Bu yangın daha yakıcı
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/176702.jpg)
İŞKUR önündeki kuyruk | Fotoğraf: DHA
Önce ormanlar, içindeki canlılar, insanlar, yerleşim yerleri, köyler yandı. Yangın elbette çıkabilirdi, ama bunun büyük bir felaket hale gelmesinin nedeni iktidarın izlediği politikalardı. Bugünlerde ise uzun bir süredir içten içe yanan bir yangınının alevleri yükselmeye başladı. Bu yangın doğrudan yaşam koşullarını hedef alıyor, onu çekilmez hale getiriyor. Yüksek enflasyon, peş peşe gelen zamlar ve hayat pahalılığı, işsizlik, yoksullaşma, emekliler için eziyete dönen bir yaşam, toplu sözleşmelerde düşük ücret dayatması. Tarımın ve küçük üreticilerin yıkımı. Bu sosyal ve ekonomik yangının belirtileri şimdilik bunlar.
Enflasyon makyajlanmış resmi rakamlara göre yüzde 20’ye dayanmış durumda. Oysa çarşı pazar yangın yeri ve gerçek enflasyon bunun en az iki katı. Tarla ürünlerinin piyasaya çıkması ile nispeten aşağı çekilen sebze, meyve fiyatlarından bu yıl eser yok. Emeklilerin büyük bir kısmı temel ihtiyaç maddelerini karşılamaktan yoksun durumda ve pek çoğu bir işte çalışmak zorunda. Çünkü en düşük emekli maaşı alan 2.6 milyondan fazla emekli yaklaşık aylık 800 TL ile geçinmek zorunda. Bu sayıdaki başka bir emekli grubu ise aylık 1300 TL ile geçinmeye mahkum edilmiş durumda. Nereden bakılırsa bakılsın bu bir sefalet tablosudur.
Güvenilir olmayan resmi rakamlara göre yaklaşık 4.5 milyon işsiz bulunuyor. Oysa gerçek rakamın 15-20 milyon civarında olduğunu ciddi araştırmalar açıkça ortaya koyuyor. Gençlerin neredeyse yarısı işsiz. İktidarın bekçiliğini yaptığı sermaye düzeni gençliğin bugününü de geleceğini de karartmış durumda. Bir işte çalışan işçiler ve emekçiler ise sefalet ücretine mahkum edilmiş durumdalar. Üstelik pandemi koşullarında sadece yoğun emek sömürüsüne tabi tutulmuyorlar, aynı zamanda yaşamları hiçe sayılıyor. Borçlanabilen kesimler borç batağına saplanmış durumdalar ve gelecekleri de ipotek altına alınmış durumda.
Bu verileri tek tek başka alanları da ele alarak yaygınlaştırmak olanaklı. Ama buna şimdilik gerek yok. Bu bir sosyal yangının güçlü belirtileri ve yaklaşan kış koşulları yaşamı daha da çekilmez hale getirecek. İktidarın bütün bu kötü gidişi engelleyecek bir çabası, çaresi var mı? Olmadığını yaşayarak görüyoruz. Katı gerçeklerin üzeri kontrol altındaki basın ve yayınla, oralardan yayılan yalan ve demagoji ile örtülemiyor. Ama iktidar bunlara bir “çare” bulmuş durumda. Aslında buna iki “çare” de denilebilir. Az çok gerçeği aktarma peşinde olan medya organlarına yapılan baskı ve sansür, şimdi sosyal medyaya doğru yaygınlaştırılmak isteniyor.
İktidarın bulduğu ikinci “çare” ise dini telkinler ve fetvalar yoluyla kitleleri yatıştırma çabasıdır. Diyanet İşleri Başkanı hemen her fırsatta öne çıkarılıyor, olup biten konusunda duası ve onayı alınıyor. İşin laiklikle ilgili boyutunu bir tarafa bırakalım ve şu soruya yanıt arayalım: Kitlelere sabır, dini ahlak, kanaatkarlık vb. tavsiye etmek, kitlelerin içinde bulundukları koşullara bir çare olabilir mi? 20 yıla yakın zamandır dini referansları oldukça yaygın kullanan bir parti iktidarda ve ülkeyi getirdiği yer ortada. Bu iktidar hemen her alanda olduğu gibi bu alanda da bozguna uğramaya mahkum. Yaşamın katı gerçekleri karşısında dini telkin ve baskılar etkisiz kalmaya mahkum ve dini duyarlılık sahibi olan kitlelerin bu durumda kendi geri bilinçleri ile de hesaplaşmaya zorlanmaları kaçınılmaz.
Elbette iktidarın bulduğu bu “iki çare” tablonun tamamını resmetmiyor. İktidar devlet gücünü harekete geçirme imkanına sahip ve çıplak baskı ve şiddeti zaten her geçen gün dozajını biraz daha artırarak uyguluyor. Yani bu konuda işi sadece “yukarıya” havale etmeyecek kadar gerçekçiler! Ama iktidarın bu gerçekçiliği, kitlelerin bu dünyanın, ülkenin gerçekleri ile hesaplaşmasını engelleyemeyecektir. Ülke bunca belirsizlik içinde çelişkilerin daha da keskinleşeceği bir döneme adımlarını atıyor, işçi ve emekçi halkın en ileri kesimlerinin de bu hesaplaşma dönemine iyi hazırlanması gerekiyor.
Evrensel'i Takip Et