Enes Kara‘nın ardından

Enes Kara'nın çektiği videodan ekran görüntüsü alınmıştır.

Enes Kara’nın ardından çok şey söylenebilir. Söylenmeli de. Enes büyük bir adaletsizlikle karşı karşıya kalan, kendini yalnız ve çaresiz hisseden gençlerden yalnızca biriydi. Kaç Enes var, bilmiyoruz. Son 40 yıl içerisinde kaç öğrenci Enes gibi bir kapana sıkıştı, bilmiyoruz. Başka kaç Enes öldü, onu da bilmiyoruz. Ama sorunun büyük ve çok ciddi olduğu ortada.

Eneslerin yaşadıklarını yaşamayanlar, aynı acımasız baskıya maruz kalmayanlar, ya da gençler neler yaşıyorlar hiç düşünmeyenler çok fazla, o da ortada. Sorun da, sayılar da çok büyük. Bu nedenle Enes’in ölümünden dersler de çıkarılması önem taşıyor.

Bu derslerden birincisi, Enes’i kuşatan karanlığın yeni olmadığı. Aklıma 90’ların başında, ABD’de doktora yaparken tanıştığım bir öğrenci geliyor. YÖK tarafından öğretim üyesi yetiştirme programı kapsamında doktora yapmak için ABD’ye gönderilen gençlerden biriydi. Bana üniversite öğrencisi olduğu dönemde kalmak zorunda kaldığı yurttan nasıl uzaklaştığını anlatmıştı. Yürüyerek kapıdan çıkamamış olmasına, camdan atlayarak kaçmış olmasına inanamamıştım.

Yıllar geçti. Tarikat evleri, yurtları çoğaldı. 90’ların sonunda ODTÜ yönetimi öğrencilere kurulan barınma tuzağını bozmaya çalışıyordu. Ankara başkent olmasına karşın bu sorunla ilgilenen çok az siyasetçi vardı. Sonra AKP iktidara geldi ve gençlere atılan kancalar daha da çoğaldı.

Sivas’ta çalıştığım dönemde öğrencilerin çoğunun barınma sorunu yaşadığını ve tarikatların evlerinde ya da yurtlarında kalmak zorunda kaldıklarını öğrendim. Bir öğrencim üniversitedeki final sınavları ardından yurtta final sınavlarına gireceğini söylediğinde çok şaşırmıştım. Süleymancılar, zorla belletmek istedikleri öğretiyi yeterince bellemeyenleri yurtlarından çıkarıyorlardı.

Çıkarılması gereken derslerden ikincisi, kurulan tuzaklarda rektörlerin de payı olduğu. Sivas’ta veya başka kentlerde barınma sorununu gidermek üzere atılacak her adım tarikatların işine gelmeyeceği için, tarikatlar tarafından desteklenen veya tarikat üyesi olan rektörlerin yaptıkları pek gizli saklı değildi. Son 20 yıl içerisinde iyice açığa çıktı. Çıkarılması gereken derslerden üçüncüsü, oynanan oyunlara ses çıkarmayan öğretim elemanların da rektörler gibi suça ortak olduklarıdır.

Öte yandan, oynanan oyunları ve iktidarın çocuk ve gençlere yönelik olarak yürüttüğü kirli siyaseti yeterince ciddiye almayan, bu tür konulara müdahale etmeyen, bunları yazmaktan ve araştırmaktan kaçınan sosyal bilimcilerin de büyük yanlış yaptığının artık kabul edilmesi gerekiyor.

Yurtta final sınavları yapıldığını bana anlatan öğrencime döneyim. Tarikat yurtları ve evlerinde kalan öğrencilerin çoğu gibi yoksuldu. Süleymancıların yurtlarına daha lise öğrencisiyken gitmek zorunda kalmıştı. Arkadaşlarıyla bir ev tutmaya ve yurt kapanından çıkmaya karar verdiğinde, kafasında hâlâ bir soru taşıyordu. Ona yurtta belletilen türden bir soruyu: Arkadaşları ona kötü etki yapacak mıydı? İşlerin böyle yürümediğini keşfetmesi için ona yardımcı oldum. Kapandan kurtulmak isteyen birçok öğrenciye yardımcı olduğum gibi.

Rejimin zorbalığı artık apaçık ortada. Dil kopartmaktan bile söz eder oldular. Polise destan yazdıran, minarelere keskin nişancı çıkaran, bodrumlarda toplu kıyım yapan, zırhlı araçların çocukları ezmesini olağanlaştıran bir rejimin gözünde Enes’in ölümünün, Eneslerin yaşadığı haksızlıkların bir önemi olamaz. Rejimin istediği dilsiz, sessiz ve adaletsizliği kanıksamış bir toplum. O, “dindar ve kindar nesil” hedefi geçmişte kalmadı, eskimedi. Tam tersine, yürürlükte.

Enes’in ölümünden bir de ödev çıkarmak gerekiyor. Gülistan Doku’nun başına gelenlerden de ödev çıkarmak gerekiyor. Çocuklara ve gençlere, okullara ve tüm eğitim sistemine sahip çıkmak, her şeye karşın sahip çıkmak bugün kaçınılmaz bir ödev.

Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin sorduğu soruyu yineleyelim: “Daha kaç gencin dünyayı kucaklayacak gülüşünün solması gerekiyor?

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Gabar petrolü sömürüsü: 1 milyon liralık üretime  6 liralık ücret

Gabar petrolü sömürüsü: 1 milyon liralık üretime 6 liralık ücret

Saray iktidarının “Milletimiz zenginleşecek” propagandasını yaptığı Gabar petrolünün arkasında ağır bir işçi sömürüsü var. Günde 12 saat çalışma, taşeronlaştırma, sendikasızlık, yoksulluk sınırının yarısı bile etmeyen ücretler… Öyle ki sadece 12.5 saatlik üretim tüm işçilerin ücretini karşılıyor, geri kalan patronların kasasına akıyor.

Şırnak’ta bir günde çıkarılan petrol, Batman’da çıkarılanın yüzde 87 fazlası.

Serbest piyasada ham petrolün varil fiyatı yaklaşık 75 dolar.

İşçiler iki günde çıkarılan petrol kadar ücret alsaydı aylık ücret 160 bin lira olurdu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et