Saldırılar artıyor ve genişliyor

Gün geçmiyor ki iğneden ipliğe her şeye zam gelmesin. Doğal gaza, petrol ürünlerine, elektriğe yapılan zamlar ardından hemen zincirleme bir zam furyasını başlatıyor. Evlere gönderilen faturalar halkın ödeme gücünün çok ötesinde. Milyonlarca insanın mutfaktaki boş tencere derdine, evde battaniyeye sarılarak oturmakta eklendi. Yüksek enflasyon ücretleri ve maaşları kemiriyor. Asgari ücret yeniden açlık sınırının altına düştü, kara kışta ucuz ekmek, başka gıda maddeleri alabilmek için uzayıp giden kuyruklar halkın sıkıntısının sadece küçük bir bölümünü yansıtıyor.

Ama iktidarın halka saldırısı ekonomiden ibaret değil. Halkın biriken öfkesini kontrol altına almak, bastırmak için politik saldırıları da peş peşe devreye sokuyor. “Milli ve manevi değerleri korumak, çocukları gençleri korumak” gerekçesi adı altında basın ve yayımı demirden bir cendere içine almak gerekiyor. Ama korunması gereken çocuklara muhalefet liderine sövdürmek milli ve manevi değer sayılıyor. İktidar ve küçük ortağı yeni KHK ve yasalarla bu gerici-faşist uygulamaları devreye sokuyorlar. Bu yasaların temel özelliklerinden birisi de uygulama alanlarını genişletmek için muğlaklık ve belirsizlik içermesi. Böylece bütünüyle keyfi bir yönetimin kapıları ardına kadar açılmış oluyor. “Dil koparmanın” halkı bütünüyle susturmayı hedeflediği bundan daha açık bir biçimde gösterilemez.

Atılan bütün bu adımların tek adam yönetimini koyu bir diktatörlüğe dönüştürmek olduğunu görmek gerekiyor. Burjuva muhalefet sakin sakin seçimlere gitme hayali kuradursun, iktidar her türlü keyfiyete ve baskıya varacak yolların taşlarını özenle döşüyor. Muhalefet açıklandığında kendi başlarına bir etki taşıdığını sandığı yolsuzluk, usulsüzlük dosyalarını art arda kamuoyuna sunuyor. Bu dosyalar açıklandığında, ekonomi batağa saplandığında iktidarın kendiliğinden düşeceği hayali besleniyor. Oysa tek adam yönetiminin sloganı ‘baskı ve terörü artır, iktidara sıkıca yapış’tır. Onlar yolsuzluklar karşısındaki tutumlarını arsızlık ve yüzsüzlük derecesine vardıran tutumlarıyla her türlü ahlaki sınırı çoktan aşmış bulunuyorlar.

Ama işçi ve emekçilerin tek tek iş yerlerinde gerçekleştirdikleri direniş ve eylemler saldırıları sineye çekmekten başka bir yol olduğunu tüm ülkeye gösteriyor. İşçi sınıfı ve emekçi yığınlar arasında küçük bir artışla -satışla- bağıtlanan sözleşmelerin, yeniden ve insanca yaşam koşullarını sağlayacak biçimde yeniden gündeme getirilmesi yönündeki talepler, şimdilik zayıfta olsa duyulamaya başlandı ve bu eğilimin giderek güçlenmesi için her geçen gün gerekçeler artıyor. Kazanılan her mücadele bu yöndeki isteği ve azmi biliyor, büyütüyor. Halkın geniş kesimleri içindeki hoşnutsuzluk ise daha görünür hale geldi.

Burjuva muhalefet partilerinin halkın acıları karşısındaki tutumları ortadadır. Onlar halka sabretmeyi ve beklemeyi tavsiye etmekte, istismara dayalı bir politika izlemektedirler. Onlar için halk kitleleri en temel talepleri için harekete geçmesi gereken aktif özneler değil, pasif bir biçimde seçimleri bekleyen, seçimler geldiğinde sandığa bir oy atıp uysalca kenara çekilen pasif yığınlardır. Şimdilerde Millet İttifakına yeniden şekil verme, düzeni nasıl restore edeceklerini tartışmakla meşguller.  

Bütün bu ekonomik ve politik gelişmeler, bunların yol açtığı sosyal hareketlilik işçi ve emekçi yığınların, ezilen halk kesimlerinin birleşik bir mücadele hattında birleştirilmesi çabalarının ivme kazanması gerektiğini kanıtlamıyor mu? Halkın ileri güçleri ve duyarlı kesimler demokrasi ve özgürlükleri kazanma mücadelesinde halk ittifakını kurma adımlarının sıklaştırılmasını, geniş yığınlara güven veren, onların birleşmesini kolaylaştıracak olan bu ittifakın inşa edilmesini bekliyorlar. Nedeni açık: İktidar durmuyor, vakit kaybetmiyor, ekonomik ve politik saldırılarıyla halkın gırtlağını daha fazla sıkıyor. Halkın birleşik mücadelesi dışında bu saldırıların püskürtülmesinin başka bir yolu bulunmuyor.

Evrensel'i Takip Et