Nereden ilerleyebiliriz? - devam
Fotoğraf: Evrensel
Ülkede on milyona yakın kişi asgari ücret düzeyinde “gelir”le yaşamaya çalışıyor. 25.5 milyon kişi kredi borçlusu. İstihdam edilebilir nüfusun 8 milyonu işsiz. Adına üniversite denmiş lise düzeyinde dahi olmayan eğitim programlarıyla mezun edilmiş “üniversite mezunları” yüzde 25’ler civarındaki genç işsizler içinde önemli bir oran oluşturuyor. Bireysel ve toplumsal bazda “geleceğin umudu” olarak nitelenen gençlerin yüzde 64’ü ülke dışına çıkma yolları aradığını söylüyor. Hayat pahalılığı gün gün yükseliyor ve enflasyon TÜİK gibi iktidar payandası ve propaganda organı olarak çalışan bir kurum tarafından dahi yüzde 19.6 olarak açıklandı. Petrole, doğal gaza zamlar belirli aralıklarla otomatiğe bağlanmış şekilde devam ediyor. Tarımsal girdi fiyatları son bir yılda yüzde 60 zam aldı.
Bunlara artan siyasal baskı, tehdit ve saldırılar eşlik ediyor. Bütün yönetim yetkilerini ele geçiren ve bürokratik askeri aygıtın en üst mevzilerine yerleşmiş oligarklar kurulu, iç ve dış politikada bugünün ve geleceğin kuşaklarını ağır yükler altına sokan uygulama ve düzenlemelerle iktidarını sürdürme çabasında. Ekonomideki sorun ağırlığına rağmen, halk kitlelerine vergi ve zam yükü olarak dönen askeri politikalarda ısrar ediliyor. Kürt sorunu diye bir sorunun olmadığı propagandası eşliğinde hemen her gün bu sorun üzerinden teşekkül eden örgütlere yönelik bombardımanlar devam ediyor. “Bir merminin kaç lira ettiğini biliyor musunuz?” diye çalım satanlar, bir “PKK’lı”yı “etkisiz hale getirmek” için üç-beş bombardıman uçağı kaldırarak milyonları ateşe atmakta. Suriye’de beslenen El Kaide-IŞİD artığı terör çetelerinin güç kazanması için korucu güç rolü üstlenilerek bölgede gerginlik ve savaş politikası izlenirken, milyonlarca ve milyonlarca lira harcanıyor.
Bunlar olurken halk kitlelerinin şu ya da bu kesiminde tepki birikiminin olması, olağan gelişmelerden sayılır. Nitekim bu tepkiler yer yer protestolar halinde dışa vurmakta; işçilerin, gençlerin, kadın emekçilerin, Kürt yoksullarının, küçük üretici ve küçük esnafın şu ya da bu talepleri için sesini yükseltenler olmaktadır. Bu yönlü gelişmeler, ekonomik-sosyal koşulların ağırlaşmasıyla birlikte daha dikkat çekici şekilde görülebiliyor. Burjuvazi ve tekelci sermayenin farklı grupları ve temsilcisi partileri de, iktidar ve muhalefet olarak bu gelişmelerin farkındadır.
Henüz halk muhalefeti, özellikle de işçi ve kent-kır emekçilerinin pahalılık, işsizlik, yoksulluk, açlık, hak yoksunluğu ve siyasal baskılara karşı itirazı, nispeten birleşmiş ve kitlesellik kazanmış bir biçimde ortaya çıkmamış olsa da, bu yöndeki bir gelişmenin daha ileri boyutlu direnişleri gündeme getirme olasılığını düşünerek iktidar muhalifi sermaye partilerinin yönetimleri, seçimler, parlamento, kuvvetler ayrılığı, başkanlık sistemi vb. gibi konuları öne çıkarmakta, toplumun bu konulara ilgisinin artmasından da yararlanarak tepkileri oy desteğine çevirmeye çalışmaktadırlar.
