Bayram, borçlanma ve çocuklar
Yıllardır her bayram bir borç oyunu sahneleniyor. Bayram yaklaşırken bankaların gönderdiği reklam mesajları artıyor. Her bayram insanları borçlandırmak için bir olanak. Gönderilen reklamların amacı çok açık. “Anında bayram kredisi” yani borçlandırma.
Reklamlar her yerden fışkırıyor. İnternet de bu tür reklamlarla dolu: “3 Aya kadar geri ödemesiz anında bayram kredisi!” Yani borçlanın, gerisini birkaç ay hiç düşünmeyin. Sonra biriken faizle birlikte ödemeye başlayın. Faiz ne kadar? Belli değil. “Size özel belirlenen faiz oranıyla,” deniyor. Ardından tutar ve diğer bilgiler geliyor: “50 bin TL’ye kadar, 36 aya varan vadeler ve 90 güne varan ödemesiz dönemli kredi kullanma fırsatı!”
Bankalar benzer bir söylem kullanıyorlar. Öncelikle borçlanmak zorunlu çünkü “İhtiyaç var!” Bu nedenle bankalar yardıma koşuyor ve “ihtiyaç kredisi” veriyorlar. Şöyle reklam sloganları üretiyorlar: “Bayramda ihtiyaç çoksa, bizde kredin de çok!”
Borçlanma, daha doğrusu bankaların toplumu borçlandırmasından hiç rahatsız olmayan medya kuruluşları bankalar tarafından gönderilen basın bültenlerine olduğu gibi yer veriyorlar. Anadolu Ajansı da böyle yapıyor. Neden yapmasın ki? Hele ki, Katarlı sermayenin bankasıysa, rejim ve Katar yönetimi iş birliği içindeyse...
Ajans sitesinde şunlar yazıyor: “Ramazan Bayramı’na özel faiz oranları” var, “3 ay taksit erteleme fırsatı” var. Yani, borçlanmak kolay. “Nakit ihtiyacı” olanlar için bankacılar çalışmış, “avantajlı faiz oranları” hesaplamış ve topluma “sunmuşlar.” Gerisi başvuru yapmaya kalıyor. İsteyen internetten veya cep telefonundan, isteyen çağrı merkezinden başvurabilir. Başvuru, “hızlı ve kolay bir şekilde” tamamlanabilir.
Bütün bunlar küresel ölçekte oynanan borçlandırma oyununun parçası. Türkiye, Arjantin veya Avustralya fark etmiyor. Tüketim toplumu yaratmak kapitalizm için çok önemli. Ama insanlar kazandıkları kadar harcarlarsa, bu tüketimi sınırlayabilir. O zaman kazandığından fazla harcayabilen bireyler yaratmak gerekir. Bunun için bulunan yol basit. Kredi ve borçlandırma.
Tüketim toplumunda bireylere hep daha fazla istemeleri gerektiği söylenir. Var olan cep telefonu yetmez; hep daha ileri teknoloji kullananı alınmalıdır. Var olan televizyon yetmez; daha büyük ekran televizyon alınmalıdır. Sonra oyun büyütülür. Bir araba yetmez, ikincisi hatta üçüncüsü alınmalıdır. Var olan ev yetmez, daha büyük bir evi kim istemez?
Öyle bir noktaya gelinir ki, yeni ve büyük evlerle dolu bir ülkede bir kesim borç içinde, bir başka kesim açlık sınırında veya içinde kıvranmaya başlar. Büyük evlerde yaşayan insan sayısı artarken, evsiz kalan ve sokaklarda barınanların sayısı da artar. Reklamlarda hep bitmeyen gereksinimlerden söz edilirken, eşitsizliğin ve yoksulluğun büyüdüğünden hiç söz edilmez. Amaç, eşitsizlik ve yoksulluğun bitirilmesi değil, tüketimin sürdürülmesidir. Büyüyen tüketim, toplumun bir bataklığa sürüklenmesine ve zarar görmesine yol açar.
Bütün bunlar gerçek. Hane nüfusu küçülürken, yani aynı evde yaşayanların sayısı sürekli düşerken evlerin sürekli olarak büyümesi, büyüyen evlerin giderek daha büyük tutarlar gerektirmesi hep aynı işleyişin ürünü. Antep, Barselona, Sydney, yani nerede olursa olsun, hep aynı yanlış döngü geçerli.
Özetlemek gerekirse, daha çok tüketim, daha çok eşya, sürekli büyüyen evler topluma kaçınılmaz olarak zarar verir. Tüketim toplumunda yaşayan, büyük bir evde oturan bir çifti ve çocuklarını düşünelim. Bu büyük evde bir odaya Eşitlik Odası, bir odaya Özgürlük Odası, bir diğerine Adalet Odası, hatta bir odaya Bayram Odası deseler de, var olan kabus değişmez. Bitmeyen tüketim, bitmeyen büyüme, bitmeyen borçlanma bir çıkmazdır. Çocukların iyiliğini ve yararını düşünenler için özgürlük, eşitlik ve adaletin yerini hiçbir şey alamaz.
Evrensel'i Takip Et