Sokak tartışması ve kitle hareketinin seyri
Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel
Son birkaç aylık sürede ortaya çıkan işçi-emekçi eylemlerinden hareketle toplumsal hareketin ya da çalışan halk kitlelerinin mücadelesinin seyrine ilişkin yaklaşık belirlemeler yapılabilir mi? Kesin yargılarda bulunma mekanik yüzeyselliğine düşmeksizin bu elbette mümkündür. Yaşanan baskılar ve özellikle de ekonomik yağma ve soygunun astronomik düzeyi, kimi belirtileri de görülen emekçi tepkilerinin daha ileri düzeyde dışa vurulmasının pekala mümkün olduğuna işaret sayılabilir. Metal işçilerinin ücret sorunları için alana çıkması ve grev olasılığını gündeme getirmeleri, bazı belediyelerde yapılan eylemler, Çaykur işçilerinin protestosu, Germencik Dağyeni köylülerinin bahçelerinde maden sondajı yapılmasını protesto etmeleri, ülkenin birçok yerinden Ankara’ya gelen üretici köylülerin, Tarım Bakanlığı önünde yüksek girdi maliyetleri ve borçları nedeniyle üretemez duruma geldiklerini belirterek, borçlarının silinmesi ve acil destek talebinde bulunmaları, bu yönlü yorumlanabilir. Sadece bunlar da değil; sokaklarda yüksek sesli pahalılık eleştirisi ve “sosyal medya”daki bol küfürlü, mizah karışımlı muhalefet te hayli yüksek sayılır.
Ve yine ekonomik yıkım ve devlet iktidarının meydan okuyucu, yasa-anayasa tanımazlığı uygulamalarıyla geçerli yönetim haline getiren politikası, muhaliflerine karşı hiçbir engel tanımaz fiili ve propagandif saldırganlığı, akılcı ve realist düşünce gereğince, tersinden büyük tepkilerin de nedeni olarak görülebilir. Nitekim aralarında kimi devrimci ve sosyalist yazar ve politikacıların da yer aldığı ve hiçte az sayıda olmayan kimse(ler), Somali ve Kazakistan`daki gelişmeleri örnek göstererek bu yönlü gelişmelere dair beklentilerini getirdiler ve getirmekteler. İktidarının reisi olarak Erdoğan’ın, kurdukları tahakküme karşı söz söyleyen herkesi tehdidi politika edinmiş ve birebir itaat etmede sorun çıkaran parti, kurum, dernek, sendika, ne varsa kapatılmasını isteyen Bahçeli’yle birlikte yoğunlaştırdığı “sokağa çıkarsanız, ezer geçeriz!” söylemi de kitle tepkisinin meydanlara vurmasından duyulan korkuya yorumlayan da az değildir.
Kitle hareketi üzerine gelecek tahayüllerinde mevcut durum ve muhtemel(olası) gelişmelerin veri alınması, sosyal bilimler alanında ve siyasal mücadeleler bahsinde genel olarak isabetli bir yaklaşım sayılır. Buna karşın birebir belirlemelerle gelecek olanı “bilme” iddiası, toplumsal hareketlere ve kitle mücadelesine yüzeysel- mekanik bir kaba bakış acısını işaret eder. Beklenmeyen-beklenemeyen nice kitlesel protesto biçimleri ortaya çıkmıştır. Gezi bir örnektir.
Ancak tüm bunlara rağmen akılda tutulması şart olan bir şey daha var ki, o da, her ülke halkının özgünlükler de içeren politik, kültürel ve diğer çeşitli alanlarda sahip oluğu veya biriktirdiği özellikler, alışkanlıklar, deneyim ve derslerin, baskı ve saldırılar karşısındaki tutumunu etkilediği ve içinde bulunulan koşullara bağlı olarak belirlediğidir.
Günümüz devlet iktidarı ve oligarkları bütün bunları gözetiyor olmalılar! Türkiye’nin ilerici devrimci örgütlerine, örgütlü işçi ve emekçilere vurdukları büyük darbelerin etkisinin henüz aşılamadığının, kitlelerin mücadeleyi göze alan kesimleriyle büyük yığını arasındaki bağın istikrarsız olduğunun, açlık sınırında ve yoksul milyonların kolay kolay devlet saldırısını göze alıp sokağa-meydana çıkamadığının farkında olarak “har vurup harman savuruyor“lar!
Dolayısıyla da sadece “kovalarız” demiyor, “ezeriz” diye ekliyorlar. Oysa ayaklanan kimse yok; Kazakistan örneği de Türkiye`ye adapte edilemez. Tehdit, kimse hak istemesin, burjuva yasalar çerçevesinde kabul edilmiş hakları dahi kullanmaya yönelmesin diyedir. Grev, gösteri, protesto eylemleriyle sokak, meydan, tüm yaşam ve çalışma alanları emekçiler açısından aynı zamanda hak mücadelesi, saldırılara direnme biçim ve alanları olarak bilinirler. Bu bizde de tüm ülkelerde de böyledir ve böyle olmuştur. İktidar sahipleri sınırsız yetkilerle yasal yasadışı her yöntemle iktidarlarını sürdürmek için halkın en küçük direnişini dahi imkansız kılma çabasındalar. Bu politikayı etkisiz kılmak, boyun eğmemeye ve talepler mücadelesini mümkün en geniş katılımlı direnişlerle sürdürmeye bağlı. Bu başarılamadığı sürece, sessizlikte dahi baskı ve saldırı devam edecektir. Tehdit edilenlerden bazısı için “danışıklı dövüş” anlamında sonuçlar yeterli sayılabilir. Ancak, içinde seçimci burjuva muhalefetin de yer aldığı diğer bazı kesimlere, boşuna heveslenmeyin seçim olur ya da olmaz, ama size yönetimi vermeyiz deniyor. Devrimci muhalefet ise asıl ezilecek hedefi oluşturuyor. Ezilmemenin temennilerle, burjuva muhalefeti etkili mücadeleye ikna etme çabalarıyla sağlanmayacağı, kendi yakın tarihimiz dahil, toplumsal tarihin önemli bir dersidir. Örgütlü, birleşik kitlesel mücadele azim ve kararlılıkla geliştirilmeksizin diktatörlükler devrilememiş, halk yararına ilerleme kaydedilememiştir.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40