Sendika.org dosyası üzerine bazı notlar-I
Fotoğraf: Eren Ergine/Evrensel
Sendika.org’da “Sosyalist hareket, öz eleştiri ve yeniden inşa” başlığıyla yayımlanan “dosya”da, bu satırların yazıldığı saatlere dek, çoğunluğu farklı siyasal grup, örgüt ve partilerle ilişkili, bazısı dergi sorumlusu-yazarı, diğer bazısıysa akademisyen olan 40 kişinin kaleme aldığı ya da röportajlardan oluşan yanıtları yayımlandı. “Sosyalist hareket” ya da dosyada yanıtları yer alanlardan bazısının deyişiyle “sol-sosyalist güçler” genellemesiyle kapsanan çok sayıda parti, örgüt ve kişi, sorulan üç başlıca soruya yanıt için kapsamını dar ya da daha geniş tuttuğu analiz, eleştiri ve “çözüm” önerilerini ortaya koyarken, kaçınılmaz olarak kendi bulunduğu alandan hareket etmektedir. Dar-küçük devrimci çevrelerden gelenler başta olmak üzere bazılarıysa geçmiş ve bugünün devrimci hareketini topyekun “yenilgi” sarmalına alarak toptancı bir reddiye yazmaya koyuluyor ve kendilerini “yeni bir çıkış”ın adresi olarak gösteriyorlar.
Dosya’da yayımlanan yazıların çoğunda ortak bir çıkarım olarak ileri sürülen ana fikir, devrimci-sosyalist hareketin “yenilgisi”dir! “Yenilgi”yi 12 Eylül dönemi ve hatta öncesine dek geriye götürerek gerekçelendirenlerin yanı sıra, yine genel bir söylem düzeyinde seçimlerin baz alınmadığı söylenmesine rağmen son genel seçimlerin sonuçlarıyla ilişkilendirerek açıklayanlar da çoğunluğu oluşturuyor.
Böylesine kapsamlı bir dosyada ileri sürülen görüşlerin bir-iki gazete makalesinde ayrıntılı şekilde irdelenmesinin bazı zorlukları olsa da söylenenlere dair bazı ön belirlemeler yine de yapılabilir.
Her şeyden önce böylesi kapsamlı bir dosyada doğru ya da yanlış, haklı veya haksız itham, belirleme, eleştiri ve önerilerin çok sayıdaki devrimci tarafından gündeme getirilmiş olması elbette tümüyle yararsız bir iş olarak nitelenemez. Ancak dosya başlığına ifadesini veren konu içerikleri üzerine tartışmaların, değerlendirme ve çözüm önerilerinin ilk kez gündeme gelmediği de “solcu-sosyalist-devrimci” olan ve mücadeleden kopmamış, sömürü ve baskı sistemine karşı şu ya da bu örgütlenme içinde yer alanlar tarafından biliniyor olmalıdır. 12 Eylül öncesi bir yana bırakılırsa, belki katılımcıları daha az sayıdaydı ve daha dar alanda tartıştılar ama “Kuruçeşme” tartışmalarıyla TBKP “deneyimi”, Çulhaoğlu’nun örgüt-dergi yolculukları, ‘80’yılların ikinci yarısından itibaren yaşanan birleşmeler-ayrılmalar etrafında bu türden tartışmalar yapılageldi. Sendika.org dosyasındaki tartışma kapsamında gündeme getirilenler de bazı yönleriyle öteden beri sürüp gelmekte olan tartışmaların çerçevesini aşmış değildir.
Konunun bu yönü saklı tutulursa, bu dosya kapsamında görüş belirten arkadaşların büyük çoğunluğu, “sosyalistlerin yenilgisi”nden söz ederken son cumhurbaşkanlığı seçimleri sonuçlarını veri almakta; mealen “burjuva muhalefet yenildi, bu, onun adayı Kılıçdaroğlu’nu destekleyen sol-sosyalist güçlerin de yenilgisidir” demektir. Dikkat çekici olan iddia sahiplerinin önemli bir kesiminin seçimleri önemsiz sayanlardan oluşmasıdır. Yenilgiyi daha geniş bir alandan mücadele ve örgütlenme yetersizliği ve bu alandaki yanlışlarla bağlı gösterenlerin bazısı da dahil, gerekçelendirmeleri sonuçta gelip son seçime bağlanmaktadır.
