Deprem ve ülke yönetimi: Mütaşerik yönetimin ağır sonuçları
Fotoğraf: Evrensel
Bu ülkede birileri “İnsanlar yıkıntıların altında kalan annelerinin cesetlerini parayla adam tutup çıkartmak zorunda kalacaklar”, “Yıkıntı altında kalan yakınlarını çıkarmak için torpil aramak zorunda kalacaklar, bu bile bir işe yaramayacak” deselerdi, buna bu memlekette kim inanırdı.
Birkaç gün sonra K. Maraş-Hatay depremlerinin birinci yılı tamamlanmış olacak. Bir yıl geçti de ne oldu, bu bir yılda ne oldu, öncesi neydi, ortası, sonrası ne oldu, maalesef bir yönetim şeklinin getirdiği büyük bir koordinasyonsuzluk. Bir daha olursa bir daha yıkım olacak.
Bugün depremde yaşananlara dair, geçen yıl hemen deprem sonrası mart sonu-nisan başında yüksek lisans öğrencilerimizle yaptığımız küçük bir derlemeye dayalı olarak bizzat depremi yaşayanlardan bazı duygu ve tanıklıkları aktaracağım, bizzat depremi yaşayanların görüş ve önerilerinden bir demet aktaracağım. Geçmiş kaybedildi, belki geleceği kurtarırız.
Genel bir çıkarımı baştan söyleyeyim. 2400 yıl öncesinden, Platon ve Aristoteles, her politik biçimin, her yönetim biçiminin bir erdem ve eğitim anlayışı olur diyor. Depremde yaşadıklarımız Türkiye ve daha özgül olarak AKP’nin yönetim anlayışının deprem yönetiminde ortaya çıkan hali idi. Ne değişti, hiçbir şey. MÜTAŞERİK (müteahhit, taşeron, tarikat şeriatçı) otoriter yönetim tarzı maalesef deprem yönetimini de oluşturdu, bugün artık Anayasa yasa tanımaz hale gelmiş bulunuyor.
DEPREMDEN TANIKLIKLAR, YAŞAYANLARIN YAŞADIKLARI VE ÖNERİLERİ
“Çok geç kalındı”, “Kurtarmaya kimse gelmedi”, “Gecikme yüzünden çok insan kaybedildi”, “Bürokrasi nedeniyle arama kurtarma ekipleri sahaya geç indi” ve bu gibi ifadeler depremde resmi kurumların durumunu özetliyor.
DEPREM ANI: KORKU, PANİK, ÇARESİZLİK
Dünya ayaklarınızın altından kayıyor, her şey sallanıyor. Duvar beton demir gıcırtıları birbirine giriyor. Korku, panik, endişe, çaresizlik, sallantı, ürküntü… Deprem bu duygularla yaşanıyor maalesef.
DEPREM ANINDA YAPILAN: CANINI VE YAKININI KURTARMA ARAYIŞI
Annesine, çocuklarının odasına koşma, hanedekilere seslenme, kaçmaya çalışma, kapıya koşma, masanın altına girme, telefona sarılma… İnsanın çok da öğrenilmemiş, deneyimlenmemiş, birkaç duyuma dayansa da korku kaygılarla el yordamıyla doğal refleksiyonları içinde yapacaklarını yapıyorlar.
Hasar alan binalarda önce çoluk çocuğu, sonra kendisi için ölüm kaygısı, yakınlarını kaybetmiş olma veya kaybetme kaygısı iliklerine değin işliyor.
Ölüm kaygısı, kendisini kurtarma kaçma duygusu, yakınlarını kaybetme korkusu onları kurtarma kaygısı en temel kaygıları oluşturuyor.
İkinci deprem öğle ortasıydı. Dışarı açık alana çıkma, binalardan uzak durma, çoluk çocuk yakınlarını binalardan çıkarma refleksi öncelikli refleksler olarak yapılıyor.
DEPREM HAFTALARI: İKİ KİŞİDEN BİRİ SAĞLIK SORUNU YAŞIYOR
Deprem sonrası üşütme/soğuk algınlığından karın ağrısı, tansiyon, kalp ağrısı, panik ataklar, depresyonlar… Fiziki olanla ondan daha ağırı ruhsal olanlar iç içe geçiyor.
