Bahçeli Gazze'ye gidecekmiş!

Fotoğraf: TBMM

MHP Şefi Bahçeli, “Devletim istesin Gazze’ye gitmezsem namerdim” diye kükremiş! “Gazze’yi koruma ve kollama misyonu”nun “Türk milleti’nin üzerinde” olduğunu da belirten Bahçeli, “Türkiye Cumhuriyeti barış ve çözüm iklimini yeşertmek, garantörlük mekanizmasını kurmak adına her türlü müdahale ve mücadeleye hazır ve kararlı olmalıdır” da demiş. Ekledikleri var ve gerçek o ki daha vahim tehlikeleri çağırır yayılmacı politikanın ifadesi olarak yinelenmiştir. “Vatanımızı korumak, devletimizi müdafaa etmek, milli varlığımızı savunmak Anadolu topraklarına saplanıp kalarak yapılamaz. Eğer böyle olursa kademe kademe vatanımızı kaybederiz” diyor Bahçeli ve Erdoğan’ın “bu şuur ve siyasetle” hareket ettiğini belirtiyor.

Bu söylemin yayılmacı-ilhakçı karakteri, birkaç yıldır Batılı emperyalist devlet yöneticilerinin birbirleriyle de rakabet eder şekilde yineledikleri “Ulusal çıkar alanlarımız sınırlarımız dışını da kapsıyor” söylemiyle çakışır türdendir. Suriye başta olmak üzere sınır dışına yönelik, özellikle de Kürt nüfusun yoğun yaşadığı bölgelere yönelik askeri politikanın, emperyal yayılmacı emellerin fiile dökülmüş hali olduğu da bilindiğine göre Bahçeli, Anadolu toprakları dışındaki alanlarda pay politikasında daha aktif olunmasını istiyor demektir.

Ancak işin bu yanını şimdilik bir yana bırakalım ve Bahçeli’nin Gazze’ye “gitme kararlılığı”na dönüş yapalım ve belirtelim ki aslında Bahçeli, birey ya da “ülkücü komandolar”dan oluşturduğu birliklerin başında Gazze’ye gitse; yani “devleti”, Bahçeli’yi buna “memur etse”, hiç de fena olmaz. Yaşının engel oluşturduğu da söylenemez. Nihayetinde devlet yönetiminde cevval bir performans gösterebildiğine göre Gazze’ye gitmesinde de sağlık açısından sorun olmaz. Üstelik İsrail’in Türkiye’ye savaş açma riskini göze almaksızın Bahçeli’ye ya da heyeti veya askerlerine saldırması da düşünülemez. Biden, Scholz, Sunak ve Macron gibi, Netanyahu’nun yanında yer almayıp karşısında ve Gazze halkının yanında durmak üzere -“ecdat”ı da işin içine katması nedeniyle Gazze’yi Türkiye’ye bağlama diye bir hesabının olup olmadığını elbette peşinen söylemek mümkün değildir- gideceğine göre, desteğini de fiilen gerçekleştirmiş olur. Batılı emperyalist şeflerin birbirleriyle yarışır şekilde Netanyahu’nun boynuna sarılmalarına karşı “mücahidin bir tutumu” da dosta-düşmana göstermesi, Arap şeyh, sultan ve krallarını da utandıracaktır.

Ama hani bir söz var “gel gör ki” diye başlar; gel gör ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin Gazze’ye “koruma ve kollama misyonu”nu yerine getirmesi için ve bu kapsamda Bahçeli’yi Gazze’ye göndermesinden önce başvuracağı etkili yol ve araçları bulunuyor. Yol açacağı kayıplar açısından da daha az riskli üstelik. Örneğin Batı’nın tüm emperyalistleri siyonist yönetimin siperlerinde hizalanmışken, Türkiye’yi yönetenler de “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” sözünü doğrularcasına bu emperyalistlerle bölgedeki baş koruganı ve silahşörü İsrail’e karşı somut bir tutum ifadesi olarak hava sahasını, deniz yollarını ve üsleri kullandırtmama politikası izleyebilir, İsrail ile ticari ve diplomatik ilişkileri de kesebilirler. Siyasal İslamcı ve Türkçü milliyetçiliğin iktidar korosunu oluşturanlar ve devlet zorunu-aygıtını-yönetimini ellerinde bulunduranların bunu yapmadığı, yapmak bir yana sözünü dahi etmedikleri gizli-saklı değil. “İslam ümmeti” söylemiyle halk kitlelerini emperyalizm ve tekellerin çıkarlarına bağlama politikası izleyenlerin “Samimiyet testinden geçmedikleri” böylece alenen kabullenilmiş bulunuyor.

Buna rağmen Bahçeli -ve artık askeri mi- diplomatik mi olacağını bilemeyeceğimiz komutasındakilerin Gazze’ye gitmesinin önüne halk tarafından bir engel çıkarılacağını sanmıyoruz. Günümüze dek pratikte görülen Bahçeli’nin başında bulunduğu camianın/partinin ve iş birliği içinde olduğu Erdoğan yönetimindeki parti ekabirlerinin Batılı emperyalistlere ve İsrail gibi bölgede işgal ve ilhak politikalarını hayata geçiren, kitlesel katliamlara baş vuran güçlere karşı sözel tepkilerden öteye geçmedikleridir. Aksine, örnek verilirse, ‘Mavi Marmara’ olayında İsrail tarafından öldürülenlerin kan parası alınmış ve ailelerin protestoları da “Gittiklerinde bana mı sordular?​” terslemesiyle karşılanmıştır. Ve yine, ekranlardan ilan edildiğinde milyonlarca kişinin öğrendiği üzere İsrail savaş uçakları geçmiş dönemde Türkiye hava sahasını kullanarak Lübnan’ı bombalamışlardır. Buna da ne Erdoğan’ın oligarkları ne de Bahçeli karşı çıkmıştır.

Bir zamanlar, Amerikan işgal birliklerine selama duranların, 6. Filo askerlerini denize döken devrimcilere karşı cihat ilan ederek devrimcileri katledenlerin, ‘77 1 Mayıs’ını CIA denetiminde kana bulayanların, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta CIA-kontrgerilla iş birliğiyle katliamlar düzenleyenlerin mirasını “ecdat geleneği” ile takviye edip sürdürenlerin siyonizme ve emperyalist barbarlığa gerçekten karşı çıktıklarını gösterir bir kanıt yoktur. Amerikan nükleer savaş gemileriyle savaş uçaklarına yollar açıktır. İncirlik, Kürecik, Pirinçlik üsleri faaliyettedir. İsrail’in imha saldırılarının ve işgal planlarının durdurulması için somut-pratik girişimlere ihtiyaç vardır. En çok da milyonlarca işçi ve emekçinin direnişle, protestolarla İsrail ve Filistin’de siyonist barbarlığa dur demek için direnenlere destek vermelerine.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et