24 Ağustos 2021 00:55

‘Darbenin finansörü’ nasıl Erdoğan’ın umudu oldu?

Şeyh Tahnoun bin Zayed Al Nahyan (solda) ve Recep Tayyip Erdoğan

Şeyh Tahnoun bin Zayed Al Nahyan ve Recep Tayyip Erdoğan | Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA

Paylaş

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu daha üç ay önce katıldığı bir televizyon programında Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ABD ile birlikte 15 Temmuz darbe girişiminin faili olduğunu söylemişti.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 15 Temmuz darbe girişiminden bir yıl sonra yaptığı açıklamada “BAE’nin darbecilere 3 milyar dolar para desteği sağladığını, darbe girişimini fonladığını” söylemişti.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “BAE, zarar vermek amacıyla Türkiye karşıtı terör örgütlerini destekliyor. Doğru yer ve zamanda hesabını soracağız” demişti.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, geçen yılın ağustos ayında BAE Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid Al Nahyan’ın danışmanı Muhammed Dahlan hakkında “darbe girişimini finanse etmek” ve “uluslararası casusluk” suçlarından İnterpol’e ‘kırmızı bülten’ talebinde bulunmuştu.

İktidarın propaganda aygıtı gibi çalışan medya organları son yıllarda BAE’yi her alanda Türkiye’nin “baş düşmanı” ilan eden sayısız yayınlar yaptılar.

İbrahim Karagül gibi iktidarın medyadaki sözcüleri, BAE’yi “bölgesel terör trafiğinin merkezi” ve “Veliaht Prens Muhammed bin Zayid’i de “savaş suçlusu” ilan ettiler.

Sonra ne mi oldu?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnun bin Zayed el Nahyan ile görüştü.

Üstelik “Dünya lideri”miz katıldığı bir televizyon yayınında daha önce “baş düşman” ilan edilen BAE’nin istihbarat şefi ile yaptığı bu görüşmeden büyük bir müjde gibi bahsetti. BAE’nin yakında ülkemizde ciddi yatırımlar yapacağını söyledi ve ayrıca daha önce ‘yılanın başı’ ilan edilen Veliaht Prens Muhammed bin Zayed ile görüşmeyi beklediğini de açıkladı.

Her fırsatta devletin itibarından tasarruf olmayacağını söyleyen “dünya lideri”mizin, iktidar sözcülerinin bölgedeki en büyük hasmımız ilan ettikleri bir ülkenin istihbarat şefi ile görüşme yapmaktan bu kadar heyecan duyması şaşırtıcı değil mi?

Peki, ne oldu da dün “darbenin finansörü” ilan edilen BAE bugün Erdoğan’ın umudu haline geldi?

Bu gelişmeleri Erdoğan’ın pragmatizmi ile izah edenler olacaktır. Ancak pragmatizm, Erdoğan’ın çıkarcılığı ortadaki durumu açıklamaya yetmez.

Çünkü eğer BAE “darbenin finansörü” ve bölgede “Türkiye’nin çıkarlarının karşısında yer alan bir güç” ise, bugün Erdoğan’ın BAE’ye sarılmasını pragmatizm ile açıklamak yetersiz kalacaktır. Aksine bugün BAE’ye umut bağlama noktasına gelmesi, kendini “oyun kurucu güç” ilan eden Erdoğan iktidarının bölge politikasının iflas ettiğinin ilanından başka bir anlama gelmez. Bunun adı da pragmatizm değil, politik sefilliktir.

ABD’yi darbenin arkasındaki güç ilan ettiler, ABD ile ilişkileri düzeltmek için Kabil Havaalanının güvenliğini sağlama konusunda ABD’nin taşeronluğunu yapmaya gönüllü oldular.

BAE’yi darbenin finansörü ilan ettiler. Veliaht Prens Muhammed bin Zayed ile görüşmeye can atıyorlar.

Dün muhalefeti “BAE’nin terör baronu Muhammed bin Zaid’le aynı cephede” olmakla suçlayan İbrahim Karagül gibiler, acaba bu durumu nasıl izah edecekler?

Erdoğan, her ne kadar açıklamamış olsa da BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnun bin Zayed ile yaptığı görüşmenin en önemli gündem maddelerinden birinin de BAE’de bulunan organize suç örgütü lideri Sedat Peker’le ilgili olduğuna şüphe yoktur.

Bilindiği gibi Sedat Peker, İçişleri Bakanı Soylu’dan ‘bin operasyoncu’ Mehmet Ağar ve oğlu AKP Milletvekili Zülfü Tolga Ağar’a, eski Hazine ve Maliye Bakanı olan damat Berat Albayrak’tan SADAT ve Suriye’ye gönderilen silahlara, son Başbakan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın içinde yer aldığı uyuşturucu trafiğinden Burhan Kuzu’ya kadar iktidarı sarmalayan kirli ve karanlık ilişkilere dair birçok ifşaatta bulunmuştu. Ancak 8. videosunda bir sonraki videosunda “Tayyip Abi ile helalleşeceğini” söyleyen Peker, önce bu videoyu ertelemiş, sonra da tamamen gündemden çıkarmıştı. Karadağ’da bu video yayınına başlayan Peker, BAE’ye sığındıktan sonra videolarına da son vermişti.

Dolayısıyla Sedat Peker, savaş suçlarından uyuşturucu trafiğine kadar bir zamanlar kendisinin de parçası olduğu kirli ilişkiler konusunda sığındığı BAE’nin elinde Erdoğan iktidarına karşı kullanılabilecek önemli bir koz haline gelmiş bulunuyor. Bundan sonraki görüşme ve pazarlıklarda bu kartın nasıl kullanılacağını ise, hep birlikte göreceğiz.

Sonuç olarak, dün darbenin finansörü ilan edilen BAE’ye bugün Erdoğan’ın böylesine sarılıp umut bağlaması sadece iktidarının bölge politikasındaki sefilliğini ortaya koymuyor. Aynı zamanda bu iktidarın kendi bekası ve temsil ettiği yayılmacı emeller peşinde koşan burjuva gericiliğin çıkarlarını savunmak için darbe girişiminden ülkenin bölgedeki çıkarlarına kadar her konuda bu ülkede yaşayan haklara yalan söylediğini gözler önüne seriyor.

Erdoğan ve ortağı Bahçeli’nin o çok sevdiği ifadeyle söylersek; gelinen yerde bu iktidardan kurtulmak demokratik bir gelecek ve bölgede barış içinde yaşam isteyen halklar için bir ‘beka’ sorunu haline gelmiş bulunuyor.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa