Emekçilerin derdi, seçim ve sandık mı?
Görsel: Needpix
Önünü görememek diye bir söz vardır. Başkaca anlamları olmakla birlikte, siyaset dilinde öngörüsüzlüğü ifade eder. Öngörüsüzlük ise tek nedene bağlanamaz. Ya siyasal bakımdan körlük veya avanaklık olarak da ifade edilen bir tutumun ürünüdür ya da olayların ve gelişmelerin karmaşıklığı doğruya az çok yakın bir tutum alınmasını öylesine zorlaştırmıştır ki, siyaset belirleyici özne, kabaca söylenirse ne yapacağını şaşırmış vaziyettedir.
Sermaye partileri arasında ve sermaye medyasında(basın-yayın-propaganda sektörü) süren/sürdürülen tartışmalara, estirilen havaya bakılırsa ülke sürekli bir seçim atmosferindedir. Televizyon kanallarında bu doğrultuda süreklilik gösteren oturumlar düzenlenip gazete sütunlarında yazı ve makaleler yayımlanıyor. “Kamuoyu araştırma şirketleri” adıyla faaliyet yürüten çok sayıdaki araştırma şirketi durmaksızın “nabız yoklama anketleri” yayımlıyor. Burjuva muhalefetin büyük partisi CHP’nin yöneticileri başta olmak üzere parlamentodaki ve parlamento dışındaki sermaye partilerinin sözcüleri, Tek adam rejiminin “sonuna gelindiği”ni söyleyerek toplumun farklı kesimlerini iktidar muhalifi “millet ittifakı”nı desteklemede birleşmeye çağırıyor. Kürt ulusal muhalefet partisi HDP ile devrimci demokrat ve sosyalist parti ve örgütlerin yöneticileri, kısaca “üçüncü seçenek” olarak anılan ve “millet ittifakı” ile “cumhur ittifakı”na yedeklenmeyecek bir halk muhalefetini geliştirmenin somut biçimlerini oluşturma arayışındalar.
Erdoğan-Bahçeli yönetimi ise, 2023 vizyonu, 2040 planı, 2071 hedefi vb.nden sözederek muhalefetin “rüya görmemesi”ni telkin etmekte, Erdoğan hatta, iktidarına muhalif olanları, başlarına daha kötüsünün henüz gelmemesi ve henüz daha iyi günlerinde yaşadıkları için sevinmeleri gerektiği yönünde “uyarmakta”dır! Kılıçdaroğlu’na linç girişimi görüntülerini izlettirip “bunlar hala mesajı almamışlar” diye, devlet yönetiminin en üst “kürsüsü”nden savrulan açık tehdit, yaptıkları yapacaklarına ayna tutan bir yönetimin politikalarının tehlike düzeyi hakkında fikir vericidir.
Burjuva muhalefetin devlet bürokratlarına yönelik kanundışı iş yapılmaması uyarısına, Saray’dan, “siz işinize bakın, kimseden korkmayın!” yanıtı verildi. Yasa-anayasa tanımazlık, yakın-yıkın-saldırın, yasayı sonradan uydururuz telkinleri, yönetim politikasının yazısız düsturları arasındadır. İktidarın basın-yayın alanındaki şaklabanları, burjuva muhalefetin yargı aracıyla “saf dışı bırakılması”na yönelik senaryolar yazıyor. Baskı ve saldırıların yoğunlaştırılması yoluyla iktidarın sürdürülmesi çağrıları birbirini izliyor. Payandalarda çatlakların oluşması, yedekliklerin saflarında kuşku ve güvensizlik belirtilerinin artışı, saldırı yoğunluğu, tehdit artışı ve “kaynağı belirsiz” milyar dolarların(son 9 ayda yaklaşık kırk milyar dolar) piyasaya sürülmesiyle etkisiz kılınmak istenirken, ekonomik büyüme rakamları kullanılarak artan issizlik ve yoksullaşmaya kara örtü çekilmeye çalışılıyor. Ülke, failleri belli ve belirsiz cinayetler sahasına dönmüşken, enerji, ulaşım ve gıda maddeleri zamları maddi ve moral manevi çöküşü yaygınlaştırırken, burjuva siyasetin muhalif ve iktidar kanatları, halk kitleleri üzerinde baskı ve dikta sistemini kimin-hangi parti(ler) koalisyonunun sürdüreceğini ilk ve en önemli sorun olarak gündemde tutmakla meşguller.
