Ülkede peş peşe yaşanan büyük ölçekli depremlerin ortaya çıkardığı en temel gerçek, 21 yıldır ülkeyi yönetenlerin geçmişte yaşanan doğal afetlerden hiç ders çıkarmadığı oldu. Depremin ardından arama kurtarma çalışmalarının günler sonra başlaması, binlerce insan enkaz altındaki yakınlarının sesini duyup çaresizce beklemek zorunda kalırken iktidarın tek derdinin imajını kurtarmak olduğunu gördük.

Deprem bölgesinde aradan geçen süreye rağmen geçici barınma alanlarının tam olarak kurulamaması, kurulan yerleşimlerin sayıca ve altyapı hizmetleri bakımından yetersiz olması nedeniyle ülkenin çeşitli illerine yönelik yoğun bir göç dalgası yaşanıyor. Zorunluluktan dolayı bölgede kalanların ise barınma başta olmak üzere, diğer yaşamsal ihtiyaçlarını sağlıklı ve güvenli şekilde karşılayabildiklerini söylemek hâlâ mümkün değil.

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, geçtiğimiz hafta depremden etkilenen illerde 1 milyon 250 bin binada hasar tespit çalışmaları yapıldığını, 164 bin 321 binanın yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı olarak tespit edildiğini açıkladı. Hasar tespiti çalışmalarında bile torpil döndüğü, yıkılma riski bulunan çok sayıda yapıya az hasarlı ya da hasarsız raporu verildiği haberleri geliyor.

Depremin ilk günlerinde ortalarda görünmeyen, insanlar enkaz başında yakınlarının kurtarılması için feryat ederken ekrana çıkan Erdoğan, yaşanan büyük yıkımda hiç payları yokmuş gibi davranarak ‘Bize asgari bir yıl süre verin, deprem bölgesini yeniden inşa edelim’ diyerek depremzedelerden ek süre istedi. Ancak bugüne kadar büyük yıkımlara ve kayıplara neden olan rant odaklı yapılaşma ve kentleşme politikalarının terk edilmediği anlaşılıyor.

Depremler gerekçe gösterilerek ilan edilen OHAL sonrasında yaşananlar, iktidarın yaşanan afet ve kriz koşullarını kendi adına ekonomik ve siyasi fırsata dönüştürmek için bütün hazırlıklarını yaptığını gösteriyor. İnsan yaşamını ve doğayı değil, rantı ve talanı merkeze alan kararlar peş peşe alınmaya başlandı. Öyle ki, çıkarılan kararnameler ile deprem bölgesindeki planlama ve imar süreçleri her türlü kamusal ve hukuki denetimden azade bırakıldı.

İktidarın yaşanan deprem felaketi ve kriz koşullarını kendisi ve rant ortakları adına yeni bir fırsata dönüştürmek için bu kadar acele etmesi, seçim süreciyle iç içe geçmiş kapsamlı bir ‘rant planı’ olduğunu gösteriyor. Depremde yaşamını yitirenlerin yakınları ‘kader planı’ söylemiyle teselli edilmeye çalışılırken, kısa süre içinde hazırlanan rant planının önündeki tüm yasal engeller kararnamelerle birer birer kaldırılıyor.

Deprem bölgesinde kalıcı konutların bir yıl içinde tamamlanacağı, TOKİ tarafından 200 bin konutun kentlerde, 70 bin konutun kırsal alanlarda inşa edileceği iddia ediliyor. Sadece deprem bölgesindeki inşaat ekonomisinin en az 40 milyar dolar olduğu dikkate alındığında ve ihalelerin iktidara yakın firmalara verilmeye başlanması söz konusu rant planının işleyiş süreci hakkında yeterince veri sunuyor. İnşaatlar için gerekli teknik hazırlıklar ve ölçümlerin ne zaman ve nasıl yapıldığı açıklanmadan verilen ihaleler ve imzalanan sözleşmeler, iktidarın deprem nedeniyle oluşan büyük yıkımdan bile rant çıkarma peşinde olduğunun en somut kanıtı niteliğinde.

Türkiye gibi sürekli doğal afetler yaşanan bir ülkede devletin bütün kurumları planlamaları ve uygulamaları rantı değil, insan yaşamını önceleyen bir anlayışla ele almak zorunda. Bugüne kadar bu temel gerçekliği dikkate almayan kuralsız ve denetimsiz yapılaşmaya göz yuman, rant için sağlıksız imar planlarına izin veren, meslek odalarını yapı denetim sürecinin dışında bırakarak böylesine büyük bir yıkıma ortak olan herkesin, ölümde birinci dereceden sorumlu oldukları asla unutulmamalı ve unutturulmamalı.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Gabar petrolü sömürüsü: 1 milyon liralık üretime  6 liralık ücret

Gabar petrolü sömürüsü: 1 milyon liralık üretime 6 liralık ücret

Saray iktidarının “Milletimiz zenginleşecek” propagandasını yaptığı Gabar petrolünün arkasında ağır bir işçi sömürüsü var. Günde 12 saat çalışma, taşeronlaştırma, sendikasızlık, yoksulluk sınırının yarısı bile etmeyen ücretler… Öyle ki sadece 12.5 saatlik üretim tüm işçilerin ücretini karşılıyor, geri kalan patronların kasasına akıyor.

Şırnak’ta bir günde çıkarılan petrol, Batman’da çıkarılanın yüzde 87 fazlası.

Serbest piyasada ham petrolün varil fiyatı yaklaşık 75 dolar.

İşçiler iki günde çıkarılan petrol kadar ücret alsaydı aylık ücret 160 bin lira olurdu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et