İnsanlar kayıplarına, çaresizliklerine, gecikmelere, çocuklarına, komşularına, enkaz altında kalanlara, aç açıkta kalanlara, gelmeyen ulaşmayan yardımlara, yapamadıklarına ağlıyor.
ÜZÜNTÜ: KAYIPLAR, ALTÜST OLAN HAYATLAR
Çocuklara, ölümlere, can kayıplarına, yaralılara, mal kayıplarına, komşularına, açıkta kalmasına, yeterli yardım yapamamasına, altüst olan hayatlara üzülüyor.
KIZGINLIK: GECİKMELERE, YANLIŞLIKLARA, DUYARSIZLIKLARA
En çok kızgınlık sorumsuzluğa, başta resmi kurumlar ve AFAD olmak üzere ilgili kurumların eksiklik ve gecikmelere dair bulunuyor. Eş güdüm, koordinasyonsuzluk ana kızgınlık kaynağını oluşturuyor. Gecikme en başında geliyor, eksikler, yanlışlar büyük bir kızgınlık, büyük bir öfke yaratıyor. Duyarsızlık, yalancılık, zamanında yapılmayanlar, yanlış inşaatlar, bina afları kızılan konular arasında bulunuyor. İşlerin doğru düzgün yapılmaması, sığınmacıların hedef gösterilmesi, yardımlardaki ayrımcılıklar da kızgınlık kaynakları arasında yer alıyor.
DEPREMDE YAPILMASI MÜMKÜN OLUP YAPILMAYANLAR: İLETİŞİM KOPTU, ARAMA KURTARMA ÇOK GECİKTİ
Maraş-Hatay depremlerinin en ağır iki deneyimi iletişimin sağlanamaması ve arama kurtarmanın gecikmesi oldu. İletişim hemen tümden koptu, bunun çok ağır sonuçları oldu.Deprem sürecinde en önemli tespitlerden diğeri ise arama kurtarmada gecikilmesi. “Geç kalındı”, “Zamanında gidilmedi” ana ifadelerden/ deneyimlerden birini oluşturuyor. Resmi sorumlular, AFAD, Kızılay, aster vs. sahaya geç indi. “İnsanlar kaderlerine terk edildi”, “Büyük bir koondinasyonsuzluk vardı”.
GECİKMELER VE KOORDİNASYONSUZLUK SONRAKİ AŞAMADA DA SÜRDÜ
İletişim, bilgi alışverişi, ulaşım, arama, kurtarma, su, gıda, barınma, sağlık, okul, iş... Her şeyde gecikilmiş bulunuluyor.
Her şeyde gecikiliyor neredeyse, her aşamada iletişim kopuklukları ve koordinasyonsuzluk yaşanıyor.
Deprem tanıklıkları arama kurtarma durumunda bazı yerlerde fazlalıkların, yığılmaların olduğu, bazı yerlere ise gerekli desteğin hiç verilmediği yönünde. Adaletsizlik deprem sürecinde de maalesef devam ediyor. Yağmacılar yardım ekiplerinden daha hızlı ulaştı gibi bir duygu yaşanmış bulunuyor maalesef.
YARDIMLARDA MERKEZİ HÜKÜMET ZAYIF KALDI, BELEDİYELER VE STK’LER DAHA HIZLI ULAŞTI
Resmi kurumlardan en çok desteği olan belediyeler, bu da yerel yönetimlerin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Merkezi devlet kurumları görevlerini yerine getirmekte gecikirken belediyeler çok daha aktif bir destek vermiş bulunuyor. Bir kısım STK’ler, özellikle oda ve sendikalar da bu süreçte en etkili destek veren kuruluşlar arasında yer alıyor.
Su, yiyecek, erzak, çadır yatak yorgan öncelikler arasında.
Merkezi hükümetin en hızlı yapabildiği 10 bin lira civarında nakdi destek.
