28 Eylül 2023

Yedek oyuncu konumuna düşmek!

Umut filminden bir sahne.

Konumuz, herhangi çoklu oyuncuyla oynanan sporlardan biri değil herhangi nedenle karşıtının, düpedüz düşmanı olanın yedeğine düşme durumudur. Buna onlarca örnek gösterilebilir. Son on yıllarda üzerine en fazla söz edilen böylesi tutumlardan biri “yetmez ama evet”çi liberal solcuların, Erdoğan yönetiminin işçi sınıfı ve tüm öteki emekçi kesimleri başta olmak üzere halk kitlelerine yönelik saldırı mevzilerini tutmak üzere gündeme getirdiği “demokratikleşme” oyununa alet olmaktı. Bir kısmı bunu “aydın olma”nın, “ilerici olma”nın gereği gibi göstermişti. Hâlâ pişman olmadıklarını söylemeye devam edenleri dahi var.

Farklı, ancak benzetilebilir bir örnek, son günlerde, biçimde gündeme getirilmiş “Yılmaz Güney tartışması”na güya ilerici-devrimci cenahtan katılanlardan bazısının durumu üzerinden verilebilir. Sermayenin kirli havuzunda boy veren iktidar beslemesi medya şaklabanları, emperyalizme, kapitalist gericiliğe ve burjuva tiranlığına karşı mücadelede öne çıkmış ve aynı nedenle de işçi ve emekçilerin ileri kesimleri başta olmak üzere hakikatten ve insani hasletlerden yana olan milyonlarca insanın yüreğinde, ruhunda ve düşüncesinde onurlu bir yer kazanmış devrimci militan, devrimci sanatçı, aydın ve yazarları karalama kampanyası açtıklarını açıkça ilan ettiler. Böylesi bir dönemde, zikri ve fikri karanlık güruha katkı sayılacak “arşiv açıcılık”, bir biçimde örtülmeye çalışılsa da gericiliğin değirmenine su taşıyacaktır. Okuyanlar fark etmiştir; Farah Zeynep ile bukalemun Ahmet, Uğur Kutay’ın yanında masum sayılır.

Bu tartışma kapsamında Halk TV’de yapılan geniş katılımlı bir oturumda, karanlık güruhun ataklarına İrfan Aktan ve Suavi, gereken yanıtı verdiler. Gazete Duvar’da Göksel Aymaz da nitelikli bir yazı yayımladı. Hak ettikleri yanıt ancak o kapsamda ve netlikte verilebilirken bazıları da “ya işte Yılmaz şöyleyken şöyle erkek egemen ideoloji doğrultusunda hareket etti, kadına şiddet uyguladı, kadını aşağılayan filmlerde rol aldı” türünden, güya hata saklamaz yazılar yazmayı sürdürdüler. Gerici-yobaz kampın silahşörlerinin silahına mermi yetiştirme rolü üstlendiklerinin ya farkında değillerdi ya da bile-isteye ve “ben”lerini tatmin için kara güruhun gürültü frekansını yükseltme durumuna düştüler. İsim vermek, işi bireye indirgemek olur ancak işaret edilenler zaten piyasadalar.

Sanki altı yaşındaki kız çocuklarıyla evlenilebilir fetvası çıkaranlar devrimci sanatçı, aydın ve yazarlarmış gibi; sanki emperyalistlerin dünya politikalarının çanağında yiyip içmeyi “milli ve yerli değerler” paydasına alanlar o kara güruhun cephesinde yer alanlar değilmiş gibi; sanki Amerikan emperyalizmine ve onun iş birlikçisi cuntacı generallerle sivil uşaklara karşı halkın çıkarlarını savundukları için o bukalemun ve din sekülatörleri çetelerince katledilenler devrimciler değilmiş gibi. Cumartesi analarına şiddet uygulanmıyormuş, yaşam alanlarını korumaya çalışan kadınlar yerlerde sürüklenmiyormuş, ücretlerinin artışı, çalışma koşullarının iyileştirilmesi için direnişe geçen kadın işçiler, sağlık ve eğitim emekçileri ters kelepçelenerek, coplanarak vazgeçirilmeye çalışılmıyormuş gibi ve sanki o kampanyada yer alan “kara peçeciler”-”kara çarşafçılar” kadın ve kız çocuklarına dayak atmıyormuş, çok eşli erkekler onların safında yer almıyormuş gibi, Yılmaz’ın “kadına tokat attığı”nı konu haline getirip günlerce tartıştırabiliyorlar. Yoksulluk ve işsizliğin ‘kol gezdiği’ bir zamanda, işten atmalar, düşük ücret ve maaşlar, konutsuzluk, dil yasağı, ezilen ulusun taleplerinin reddi, gençlerin sokakları barınak edinmesi şiddet türlerinden değilmiş gibi, gündem ve konu değişikliğiyle “sol muhalif cephe”de gediklere oynanıyor. Bu oyuna ortak olunmaz!

Ve gariptir, bizim cephede olanlardan bazısı da sözüm ona gerçekler adına aynı koroya güç verecek laflar etmekten kaçınmıyor. Kuşkusuz kadına ve çocuğa şiddetin her türü ve cinsiyetçi baskı reddedilmelidir. Devrimcilerin, sosyalistlerin, özel mülkiyete dayanan sömürü toplumlarından üremiş eşitsizlik ve baskının her türüne karşı çıktıkları, eski kuşaklar tarafından da biriktirilip aktarılmış gerici ön yargı, gelenek, alışkanlıklara karşı mücadele ettikleri gizlenemez bir gerçektir. Sosyalistler hem kendi saflarında hem de emekçi kitlelerinin saflarında var olmaya devam eden yanlışlara karşı mücadeleleriyle de tanınırlar. Bunların tümü düşman tarafından da biliniyor. Ve bundandır ki asıl baskıcılar, asıl saldırı özneleri her yerde kol gezer, tehditler savurur, yasal alanları daraltır, bedeller ödenerek elde edilmiş kısmi hakları gasbedip kullanılmaz hale getirirken, üstelik de onların kampanyaya dönüştürdükleri bir karşı atağa şu ya da bu biçim ve oranda da olsa malzeme taşımaktan da kaçınılmalıdır. Kurgusu dikta karargahlarında yazılan oyunlar karşısında dikkatli olmak ve yedek oyuncu durumuna düşmemek, devrimci uyanıklık gereğidir.

Evrensel'i Takip Et