İşçi ve emekçiler cephesinde ise, aldanmışlığın-aldatılmışlığın ağır yükü ve elindekini de yitirme kaygısı eşliğinde ekonomik-sosyal yıkım altında kalmamanın yol arayışı var. Belirgin, açık, cesurca ve bilinçle belirlenmiş kendi bağımsız yolundaki yürüyüşü henüz göz alıcı şekilde dikkat çekecek düzeyde olmasa da, bu arayış, hak yoksunluğuna, yoksulluğa, işsizliğe, kaynakların militarist politikalar doğrultusunda ve devlet asalaklarının servetlerini büyütmeleri yönünde harcanmasına karşı mücadele potansiyeline işaret ediyor. Bunun, denebilir ki en çok farkında olan da Saray yönetimi ve onun savunma ve saldırı kuvvetleridir. Zamları protesto edenlerin gözaltına alınması, işyeri sendika temsilciliğine aday olan işçilerin işten atılması, muhalif basın organlarına yönelik baskı ve yasaklar, iktidar payandası şirketlere ihale kıyağında yeni hamleler, rüşvet, yolsuzluk ve yasal olmayan işlemlere koruma, saltanatı koruma ve sürdürme “kararlılığı” kapsamındaki ataklar arasında. Seçim ve sandık siyaseti, bu genel ilişkiler ve işlemlerle bağlı, bu gelişmeler kapsamında bir anlama sahip. Önemsiz değil önemli! Ancak, ülkenin durumu ve uluslararası koşullar, sınıf güç ilişkilerinin somut durumu, işçi ve emekçilerin mücadele ve örgütlenme düzeyi, olası “baskın” ya da zamanında bir genel seçim aracıyla iktidar değişimi mümkün olsa bile, işbaşına gelecek yeni burjuva yönetimin ancak kısmi reformcu bazı düzenlemeler yapabileceğini, bu kadarının dahi, halk muhalefetinin düzeyi ile bağlı olacağını, daha şimdiden haber veriyor. Kısa sürede, olağan dışı ve üstü alt üst oluşlar varsayımıyla hareket edilmediğinde, yapılacak olan, emekçi kitleleri içinde biriken tepkilerin devrimci bir mücadele hattında birleştirilmesi için çalışmaktır. Devrimci hareket, sınıflar arası mücadelenin koşulları ve gereklerini göz ardı eden sağ oportünist ve sol sapmacı anlayışlar nedeniyle günümüze dek gelen süreçte büyük kayıplar verip ağır yaralar aldı. Ders çıkarılabilir çok şey yaşandı. Öğreticiliğine dair söylenen ve yazılanlar hiç de aç değil. Tartışması yapılan ve üzerine çok şey söylenip kimilerince çok işlev yüklenen seçimler, özellikle de mevcut koşullarda, halk kitlelerinin sorunlarının çözümünde, temel taleplerinin karışlanmasında belirleyici olmamakla birlikte önemsiz de sayılmazlar. Devrimci seçim politikası, seçimleri proletarya ve emekçiler, sömürülen ve ezilenler yararına bir olanak olarak kullanma ve mevzi edinimi için yararlanma politikasıdır. Bu da ancak, sisteme adapte olmayan bir tutumla başarılabilir. Bu tutum, halk muhalefetinin somut mücadeleye dönüşmesiyle bağlı güç kazanır ve tersinden bu muhalefetin devrimci ve sosyalist kanalda şekillenmesinin etkeni olur.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40