ABD, AB üstünden ‘havuç’ sallarken ‘sopa’yı da elinden bırakmıyor
ABD Başkanı Biden’dan beklenen telefon hâlâ gelmedi!
Herhalde artık telefon bekleyenlerin de umudu kalmamış olmalı ki, ABD ile ilişkileri “Akışına bırakmış” görünüyorlar.
Ama ABD Başkanı telefon etmemede ısrar ediyor ama ilişkileri akışına bırakmış görünmüyor. Tersine ABD, bir yandan Suriye’de cihadist örgütlerle ilişkilerde ve Esad rejimine karşı tutumunda Türkiye ile aynı çizgide olduğuna dair mesajlar gönderirken, öte yandan da NATO ve AB üstünden Erdoğan yönetimini, adım adım kendisine yaklaştırmayı adeta organize ediyor.
Saray efradı Biden’dan telefon beklerken, ABD’den “CAATSA yaptırımları devreye sokuldu” açıklaması geldi. Aynı gün AB’den ise en yüksek seviyede iki ziyaretçi geldi Ankara’ya.
ABD İLE "KOORDİNASYON İÇİNDE" BİR ZİYARET
Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von Leyen salı günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştüler. Görüşmelerle ilgili batı medyasında; AB temsilcileri, Erdoğan yönetiminin insan hakları ihlallerine yönelik yumuşak eleştirilerde bulunurken, asıl konunun ise “Mültecilerin Avrupa’ya girişinin engellenmesi” olduğuna, bu amaçla “Erdoğan’a göçü durdurması için daha fazla para teklif edildiği”ne dikkat çekti.
Görüşmelerde; Türkiye’nin, “Gümrük Birliği Anlaşmasının güncellenmesi” ve “vize muafiyeti”ne ilişkin istekleri gündeme getirilirken, AB temsilcilerinin ise; “Türkiye AB ilişkileri” “İklim sorunu”, “İnsan Hakları ihlalleri”, “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı” “Demirtaş ve Kavala’yla ilgili AİHM kararlarının uygulanmaması”ndan duyulan rahatsızlıklar ve “Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin” ele aldığı anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB Konseyi Başkanı Michel ve Avrupa Komisyonu Başkanı von Leyen ile görüşmesinde, Leyen’e “ikincil görüşmeci” muamelesi yapılmasıyla ortaya çıkan “protokol skandalı” bir yana bırakılırsa, görüşmelerin “Beklendiği gibi geçtiği” söylenebilir.
Görüşme Erdoğan’la iki AB temsilcisi arasında yapılmıştır. Ama, AB-Türkiye görüşmesinin ABD’nin de gölgesi altında yapıldığı, gelişmeleri az çok izleyenlerin gördüğü bir gerçektir.
Burada; “ABD bu görüşmelerin neresinde?” sorusu akla gelebilir.
Evet, AB-Türkiye görüşmelerinde, Türkiye-ABD ilişkilerinin ele alındığı bir madde yoktur. Hatta ABD ile Türkiye’nin ilişkileriyle ilgili bir cümle bile kurulmamış olabilir. Ancak, AB ile bu üst düzey görüşmenin öncesinde; “aralık zirvesi”nde Türkiye’ye yönelik yaptırımların ABD yaptırımlarıyla koordineli olarak devreye sokulmak üzere AB liderlerinin mart zirvesine ertelendiği AB tarafından açıkça ilan edilmişti.
Ancak AB’nin mart zirvesi öncesinde ise, ABD yönetiminin AB’ye, “Erdoğan her tavizi vermeye hazır. Böyle bir dönemde yaptırımlarla olumlu gelişmelerin önünü kesmeyin” dediği “uluslararası ajanslar”da yer almıştı.
AB İYİ, ABD KÖTÜ POLİS ROLÜNDE!
Bu gelişmelerin ışığında bakıldığında, AB’nin yaptırımları erteleyip, Türkiye ile ilişkileri ilerletmeye hevesli görünen bir tutum alarak Erdoğan’ı en üst düzeyde ziyaret etmeleri, AB’nin ABD ile “Koordinasyon içinde” bu ziyareti gerçekleştirdiğini söylemek herhalde gerçeğe en yakın değerlendirme olacaktır.
AB’ye “yaptırımlar”la süreci zora sokmayın öğüdü veren ABD’nin AB-Türkiye görüşmelerinin yapıldığı gün CAATSA yaptırımlarını devreye soktuğunu açıklaması bir çelişki gibi görünse de gerçek böyle değildir. Çünkü Biden yönetimi Türkiye’ye, AB üstünden “havuç” sallarken Erdoğan’a telefon bile etmeyerek, dahası CAATSA yaptırımlarını devreye sokarak, ABD ile ilişkileri, en üstün altında (bakanlar düzeyinde ve NATO çerçevesinde) tutarak “sopa”yı, en azından bir süre daha elinden bırakmamayı tercih eden bir tutum takınmış görünmektedir. Ki, ABD’nin bu tutumu, AB’nin Türkiye için açıkça ilan ettiği “havuç-sopa” politikasının bir yorumu olarak AB için de anlaşılmaz değildir.
ABD’NİN NATO ÜSTÜNDEN MÜDAHALESİ
Biden’ın koltuğuna oturmasıyla birlikte ABD, Rusya ve Çin’e yönelik yaptırımlarını daha etkin hale getirirken, aynı zamanda NATO üstünden Avrupalı müttefiklerinin de kendisiyle birlikte davranması için girişimlerini yoğunlaştırmış bulunuyor.
NATO, Avrupa’da Rusya’ya karşı olduğunu açıkça ilan ettiği, “Soğuk Savaş” sonrasında yapılacak en büyük tatbikatına hazırlanırken, Ukrayna-NATO-Rusya ilişkileri de “Sıcak çatışmayı” içeren somut bir tehdit olarak gündeme gelmiş bulunmaktadır.
Ukrayna hükümeti, bir yandan Doğu Ukrayna’ya askeri müdahaleye hazırlanırken öte yandan da NATO üyeliğine başvurarak arkasına “NATO güvencesi”ni almak istemektedir.
Bu yüzden de mayıs ayında yapılacağı açıklanan NATO tatbikatının, herhangi bir askeri tatbikatın ötesinde sonuçlar doğuracak bir tatbikat olacağı anlaşılmaktadır.
Elbette Biden yönetimi, bu vesileyle Avrupa’yı derleyip toparlamayı amaçlamaktadır. Ukrayna sorununun bu amaçla kullanılacağı da apaçıktır.
Burada açık olan şeylerden birisi de Türkiye’nin Ukrayna ile son yıllarda giriştiği; Rusya’nın Kırım’ı ilhakı karşısında açıkça Ukrayna’nın yanında olmanın ötesinde Ukrayna’ya SİHA’lar başta olmak üzeri ciddi silah ihracı yapması, “Savunma iş birliği anlaşmaları yapması”... Ukrayna merkezli bir krizde Türkiye’yi çok yönlü olarak Rusya ile karşı karşıya getirmesidir.
Bu yüzden de Rusya ile ABD (batı) arasındaki çelişkiler üstünde kurulu olan Erdoğan’ın dış politikasında zaten giderek artan sorunların çöküntüye dönüşmesi sürpriz olmayacaktır.
Bu vesileyle “Montrö” ve “Kanal İstanbul” tartışmasının da soyut, “Öyle olursa böyle de olur mu” tartışmasının ötesine geçerek, somut ve batı emperyalizminin çıkar ve dayatmalarıyla bağlantılı bir gündem olduğunun görüleceğini söylemek afaki bir iddia olmaz.
Evrensel'i Takip Et