Bu durumda, “demokrasi”-“demokratik kurumlar”- “toplumsal barış”, “güçlendirilmiş parlamenter demokratik sistem” üzerine burjuva muhalif söylem ve “titizlenme”nin barınma ve pahalılık, işsizlik vb. gibi sorunların “çözümü” üzerine iddialı vaatlerin gerçek muhtevasının işçi-emekçi kitleleri, özellikle de ileri kesimler tarafından daha net şekilde görülüp anlaşılması, çözüm iddialarının gerçeğe ne denli uygun düşeceğinin sorgulanması önem kazanıyor. Büyük oranda ve geniş kesimleriyle düzen partileri ve politikasının türlü versiyonlarının etkisi altındaki emekçilerin, demokratik siyasal özgürlükler, çalışma ve yaşam koşullarında iyileştirme, tekelci terörist propaganda ve baskının, militarist iç ve dış saldırı politikasının son bulması, emperyalistler arası çelişkilere yedeklenmeme vb. gibi öncelikli aktüel alanlarda kazanımlar için, burjuva iktidar ve muhalefet partilerine yedeklenmeyen bağımsız sosyalist ve demokratik bir tutuma ihtiyaç var. Toplumsal kurtuluş hedefine bağlanan siyasal özgürlükler mücadelesinde mevzi muharebelerin gerektirdiği güç birliklerinin başarıyla gerçekleştirilmesi, siyasal haklarda ve yaşam koşullarında iyileştirmeler için gereklilik gösterir. Burjuva partisinin tüm fraksiyonları, üretim araçlarının özel kapitalist mülkiyetine dayanan sistemin sürdürülmesini ister ve “özel mülkiyete saldırı” korkuluğu sallayarak küçük burjuva demokratlarını yedeklemeye çalışır ve işçi-emekçi hareketinin bağımsız politik gelişmesi sermaye partilerinin tümü açısından korku nedenidir. Burjuva muhalefet bütün fraksiyonlarıyla, karşı devrimci diktatörlüğün üzerinde şekillendiği sermaye temelini benimsemekte ve savunmaktadır. Erdoğan yönetiminin şakşakçıları, sermaye, mevki ve ikbal avcısı düşkün mürettebat, ahlak düşkünü din simsarları ve bürokratik aygıtın gücüne eklemlenmiş ve onun koruyucu zoruyla takviye ayrıcalıklar tabakası için ise, sömürü koşullarının devamı hayat-memat meselesidir.
İşçi sınıfı ve örgütlü ileri kesimleri, sosyalistler, sosyalist olduğunu belirten ve sömürünün ortadan kaldırılmasını nihai hedef olarak alanlar için, burjuva demokratik haklar mücadelesi, bu durum ve koşulların, bu koşullardaki güç ilişkilerinin, politik-pratik tutumların hesaba katılmasını gerektirir. Burjuva liberal, liberal sol ve küçük burjuva demokrat kişi, parti, örgüt, dernek vb. ile ittifak, -bu bazen siyasal-sosyal veya ekonomik içerikli bir tek talep için bile pekâla gerekebilir- düzen kurumlarının sağlamlaştırılması için değil, haklarda iyileştirme ve mücadele dayanaklarını bir ‘nebze de olsa’ güçlendirmek için gereklidir. İşçi sınıfı ve emekçilerin saflarındaki nesnel ve öznel bölünmüşlük, çoğunluklarıyla burjuva politik-ideolojik etki altında oluşları, işçi aristokrasisi ve sendika bürokrasisinin burjuvazi adına faaliyeti, bu hassasiyeti daha da gerekli kılıyor. “Üçüncü seçenek” ya da devrimci demokratik güç birliği ihtiyacını belirleyen de bu koşullardır. Emekçilerin örgütlü ileri—bilinçli kesimlerinin güç birliğini gerçekleştiren/ören bir tutumla ortaya çıkılmadıkça, daha geniş kesimlere güven verilemez. Demokratik devrimci ve sosyalist bir alternatif gücün mücadele sahasının tüm alanlarında görünür ve etki eder durumda olması, bu bakımdan, işçi sınıfı ve emekçilerin burjuva diktasına karşı mücadelesinin gelişmesi için sorumluluk taşıyanların kaçınamayacakları/ kaçınmamaları gereken bir görev de oluyor.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40