Hak kazanımı için örgütlü mücadele şarttır!
Fotoğraf: Unsplash
Erdoğan’ın “müjde”leri savaş naraları eşliğindeki fetih harekâtlarından dua eşlikli saray inşasına mı evrildi; yani gidişat artık bu yönlü mü olacak; kesin konuşmak için tahterevallinin tek tarafında ağırlık olmaması gerekir. Ama var, ve hem oyun henüz bitmedi, hem de avanaklığa tüccar olmak hâlâ bir miktar prim yapıyor! Irak, Suriye, Libya “hasılatı” propaganda edilip hesabı görülmez-sorulmazken, Afganistan’da neden bir miktar islamcılık devşirilmesin? “Kıbrıs Türk kesimi”ne başkanlık sarayı inşası “devlet nişanesi” sayılır da, “Taliban inancıyla uyumlu” olduğu ilan edilen Türk islamcılığı, “Bayraktar Han”lığının göklere uçurduğu “insansız hava araçları” (savaş uçakları) eşliğinde Kabil semalarında bayrak dalgalandırarak, Türkiye’nin “devletiyle yek vücut milleti”ni-ki o her zaman “tek ve bölünmez bir bütün”dür-, neden büyük bir huzur içinde refaha boğmasın?
Kuşku duyan-ve duyacak olan, zaten haindir ve hainlerin sayısının çoğalmasına işaret eden gelişmeleri de, Erdoğan-Bahçeli yönetiminin verdiği işaretleri komut sayan intikam tugaylarıyla bekçi kuvvetleri, ya da SADAT talimgâhlarından geçmiş özel komando birlikleri, “ne pahasına olursa olsun, ezip geçecektir!”
Seçim mi dediniz? Meraklısının çok olduğu biliniyor. Özellikle sermayenin muhalif politik cenahında olan partilerin yöneticileri neredeyse her gün “erken seçime hazırlık” üzerine konuşuyor, seçim totoyu da kendi kuponları fazla tutacak şekilde dolduruyorlar. Ama Osmanlıcıda oyun bitmez: Olağanüstü hal kanunları devrede ve yönetimini sürdürmek için akla gelen-gelmeyen ne varsa her araca başvuracağından kuşku duyan, kendi aldanacaktır.
Diyarbakır’da yapılan açıklamalar, kimi liberal, kimi “solcu” çevrelerin yeniden sarılmaya eğilim gösterdikleri türden bir “açılım müjdesi” olmasa da, devlet gösterisini, HDP’ye yönelik saldırılara ara verme ve ‘oy kitlesi’ni kaydırma operasyonu çerçevesinde değerlendirenler az sayılmaz. Bu parti ve destek kitlesini, “millet” ve “cumhur” ittifakları arası paylaşım rekabetine malzeme sayanlar, iktidar tarafı terazisine Öcalan soyadlı iki kardeşin adını da oturtarak, ağır basma olasılığı üzerinden siyasal kumar oyununu sürdürürken, Kürdün de zengini-fakiri; işçisi, emekçisi ve burjuvası olduğu gerçeğini karartmayı da ihmal etmiyorlar. Üzerine oynanan ulus kökeni ne olursa olsun halk kitleleridir: Türk-Kürt-Arap tüm emekçi kesimleri giderek artan şekilde yoksullaşır ve çoğunluğu borç batağına batarken, sayısı artan dolar milyarderleriyle zenginleşen devlet üst kodamanları, yedekliklerini de üçerli-beşerli maaşlarla doldurup, geleceklerini “kazanmış oluyor”lar!
“Yönetemiyorlar, Türkiye yönetilmiyor!” açıklamalarına kargalar ne der bilinmez ama, yönetim güçlerinin yıpranmışlığına karşın yönetenler tahtlarında oturmaya devam ediyor; tahtlarını ve kendilerini korumaya almak üzere “meşru müdafaa” kuvvetlerini tahkim etmeyi de sürdürüyorlar. “Kaybolduğu” söylenen ve fakat yandaş birliklere dağıtıldığı, ikide bir pompalılarla sokağa çıkarak saldırılar düzenleyen “galeyana gelmiş milliyetperverler”in eylemlerinde görülen silahlar da inandırıcı olmuyorsa, geçmiş zamanlara bakmakta fayda olacak demektir.
“Milli” ve dini istismar yerli yerinde! “Allah’ın lütfu” 2016-15 Temmuz darbe girişiminin Erdoğan ve AKP’siyle Bahçeli MHP’sine lütufları bitmek bilmeksizin devam ediyor. Erdoğan kendi politikasına yedeklenmeyen herkesi ihanetle suçlamayı bugün de sürdürüyor. Bahçeli için o zaten ezber! Kürt kentlerinde yıkıma girişenler başka gezegenlerin güçleriymiş gibi, iktidar-ve artıkları, Kürt emekçilerini yeniden aldatmayı deniyor. Bin beş yüzü milyarder olmak üzere 150 bin civarında dolar milyoneri, uluslararası tekellerle ve emperyalistlerle işbirliği içinde sermayesini ve servetini artırmayı sürdürürken, resmi rakamlarla 4.5 milyon işsizi (gerçekte 8 milyon), 35 milyon civarında kredi borçlusu bulunan, eğitimli gençliğinin yüzde 64’ü geri gelmemecesine ülkeden kaçış eğilimi gösteren, sokaklarında-evlerinde hemen her güç birkaç kadının katledildiği ülkede, tekelci gericiliğin en saldırgan politikalarının temsilcisi iktidar, Amerikan emperyalizmi hesabına yeni dış askeri “görevler”e soyunarak işbirliği primiyle bir miktar rahatlamaya ihtiyaç duyuyor. İkide bir yerlerden “mesaj” ve “müjde”lerle durumu kurtarmaya çalışırken, baskı ve saldırıyı yoğunlaştırmayı da ihmal etmiyor. Burjuva muhalefeti, Kürt sorunu başta olmak üzere “Türk burjuva ulusal hassasiyeti” korkuluğuyla, HDP’yi de “terörle bağlantı”landırarak köşeye sıkıştırma politikasının ne denli başarılı olabileceğinden bağımsız olarak iktidar cephesi, yönetimini sürdürmek için her araca ve her yönteme başvuracaktır.
Emekçi kitleleri ve özellikle de ileri kesimleri için, bu durum, en azından seçim beklentisiyle oyalanmaksızın acil talepler için mücadelede birleşebilecek tüm güçleri birleştiren bir tutumu gerekli kılıyor. Zamanından bağımsız olarak olası seçim koşullarından yararlanmayı da içermek üzere, mümkün en güçlü demokratik ve sosyalist muhalefeti-oy potansiyeliyle sınırlı kalmayacak şekilde örgütlemek; burjuva kapitalist partilere yedeklenmeksizin bağımsız devrimci bir güç merkezi olarak ortaya çıkmak ve proleter-emekçi örgütlenmesinin fabrika-işyeri-semt-okul vb. gibi tüm alanlarında daha ileri biçimlerini gerçekleştirmek, daha ilerisini kazanmanın da dayanağı olacaktır.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40