Katilleri tanıyoruz!
Fotoğraf: DHA
Konya’da Kürt oldukları için daha önce de ırkçı saldırıya uğrayan Dedeoğulları ailesinden 3’ü kadın 7 kişinin katledilmesi, iktidarın politikalarının ülkeyi nasıl bir uçurumun eşiğine getirdiğini çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. Dedeoğulları ailesi daha 12 Mayıs'ta “Biz ülkücüyüz, sizi burada yaşatmayacağız” diyen 60 kişilik bir ırkçı-faşist güruhun saldırısına uğramışken İçişleri Bakanı Soylu ve ardı sıra iktidar sözcüleri tarafından yapılan açıklamalarda katliamın ırkçılıkla, Türklük-Kürtlük meselesiyle ilgisinin olmadığı söyleniyor. Oysa Soylu ve iktidar sözcülerinin bu açıklamalarının suçluluk psikolojisiyle ve kendi sorumluluklarının üstünü örtmek amacıyla yapıldığını anlayabilmek için kriminal psikoloji uzmanı olmaya gerek yok! Çünkü gerçekte ne bu katliamın faili saldırıyı gerçekleştiren gözü dönmüş bir faşistten ibarettir ve ne de Erdoğan iktidarının ve Soylu’nun sorumluluğu sadece Dedeoğulları ailesinin korunması için gereken önlemleri almamakla, ihmalle açıklanabilir.
Kendilerine sorarsanız, sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidarının sözcüleri değil; iktidarın fiili ortağı MHP ve lideri Bahçeli bile Kürtlerle bir sorunlarının olmadığını söyleyecektir. Hatta işlerine geldiğinde “Kürtler bizim kardeşlerimiz” demeyi de ihmal etmiyorlar. Ancak bu söylemlerin altı kazınıp uygulanan politikalara bakıldığında bunların “makbul Kürtler”inin kimler olduğu da ortaya çıkıyor. Bunların “makbul” gördükleri, sevdiklerini söyledikleri ve kardeşlikten dem vurdukları Kürtler aslında adı ötesinde ulusal kimlik ve taleplerle hiçbir ilişkisinin olmayan Kürtlerdir. Çünkü Kürtler ulusal-demokratik talep ve mücadeleye katıldıkları, kendi ulusal kimliklerini sahiplendikleri yerde artık “kardeş” değil, teröristtir!
İç ve dış politikadaki açmazları artınca Diyarbakır’da “çözüm sürecini ben bitirmedim” demek zorunda kalan Erdoğan’ın 2015’ten bu yana Kürt sorunu konusunda ortaya koyduğu politika, bugün hem Konya’daki katliamın ve hem de ülkenin birçok kentinde karşılaşmaya başladığımız Kürtlere yönelik linç girişimlerinin yolunun nasıl döşendiğini açıkça ortaya koyuyor. Çünkü bugün de uygulanmaya devam eden bu politika, Kürtlerin sadece ülke içindeki değil, sınırların ötesindeki en küçük bir kazanımı bile ülkenin bekasına yönelik bir tehdit olarak görmekte, ulusal hak eşitliği ve barışçıl çözüm mücadelesini de bölücülük ve terörizm olarak damgalamaktadır. Kürtlerin 7 milyon oy almış siyasi temsilcilerini yıllardır siyasi rehin olarak hapishanelerde tutanlar, Kürtlerin oy verdikleri belediye başkanlarını görevden alıp yerlerine kayyum atayanlar, yıllardır Kürt kentlerini açık bir hapishaneye çevirip her türlü demokratik eylem ve etkinliği yasaklayanlar Kürtlerle bir sorunlarının olmadığını söylüyorlar.
Kürt sorununun meclis çatısı altında ve barışçıl-demokratik bir temelde çözümü için bir fırsat olan HDP’yi gece gündüz demeden “terörizm” ile suçlayıp hedef göstereceksiniz, ondan sonra da ona oy veren, onun çizgisini savunan Kürtlerin maruz kaldıkları saldırıların bu politika ile ilgisi olmadığını iddia edeceksiniz.
Bunları geçeceksiniz!
Gerçekler ne kadar karartılmaya çalışılırsa çalışılsın Konya’daki katliam, ülkenin değil ama kendi bekası için her fırsatta milliyetçilik ve şovenizmi kışkırtan ve bu temelde faşist bir rejim inşasına yönelen iktidarın uyguladığı politikalardan bağımsız düşünülemez.
Katilleri tanıyoruz!
Ülkenin Cumhurbaşkanının Kürtlerin hak eşitliğini savunan, demokratik barışçıl çözümden yana olanlara “Çok seviyorsan Irak'ın kuzeyinde Kürdistan var. Yallah oraya, git Kürdistan'a. Sizin bu ülkede yeriniz yok'' dediği;
Ülkenin İçişleri Bakanının meclisin üçüncü büyük partisinin eş başkanını “Size bunun haddini bildireceğiz. Sizlere artık yaşama sansı yok” diyerek tehdit ettiği;
İktidarın küçük ortağının genel başkan yardımcısının HDP için “kamilen itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsüdür” diyerek hedef gösterdiği;
İktidar ortağı Bahçeli’nin İzmir HDP binasına yapılan baskında katledilen parti çalışanı Deniz Poyraz’ı “Kim olduğunu ben size söyleyeyim, PKK’nın kırsal katılım sorumlusu” diyerek katile kol kanat gerdiği bir ülkede katillerin tetikçilerden ibaret olmadığı açıktır.
Ancak iktidarın bu politikalarının ülkeyi nasıl bir tehditle yüz yüze bıraktığını gördükleri halde HDP’ye yönelik saldırılara karşı açık tutum almayan ve daha önemlisi Kürt sorunun demokratik çözümüne taraf olmak yerine geleneksel milliyetçi-şoven politikalarını sürdüren burjuva muhalefet de bu katliamın suç ortağıdır.
Konya’da göz göre gelen katliam, iktidarın uyguladığı politikaların ülkeyi nasıl bir yol ayrımına getirdiğini acı bir şekilde ortaya koyuyor. Ya iktidarın kendi bekası için halkları düşmanlaştırıp gerilim ve çatışmaları körükleyen politikalarının sonuçlarına razı olacağız ya da artık kendisi bu ülke için bir ‘beka’ sorunu haline gelen iktidar ve politikalarından kurtulmak için halkların barış içinde birlikte yaşayacağı demokratik bir geleceği kurma mücadelesini hep birlikte büyüteceğiz.
Konya’daki katliam, bu mücadelenin ne kadar hayati bir önem kazandığı konusunda bir uyarı işaretidir.
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57
- Ortadoğu'daki ateş Türkiye'ye barış getirir mi? 04 Ekim 2024 04:51