Zam kasırgası, metal TİS’i ve işçilerin ‘parasal taleplerimizi yenilemeliyiz’ çağrısı
Dün TÜİK’in manipüle edilmiş tüketici enflasyonu aylık yüzde 2.39; yıllık 19.89 olarak ilan edildi.
Gerçek enflasyonu saklamayı başlıca amaç edinmiş TÜİK enflasyonu bile “zam yağmuru”, “zam fırtınası”, derken zamlar, zam fırtınası içinde burgaçların, hortumların oluştuğu “zam kasırgası”na dönüştüğü koşullarda halkın geçim sıkıntısının büyük bir hızla artmaya devam edeceğini gösterdi.
Halktan yana iktisatçılar, örneğin ENAG’ın aylık enflasyonu 6.9 olarak vermesinin de açıkça gösterdiği gibi, enflasyona dair veriler yeni zam yağmurlarının habercisi olduğunu gösterecektir.
Nitekim BOTAŞ, doğal gazla elektrik üreten santrallere verilen doğal gaza yüzde 47, sanayideki kullanılan doğal gaza yüzde 48 zam yaptı. Kömüre bile yüzde 30 dolayında zam yapıldı! Akaryakıta üç-beş günde bir zam geliyor. Zamlar neredeyse günübirlik geliyor.
Araştırmalar, temel gıda maddelerine gelen zam ortalamasının yüzde 40’ı aştığını gösteriyor.
Doğal gaza, elektriğe akaryakıta yapılan zamların; 10 TL’ye doğru yaklaşan dolar fiyatının nasıl bir mekanizmayla yayıldığını bilen halkın geniş kesimleri temel ihtiyaç maddelerine zam olarak yansıyacağını artık biliyor.
ZAMLARA KARŞI HOŞNUTSUZLUK YAYILIYOR
Zamlara karşı hoşnutsuzluk yaygınlaşıyor ama tepkilerin eyleme dönüşmesinin henüz ilk adımlarını görüyoruz.
Çarşı pazarda TV kameralarına konuşan emekçilerin feryada dönüşmüş şikayetleri, çeşitli illerde işçi ve emekçilerin “Zamlara hayır” diyen basın açıklamaları, ilk örneğini Kocaeli-Yenikent Mahallesi’nde gördüğümüz emekçilerin zamları protesto amaçla “tencere tava çalma” eylemi, Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin çeşitli fabrikalardaki TİS ile ilgili eylemleri… zamlara karşı ortaya çıkmış tepkiler.
Ama öte yandan zamların ve zamların yol açtığı hayat pahalılığının olağan üstü ağırlaştığı koşullarda çok önemli bir TİS yürüyor.
Metal iş kolu gibi en stratejik sektörde, 150 bin işçiyi kapsayan TİS mücadelesi; bundan sonraki TİS’ler için “Beklenen enflasyona göre ücret zammı” kıskacını kırıp çıtayı “İşçilerin insanca yaşayabilecekleri” bir seviyeye çıkarabileceği gibi, zamlara karşı toplumsal tepkilerin ortak bir mücadeleye evrilmesinin de yolunu açabilecek mahiyettedir.
İŞÇİLER TİS’TEKİ PARASAL TALEPLERİN YENİLEMESİNİ İSTİYOR AMA…
Nitekim metal işçilerinden gazetemize gelen mektuplarda ve muhabirlerimizin işçiler arasından yaptıkları haberlerde görüyoruz ki, metal işçileri mevcut “TİS teklifindeki parasal taleplerin şimdiden eridiğini” söyleyerek, “Parasal taleplerin yeniden belirlenmesini” istemektedirler.
Ancak sendika yönetimleri pandemi, kriz, “talep yetersizliği” gibi patron sözcülerinin öne sürdüğü gerekçelere, taleplerin yenilenmesi gibi bir “teamülün olmadığı”nı da ekleyerek, sanki çok olağan koşullarda bir TİS görüşmesi sürüyormuş gibi rehavet içinde davranmaktadırlar.
Oysa, yukarıda belirtildiği gibi, son aylarda emekçilerin hayat pahalığının hızla arttığını, doğal gaz ve akaryakıta yapılan görülmemiş yükseklikteki zamların işçilerin, emekçilerin başlıca ihtiyaçları olan malların fiyatlarını bugünkü seviyelerinden çok daha yükseklere taşıyacağını sadece halktan yana iktisatçılar değil, zamları ve yol açtığı geçim sıkıntısını iliklerinde kemiklerinde hisseden işçiler ve emekçiler de biliyor.
