14 Haziran 2021 00:50

Kamu emekçileri toplu sözleşme görüşmelerine hazırlanırken...

Ankara’da Sakarya Caddesi'nde yapılmak istenen basın açıklaması engellenince, Eğitim Sen 5 No'lu Şube önünde açıklama yapıldı

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

2 milyonu emekli 5 milyondan fazla kamu emekçisini doğrudan ilgilendirecek toplu sözleşme görüşmelerine 1.5 ay kaldı.

Önceki yıllarda yetkili olmayan konfederasyonların toplu sözleşme görüşmelerine karşı çıkan Memur-Sen, KESK ve Kamu-Sen’e mektup yazarak toplu sözleme görüşmelerinde “Birlikte hareket etme” çağrısı yaptı.

Kamu-Sen’in Memur-Sen’in çağrısına olumlu yanıt verdiği belirtilirken 24-25 Haziran’da genel kurulunu yapacak olan KESK ise yaptığı açıklamada ortak mücadele için hazır olduğunu vurguladı.

Geçmiş toplu sözleşme görüşmelerinde Memur-Sen’in Hükümetten çok diğer konfederasyonlarla mücadele eden bir çizgide hareket ettiği, kapalı kapılar arkasında başka, kamuoyu karşısında başka şeyler söylediği dikkate alındığında bugün “Birlikte hareket etmek” için Kamu-Sen ve KESK’e çağrı yapması dikkate alınması gereken bir gelişmedir.

TALEPLERİ TARTIŞARAK BELİRLEMEK BELİRLEYİCİ ÖNEMDE

Toplu sözleşme görüşmelerinde üç konfederasyonun (Diğer konfederasyonları da dışlamadan) kamu emekçilerinin taleplerinin savunulmasında birlikte hareket etmesi elbette ki önemlidir.

Ancak burada taleplerin belirlenme biçimi taleplerin ne olacağı kadar, hatta ondan daha fazla önemlidir.

Sendikalara bürokratik sendikacılığın egemen olmasından beri sendikaların toplu sözleşme masasına götürdüğü talepler, genel olarak masa başında toplanan sendika uzmanlarının, yöneticilerin, hadi buna eklenen temsilciler, sendikanın yakın çevresindeki emekçilerin de görüşleri alınarak yapılmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda KESK, bir adım daha atarak, anketler yaparak, bu anketlerdeki taleplerde çoğunluğun isteklerinin ifadesi olan taleplerle toplu sözleşme masasına oturmuştu.

Oysa sendikalar, işçilerin (Tartıştığımız kamu emekçilerinin sendikaları olunca elbette kamu emekçilerinin) en dolaysız sınıf örgütleri olduklarına göre, taleplerin tespit edilmesi doğrudan işçilerin (kamu emekçilerinin) değil de onların adına sendika uzmanlarının, sendika yöneticilerinin yapması doğru olamaz, olmamalı da! Tersine kamu emekçilerinin taleplerini, araya seçilmiş temsilcileri de olsa birilerini katmadan, doğrudan kendilerinin tespit etmesi, sendikal mücadelenin yığınsal mücadele olmasının meşruiyetinin de temelidir.

Dahası toplu sözleşme masasına götürülen talepler birer birer kamu emekçilerinin bireysel taleplerin aritmetik toplamı değil, kamu emekçilerinin üstünde birleştikleri ortak talepleridir. Bu yüzden de taleplerin anketlerle tespit edilmesi, doğru bir tespit yöntemi değildir.

Gerek sınıflar mücadelesi tarihinin gerekse kamu emekçilerinin çeyrek yüz yıllık mücadelesinin bize gösterdiği taleplerin doğru tespitinin yönteminin, kamu emekçilerinin taleplerini, “Mümkün olan en geniş katılımla” işyerlerinde “tartışarak” belirlemesidir. Çünkü bu tartışmalar içinde talepler, birer birer kamu emekçilerinin bireysel bilincinin ifadesi olmayı aşarak kamu emekçilerinin ortak bilincinin ifadesi olan, dolayısıyla tüm kitleyi birleştiren (Yığınlara mal olan fikrin maddi güce dönüşmesi gibi) dayanak haline gelir. Burada belirleyici etkenler “talepleri mümkün olduğu kadar yığınsal” ve “Tartışarak belirleme”dir. Sendika yöneticilerine, uzmanlara düşen tartışmaların verimli olması için katkı yapmasıdır.

TALEPLERİ KAMU EMEKÇİLERİ BELİRLERSE...

Talepler böyle belirlendiğinde;

1) Toplu sözleşme masasına gelecek talepler tüm kamu emekçilerinin tartışarak belirlediği talepler olduğu için görüşmeler kamu emekçilerinin gölgesi altında başlamış olacaktır.

2) Kamu emekçisi belirlediği taleplere karşı hükümetin ne dediğini öğrenmek isteyecek ve ona göre de eylemlere başvurarak, toplu sözleşme masasına ağırlığını hissettirebilecektir.

3) Kamu emekçilerinin bu tutumu, toplu sözleşme sürecinde kapalı kapılar arkasında görüşmeler yapma geleneğine bağlı sendikacılar için caydırıcı olacaktır.

4) Taleplerin böyle tespit edilmesi kamu emekçilerinin taleplerini yok sayan bir sözleşmenin imzalanmasının yolunu kesilebilecektir. Ki elbette bu, ileri kamu emekçileri ve mücadeleci sendikacıların inisiyatif almalarını da kolaylaştıracaktır.

KAMU EMEKÇİLERİ TOPLU SÖZLEŞMESİ ÇOK ZORLU GEÇECEK

Geçtiğimiz ağustos ayında yapılan kamu emekçilerinin toplu sözleşmesi, “maaşlara yüzde 4+4 ve enflasyon farkı”ndan ibaret bir zamla bağıtlanmıştı.

Ancak burada “enflasyon”, TÜİK’in artık kimsenin inanmadığı yıllık yüzde 16 dolayındaki enflasyonudur. Oysa emekçinin enflasyonu yüzde 40’tan fazladır. Bu sadece emekçinin çarşı pazarda hissettiği değil, bağımsız iktisatçıların da TÜİK’in “sepeti”ni esas alarak hesapladıkları enflasyondur.

Bu yüzden de ağustostaki toplu sözleşmede, bir yandan geçmiş kayıpları öte yandan da yüzde 40’larda dolaşan enflasyonu esas alarak masaya oturulacaktır. Hükümet ise ekonomik krizin ve pandeminin faturasını halka çıkarma stratejisinden taviz vermek istemeyeceği için kamu emekçilerinin toplu sözleşmesi de öteki TİS’ler gibi çok zorlu geçmeye aday bir toplu sözleşmedir.

Muhtemeldir ki Memur-Sen de bunu gördüğü için diğer konfederasyonları “Birlikte hareket etmeye” çağırmaktadır.

Böyle zorlu bir mücadele de ancak kamu emekçilerinin taleplerini tartışarak belirleyip, sahaya çıktığı bir toplu sözleşme mücadelesiyle olanaklı olabilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa