Yüzüncü yıl söylemi ve tartışmaları
Fotoğraf: Alparslan Çınar/DHA
Cumhuriyet ilanıyla birlikte kuruluşunun 100. yılında ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, bu yüzyıllık süreç içinde ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal vb. alanlarda katettiği gelişme ve bu gelişmenin dış ve iç etkenleriyle birlikte içeride ve uluslararası alanda karşı karşıya kaldığı sorunların yanı sıra izlediği politikalarıyla üstlendiği ve soyunduğu rol(ler) üzerine yapılan irdelemeler yüzüncü yıl nedeniyle yoğunluk kazandı. Düzen siyasetinin türlü-çeşitli temsilcileriyle devlet kurumlarının kimi sözcüleri, kendilerine de pay çıkarmak üzere Türkiye’nin başarılı yolculuğu üzerine konuşur ve yazarken, liberal sol entelektüeller “özgürlükçü bir Cumhuriyet” için yapılması gerekenleri listeliyor; devrimci ve sosyalist muhalif cepheden ise burjuva kapitalist Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana geçirdiği ‘evrim’in karakteristik özelliklerini halk kitlelerinin koşulları ve talepleriyle bağlı olarak sergilemeye çalışıyorlar.
Bu kapsamdaki her açıklamanın, sonal olarak sınıfsal sosyal bir zemine oturduğu söylenebilir. Yapılan değerlendirmelerde ileri sürülen görüşler Türkiye -ve dünya- kapitalizmi ve düzeniyle savunu-uzlaşı ve karşıtlık konumundan kurulan bağı açığa vuruyor. Bir savunu-devamlılık ve kopuş-karşıtlık halinden söz edilebilir: Kapitalizm, burjuvazi ve devlet konumundan işlev gösteren her ne varsa, yüzyıl öncesindeki geri düzeyden günümüzdeki ‘daha ileri düzeye’ yükselmiş bulunuyor ve bu da farklı “renkleri”ne rağmen, mevcut sömürü düzeninin savunusunda birleşen güçlerin bu ortak paydaya; bir matematik işlemiyle farklı paydalarının ortaklaştırılmasıyla varmalarını sağlıyor.
Savunu ve devamlılığın ortak payda unsurları kapitalizm ve devlettir: Devlet savunusu; ister modern kapitalist ve tekelci sermaye iktidarını, eski zamanların “başyüce devleti”nin halk kitleleri üzerindeki dinen kutsanmış otoritesini “zamanın ruhu”na uyarlayarak takviye edilmiş “Tek adam yönetimi” altında sürdürmeye çalışanlar olsun, isterse iki binler Türkiye’sinde kendini hâlâ “devletin kurucu partisi” olarak reklam ederek “Cumhuriyet’i demokrasiyle buluşturmak”tan söz eden CHP yönetimi; devlet ve düzeni hepsinin ortak kaygısı-ortak derdi. Hakim eleştiri, bu aygıtı layıkıyla koruyup işletme konusundaki “liyakatsizlikler” üzerinedir. O aygıt; tekelci kesimi başta olmak üzere sermayenin egemenlik gücü ve silahı ne denli “ehliyetle” kullanılırsa çünkü kapitalizm o denli güvenceye alınmış olacaktır.
Bunun böyle olması için bu ‘düzen’in çelişkisiz-çatışkısız olması gerekmiyor. Bu mümkün de değil. Arada gelgitler; kimi zaman kırıcı, giderek hatta alaşağı edici kapışmalar da olacaktır. Sorun iktidar mevkisinde kimin olacağıdır ve bu da rekabete ve çıkara dayalı kapitalist ekonomik sistemin üretimi-ürünü ve kaçınılmazıdır. Yüzüncü yılda bu rekabet, bu kavga, bu çekişme, “Cumhuriyet’in değerleri”yle ‘Müslüman Türk milleti’nın “milli ve yerli” gelenek-kültürü (bize ait değerler) söyleminde ifadesini bulan şoven milliyetçi siyasal İslamcılık arasındaki sorunlar etrafında şekillenmiş görünmekle birlikte; burjuva siyaset ‘yelpazesi’nde yer alan partiler din ve milliyetçilik savunusunda da önemli oranda ortaklaşmaktadırlar.
Ortada sözü edilmeye değer bir burjuva laisizmi zaten yoktur. Diyanet gibi bir başkanlığın “şerri hükümler” türü fetvaları eksik değildir. Din devlette, devlet kurumlarında, okulda, toplum yaşamının her alanındadır ve Erdoğan’ın Müslüman saymadığı CHP yönetiminin buna esaslı bir itirazı bile yoktur. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesiyle sorunları olduğunu; hilafeti de ‘uhdesinde bulunduran’ padişahlığa (sultanlık) son verilmesini “tarihsel köklerden kopuş”a delil saydıklarını söyleyenlerin “tek adam rejimi” sarayı ve bağlı kurumlarının korumasında, dini ideolojiyle takviye edilmiş şoven milliyetçilik aracıyla toplum yaşamına hükmetme atakları bu uzlaşıcı-ortaklaşacı tutumdan da güç alıyor.
Kopuş ve karşıtlık ise bir kesim için görece ve kısmi; ancak belirli diğer bir kesim için (devrimci ve sosyalist) gerçek karşılığa sahiptir. Yüzyıl sonra yüzyıl öncesinin denebilirse bir çeyrek yüzyıllık “Atatürkçülüğü”nü, “muassır medeniyet” düzleminde ilerlemenin koşulu gösteren liberallerle sözüm ona yeni Kuvayımilliyeciler örneğin, tekelci sermayenin eteğine tutunarak “millicilik” oynarken yüzyıllık değişimin sonuçlarını görünmez kılmaya çalışan sihirbaz rolündedirler. “Demokratik ve özgürlükçü bir Cumhuriyet” için “demokratik birliktelik ve kamusal ortaklık düşüncesi”nin benimsenmesini çıkış yolu olarak işaret edenler ise halk cumhuriyeti ile burjuva cumhuriyeti arasındaki temelli farklıkların üstünü örterek sorunu bulanıklaştırırlar. Burjuva cumhuriyeti örneğin “özgürlükçü” olmadığı gibi, farklı olanların “özgür birliği”ne de buna emekçilerin birleşik mücadelesiyle mecbur bırakılmadıkça olanak tanımaz. Demokratik burjuva siyasetiyle sivil toplumculuğu harmanlama hayali kuranların da dahil oldukları “laik demokratik Cumhuriyet” söyleminin liberalinden “özgürlükçü sol”a türlü-çeşitli savunucusunun “demokratik birliktelik ve kamusal ortaklık” hayali bu bakımdan burjuva cumhuriyeti koşullarında karşılıksızdır. Tekelci burjuvazinin baş güç olduğu sermaye egemenliği sistemi varlığını sürdürdükçe, siyasal demokratik haklar ancak bu haklar için mücadele edenlerin gücü oranında kullanılabilir. İşçi sınıfı ve emekçiler yararına olan, her düzeyde doğrudan temsilcilerince oluşturulmuş halk örgütleri, organları, meclisleri aracıyla doğrudan halkın kendisinin egemen olacağı bir yeni yönetim biçimidir. Bunun için sömürü sistemine ve onun koruyucu şiddet aygıtına karşı mücadelede birleşmek gerekir.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40