“Yenilgi” bahsinde söylenenler ise örneğin 12 Eylül öncesi devrimci mücadele güçlerinin hata ve zaaflarını işaret etmekten çok, genelleyerek yapılan çalışmaları, gerçekleştirilmiş olan mücadele ve eylem birliklerini de yok sayan toptan inkarcı bir karalamaya dönüşmektedir. Ne TARİŞ işçilerinin direnişinin ne cunta işbaşı yaptığında dahi sürmekte olan grevlerde sosyalist çalışmanın gördüğü devrimci işlevin ne de 1 Mayıs’ın, dönemin en kitlesel iki-üç devrimci örgütünün güç birliğiyle ülke düzeyinde dönemin en yaygın ve kitlesel eylemlerine dönüştüğünün, K. Türkler’in katledilmesi karşısında yüzbini aşkın işçi ve emekçinin tanklı-toplu engelleri aşan gösterisinin sözü bu analizlerde geçmemektedir. Ne Dersim ne de Fatsa gerçeği görünür değildir bu yanıtlarda. “Yenilgi” kavramı, bu dosyada görüşleri yayımlanan yazarların çoğunun yanıtında, geçmişe yazılan bir reddiye ve karalamaya dönüşmüştür.
“Sınıftan kopukluk” eleştirisi getirenlerin sayıca çoğunluk oluşturanları, işçi sınıfı içinde çalışma pratiğinden yoksun devrimci bireylerle aktüel mücadele ve talepleri için devrimci uğraşıyı “Burjuva icazet alanlarında kalma” olarak aşağılayan steril dar çevrelerin sözcüleridir. Lafa geldiğinde somut koşulların somut tahlilinden söz edip iş bunun gereği devrimci çalışmanın çok çeşitli araç ve biçimler kullanılarak yapılması olduğunda, yetmezliklerini, başkalarını legalizm ve yasalcılıkla suçlayarak kapatmaya çalışanlar az değildir. Bilimsel teknik alandaki gelişmelerin üretimde ve toplum yaşamında yol açtığı değişimi görmezden gelmekle kalmayıp -bu gelişmeleri proletaryanın nitelik değişiminin etkeni gösterip karşı teoriler geliştirenler burada konu dışıdır- ve tekeller ve burjuva devlet kurumlarınca etkin kontrol-denetim ve baskı aracı olarak kullanılması koşullarında yürütülecek devrimci çalışmanın farklı biçim ve yöntemleri gereksinmesini de atlayanların Leninist örgüt ve mücadele anlayışından söz etmeleri beyhudedir. Baskı ve saldırıların teşhiri ve aktüel talepler savunusu olmaksızın emekçi kitleler içindeki devrimci çalışma güç bulamaz. Ancak bu çalışma, çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi başta olmak üzere aktüel talepler için mücadele sınırlarında kalmamalıdır. Bu da işçi sınıfı ve kent-kır yoksullarının-söz gelimi kısmi çıkarlarıyla daha bütünsel ve üretim tarzıyla bağlı sömürü ilişkilerinin tasfiyesi hedefli çıkarları arasındaki bağın her daim önemsenmesini gerektirir.
İşçi sınıfının bütünsel (total) çıkarlarından söz edildiğinde gözetilmesi gereken bir diğer ve temel önemdeki husus da proletarya ve burjuvazinin uluslararası sınıf karakteri göstermesiyle bağlı olarak işçi sınıfının uluslararası hareketi ve mücadelesinin gerekleri/çıkarlarıdır. Bu da kendi ülkesinde kapitalist sömürü ve burjuva sınıf egemenliğinin son bulması mücadelesini hiçbir biçimde ihmal etmeksizin ve bunun için gerekli çalışmayı yasal-yasa dışı; gizli-açık ve her tür mücadele biçim ve aracını kullanmayı bilerek ulusal sınırlar ve milliyetçi bölünmeler engeline takılmayan bir kavrayışla işçi sınıfının kapitalist sömürü sistemine karşı mücadelesinin uluslararası ölçekli zaferi için çalışmayı gerektirir. Sınıf partisi/örgütleri şu ya da bu ülkedeki mücadelenin diğer ülkeler proletaryası ve emekçilerince desteklenmesi için yürütülen çalışmanın kendi ülkelerindeki emekçi mücadelesine de verilmiş bir destek olduğu bilinciyle enternasyonalist bir mücadele platformuna sahip olmalıdır.
Yenilgi tespiti işçi sınıfı ve emekçilerden kopuklukla ilişkilendirildiğinde de yanıt vericiler, olguları kendi bulundukları örgütlerinin platformundan değerlendirirken-bunda bir tuhaflık yoktur- kendileri sanki on binleri geçtik binlerce işçi ve emekçiyi saflarında seferber etmişler gibi, durum ya da ‘olgu’yu kendi dışlarındaki diğer “özne”lerle açıklamaya eğilim gösteriyorlar.
Yenilgi bahsinde kanıt-belge olarak sunulan seçimlere yaklaşım da dosyaya görüş bildirenlerin bir kısmı açısından oldukça sorunludur: Seçim-sokak ilişkisini “ya o ya o” anlayışıyla kuranlar olduğu gibi seçimleri sosyalist çalışmaya ve kitlelerle ilişki için kullanılabilir alan ve araçlara dışsal, salt burjuvaziyi ilgilendirir gösterenler de vardır. Bu yaklaşımların yanlışlığı, üzerine çok şey söylemeyi gerektirmeyecek denli apaçıktır. (Devamı yarın)
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40