YARDIM ETME: BİR MİKTAR PARA, KIYAFET, EŞYA
Yaygın yardım durumu az çok maddi bir destekten, biraz kıyafet, yastık, yorgan, eşyadan oluşuyor. Barınma sorunlarına biraz destek, kısa süreli misafirlikler de var.
DEPREM SONRASI BİRİNCİ ETKİ: ‘UYKULARIM KAÇTI’
Depremlerde herkesin uykusu kaçıyor, deprem sonrası zorlandıkları şeyler arasında neredeyse ortak ifade “uyku problemi”. Banyo, yemek, kabızlık vb. de yaşanıyor.
DEPREM SONRASI: ÖLÜM KAYGISI, YAKININI KAYBETME KORKUSU KALICI
Depremi yaşayanlar bir daha deprem olursa en çok da “Ailemi, bebeğimi, sevdiklerimi, yakınlarımı kaybetmekten korktum, korkuyorum” diyor.
KENDİNİ SORUMLU TUTTUĞU ŞEYLER
İnsanlar daha bilinçli olmak, daha sosyal olmak, daha yardımlara yetişmek isterdim diyorlar. Binaları daha iyi yaptırabilirdik, denetleyici olabilirdik, daha hızlı yardıma koşabilirdim, yapamadık bunları yeterince.
Bilgi bilinç eksikliği ve sorumluluğu neredeyse ortak bir vicdani sorumluluk olarak yaşanıyor.
HAZIRLIKTA ÜÇ BÜYÜK EKSİK: YANLIŞ SEÇİM, İLKESİZLİK, SİSTEMSİZLİK, DENETİMSİZLİK
Ülke için, çocukları için, kendisi için daha pek çok kaygısı korkusu var ancak yurttaşların bazı acil önerilerini dillendirmek daha önemli, belki bundan sonraya bir katkısı olur.
Binalar, şehirler düzgün planlanmalı, doğru düzgün denetlenmeli. Denetim şart. Küçük çıkarlar uğruna bu kayıplar bir daha yaşanmamalı.
SORUMLU KİM: DEVLET, BELEDİYE, MÜTEAHHİT, BİZZAT YURTTAŞ
Devlet, hükümet, belediye, binayı yapan, yaptıran kişi ve müteahhit, denetçi, plancı… Bunlar sorumlular arasında sayılıyor.
DEPREM SONRASI AYLARDA ACİL YAPILACAKLAR: SAĞLAM BİNA, SAĞLAM DENETİM, SAĞLAM PLANLAMA, BİR AN ÖNCE BARINMA SORUNUNUN ÇÖZÜLMESİ
Deprem dönüp dolaşıp barınmaya, yerleşimlere geliyor. Sağlam bir planlama, sağlam bina, sağlam denetim, genel anlamda da doğru düzgün yerleşimler ve binalar sorunun ve çözümün ana kaynağını oluşturuyor.
Yerel seçimler yaklaşıyor. Geçen yılkı yönetimler ve belediyeler olduğu gibi yeniden aday, yine görevlerinde.
Ne değişti veya değişecek, benim kanaatim pek olumlu bulunmuyor.
AFET YAŞANMAMASI İÇİN DEVRİM ŞART
Kıssadan hisse merkezi yönetimde, yerel yönetimde, bilinçte, zihinde, barınmada, örgütlenmede, eğitimde, sağlıkta, ulaşımda… Tüm bunların yansıdığı kent ve binalarımızda yeni felaketler yaşamak istemiyorsak devrim şart.
- Okul yok, yemek yok, elektrik yok, internet yok ama "uzaktan, "kesintisiz" eğitim şahane 17 Ocak 2025 04:02
- MEB’in başarısı muhteşem tıklanma rekoru: İnsanın iyi ki pandemi ve deprem olmuş diyesi geliyor 10 Ocak 2025 04:58
- 22 yıllık, 72 yıllık gerileme: MEB’in, AKP’nin, milli görüşün ‘Milli Maarif’ ve ‘MESEM’ başarısı 03 Ocak 2025 04:26
- Türkiye ve Suriye yüzyılı mütaşerik maarif ve rejim modeli 27 Aralık 2024 04:43
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42