Rantçılar dizi dizi...
Fotoğraf: TOKİ Mağdurları
Rant, kent yağması, kent rantı kavramları son on yıllarda çok daha sık kullanılır oldu. Belediye seçimleriyle kentlerin imar-yapım-dönüşüm plan ve uygulamaları arasındaki ilişkinin bu kavramlar aracıyla kurulması olağanlaştı. Sermaye partilerinin belediye yönetimlerinin hemen tüm belediye hizmetlerini ticari metaya dönüştürmeleri etkenlerden biriydi. Kent dönüşüm plan ve uygulamalarında elde edilecek rant belirleyici oldu. Belediye yönetimlerinin bağlı şirketler-işletmeler aracıyla elde ettikleri kârın ve arsa-arazi rantı, işlem ve ihale rüşvet ve yolsuzluklarının sağladığı olanaklar burjuva partilerinin kendi içlerindeki ve partiler arası kavgalarda yönlendirici güdüydü.
Belediye yönetimlerinin ele geçirilmesi sadece ekonomik alanda sağlanacak yağma-rant geliri açısından değil iktidar-hükümet politikalarına dayanak oluşturma olanağı açısından da önem göstermektedir. Büyükşehir ve diğer belediye yönetimlerini ele geçiren AKP örneğin belediyeye bağlı işletmeleri, belediye ihalelerini, arsa-arazi olanaklarını ekonomik-sosyal ve politik rant aracı olarak etkili şekilde kullanmakla kalmadı, bu ilişkileri siyasal desteğe dönüştürme politikasında da başarılı oldu. Kömür-odun, defter-kalem dağıtımı, parasal yardım uygulamaları bu amaçlı olarak kullanıldı. Belediye hizmetleri kapsamındaki “sosyal uygulamalar” parti “inayeti” olarak sunuldu. Giderlerinin her kaleminde büyük oranda vergiler aracıyla belediye sınırları dahilinde yaşayanlara yüklendiği ‘hizmetler’ böylece oy avcılığı ve siyasal yönlendirme aracına dönüştürüldü.
Rantçı burjuva belediyeciliği Mart 2024 seçimleri vesilesiyle bir kez daha alıcı bulmaya adaydır. Rantçılar dizi dizi sahnededirler. İstanbul başta olmak üzere kent yaşamının her bir adımında daha fazla pahalanması politikasını sürdüren sermaye partileri bir yandan mevcut yönetimleri aracıyla zorunlu ve en temel belediye hizmetleri/işlerinin fiyatını artırmayı sürdürürken, diğer yandan adayları aracıyla yeni vaatlerde bulunarak destek istemektedirler. AKP’nin İstanbul adayı gençlere “çorba ve pilav”; Eskişehir adayı gazetecilere belediye işletmelerinden asgari ücret düzeyinde para vermeyi vadetti. Çorba dağıtım provası da yapan Kurum, bu vaadini “39 ilçede nevmekan, mercimek çorbası, arada bir domates çorbası, tavuk suyu ve her cuma da etli pilav” sözleriyle duyurdu. Buna başkaca kentlerde iktidar yandaşı ya da muhalifi başkaca adayların türlü çeşitli başkaca vaatleri eklenecektir.
AKP ve CHP başta olmak üzere burjuva belediyeciliğinin temsilcileri bu türden çeşitli vaatlerle belediyelerin de aracı ve uygulayıcı oldukları sömürü ilişkilerini örtmeye çalışırken, işsizlik, yoksulluk, açlık üreten sistemi de korumaya almaktadırlar. Barınaksızları, sağlık ve eğitim sorunlarıyla boğuşanları, pazar artıklarıyla çocuklarını aldatmaya çalışanları inayeci aldatıyla yedekleme politikasıdır izledikleri. Kapitalist işletmecilik belediyeler bünyesinde de bağlı şirketler aracıyla sürdürülmekte, emek gücünün ucuza getirilmesi için baskı uygulanmaktadır. Birçok belediyede temizlik işçileri başta olmak üzere emekçilerin ücret taleplerinin baskıyla karşılandığı biliniyor.
Belediye yönetimlerinin uygulamaları -mali ve idari olarak merkezi iktidara bağlı olmaları bu uygulamalarda önemli bir etken işlevi görmektedir- yetki alanlarındaki işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları açısından zorlaştırıcı ya da kolaylaştırıcı işleve sahiptir. Belediye yönetimleri sadece kendilerine bağlı çalışan emekçilerin çalışma koşullarıyla yaşam koşul ve tarzları üzerinde etkide bulunmuyor, kent-ilçelerindeki işçi ve emekçilerin sermaye ile ilişkilerinde de taraf olarak rol oynuyor. Antep’in AKP’li belediye başkanının Şireci işçilerinin eylemine müdahalesi örneklerden sadece biridir. İZSU işçilerinin talepleri karşısında alınan tutum bir diğer örnektir.
Bu ve benzeri çok sayıdaki uygulama ve burjuva belediyeciliğinin kapitalist sömürü sistemiyle kurumsal ilişkisi, belediye yönetimlerinin belirlenmesinde emekçilerin kendi taleplerini öncelikli alarak hareket etmesini gerektirir. Erdoğan yönetiminin AKP-MHP belediyelerini ihya, olanaklarını iktidarının gücü olarak kullanma ve muhalif belediye yönetimlerini mali-ekonomik ve siyasal baskıyla yıldırma politikası, sadece emekçilerin saflarında bölücü rol oynamıyor aynı zamanda onların cezalandırılmasını da içeriyor. HDP-DEM Partinin politikaları doğrultusunda hareket eden belediye yönetimlerine karşı ise özel bir tür savaş politikasının izlendiği; yönetimlerinin cezalandırılarak yerlerine kayyumlar atandığı biliniyor. 2024 belediye seçimlerinin halk yararına sonuçlar vermesi, bu politikalara karşı mücadelenin başarısına bağlıdır. Rantçı-yağmacı burjuva belediyeciliğinin kitle avcılığı politikası ve onun merkezi devlet iktidarıyla birlikte halk kitleleri aleyhine uygulamalarına karşı, kent emekçilerinin doğrudan yönlendirici oldukları, temsilcileri aracıyla katılıp denetimini de sağladıkları belediyecilik anlayışının güç kazanması ve belediye mevzilerinin elde edilmesi, sömürü ve baskı sistemine karşı mücadelenin ilerletilmesi açısından önem taşımaktadır. Halk güçlerinin, devrimci sosyalist parti ve örgütlerle ilerici derneklerin ittifakı ve güç birliği buna hizmet edecektir.
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40
- Kararlı saldırı, mızmız muhalefet! 22 Ağustos 2024 04:51
- Çark dönerken preste ezilmek, ateşte erimek! 15 Ağustos 2024 05:18
- İsrail’e ve gerici savaşlara barikat örmek! 08 Ağustos 2024 05:00
- Savaş politikaları ve büyüyen tehdit! 01 Ağustos 2024 05:39