgütsel birikim ve güç ve onun eylemsel pratiğidir. Günümüz koşullarındaki devrimci görev, bu gücün sömürücü egemen sınıf ve emperyalist-uluslararası sermayenin saldırılarını püskürtecek maddi ve moral kuvvet düzeyinde hazırlanması için çok yönlü çaba göstermektir. Bu olmaksızın, varsayımsal olarak patlayacağı ileri sürülecek herhangi kitlesel öfkenin anlık ve geçici kazanımlar ötesine geçmesi de mümkün olmayacaktır.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40