PARASAL TALEPLERİ YENİLEME ÇAĞRISI HEM MANTIKİ HEM DE HAKLIDIR
Bu yüzden de metal işçilerinin toplu sözleşme teklifi içinde “Parasal taleplerin yeniden belirlenmesi” isteği, tıpkı diğer sektörlerdeki “ek zam talebi” gibi son derece mantıklı ve haklı bir taleptir.
Elbette ki zamların yağmasında, geçim sıkıntısının olağanüstü bir biçimde artmasında işçilerin, emekçilerin bir sorumluluğu yok. Ama, iktidarın ve sermaye güçlerinin ekonomik programlarının uygulanmasının eseri olan zamları ve geçim sıkıntısını aşmak için ellerinde önemli bir imkan var.
Ancak burada belirleyici olacak elbette ki, imkanı gerçeğe çevirmek için metal işçilerinin talepleri etrafında birleşmesi olacaktır.
Çünkü sendika yöneticilerinin önemli bir çoğunluğunun metal işçilerinin talepleri değil patronların karşısında direnişten, grevden yana sendikacı olarak görünmemeyi daha önemli gördükleri dikkate alındığında; işçilerin, taleplerinin arkasında birleşerek harekete geçmeleri, sorunun aşılmasının tek geçekçi yolu olarak görünmektedir.
1998’deki ve 2015’deki büyük metal direnişlerinde metal işçileri bunu yaşayarak gördüler.
Bugün, metal işçilerinin önemli bir kesimi için 2015 büyük metal direnişi, eskide kalmış bir mücadele değildir.
Direniş öncesinde kısa bir sürede o “üç talebin” nasıl belirlendiği, en alt üretim birimlerinden başlanarak direnişin sözcülerine varan basit ama çok etkili bir örgütlenmeyi nasıl başardığını o günleri yaşayan işçiler hatırlamaktadır.
1989, 1998 ve 2015, TARİHTEN ÖĞRENİLECEKSE...
Üstelik bu 1998 ve 2015 yıllarındaki metal işçilerinin mücadelesinden önce “1989 Bahar Eylemleri”yle başlayan, işçi sınıfımızın en önemli dönemeçlerinden birisi olan dönemdeki mücadele de çeşitli yönleriyle bugüne ışık tutacak mahiyettedir.
Çünkü Bahar Eylemleri öncesinde ANAP hükümeti ve patron sendikaları, 1 milyon dolayında özel sektör ve kamu işçisini kapsayan sözleşmede, sendikaların yüzde 40 zam talebine “hayır” diyerek, kendi tekliflerini yüzde 20 ile sınırlı tutmuştu. Dönemin Maliye Bakanı, “Yüzde 21 zam verilirse Hazine çöker” diyerek pazarlık marjı olmadığını söylüyordu.
MESS’in eski başkanlarından Turgut Özal cumhurbaşkanıydı ve patronların arkasında olduğunu açıkça belli ediyordu.
Bu tartışmalar içinde yemekhane protestolarından sakal bırakmaya, yürüyüşlerden iş yavaşlatmaya, grevlere… işçiler, ana kitlelerinin katıldığı kitlesel eylemlerle sahneye çıktı. Ayağa kalkan işçilerin baskısıyla şubeler eylemlere sahip çıkarken, bir süre sonra ayak sürüyerek de olsa sendika merkezleri ve Türk-İş yönetimi de işçilerin sözcüsü olarak öne çıkmaya yöneldiler.
İşçiler, birlikleri büyüdükçe güçlendiklerinin farkına vardılar; taleplerinin çıtası da yükseldi. Siyasi sloganlar da öne çıkmaya başladı. “hükümet İstifa” ve “Çankaya’nın şişmanı işçilerin düşmanı” sloganları tüm ülkede yayıldı.
Yüzde 40 ücret zammına imza atmaya yanaşmayan patronlar ve hükümetleri yüzde 142 ortalama zamma imza atmak zorunda kaldılar!
Yani bugünün sorunu patronların ne dediği ve ne yaptığı değil işçilerin ve sendikaların ne diyeceği, neyi nasıl yapacağıdır!
Sınıfın mücadele tarihine 1989 Bahar Eylemlerini armağan eden, 1998’i, 2015’i tarihe geçiren metal işçileri bugün de benzer bir başarıyı gösterebilir.
Öyleyse bugünün çağrısı, “Haydi mücadeleye” olmak durumundadır.
Evrensel'i Takip Et