04 Temmuz 2024 05:02

Kaotik dünyada mücadele yolu

Türkiye ve Suriye'ye odaklanmış harita

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Dünya, bölge ve ülke düzeyinde etkili olan çok çeşitli, karmaşık ancak halkların aleyhine özellikleri başta gelen gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. Süren savaşlar, artan savaş tehditleri, bu tehditleri pratik gerçekliğe dönüştürme potansiyeli yüksek olan faşizan-faşist-şoven milliyetçi akım ve güçlerin kitleleri etkilemesi, bağlı olarak hemen her ülkede burjuva iktidarların halk kitlelerine yönelik politikalarında artan pervasız yoğunlaşma bu gelişmelerin en çok dikkat çekenleri arasındadır. Şoven milliyetçi ve faşist güçler (parti-örgüt-kontra oluşumlar-mafyatik gruplar vs.) Fransa dahil birçok ülkede kitle desteğini artırarak burjuva parlamentoları ve idare sisteminde ön sahneye çıktılar. ABD dünya gericiliğinin başını çekmeye devam ediyor. Oradaki başkanlık seçimleri, para politikaları dahi dünya ölçekli etkiye sahip. Devasa askeri-ekonomik gücüyle dünyanın her tarafında askeri-ekonomik-politik gelişmeleri etkileme konumunda. Çin ve Rusya ile giriştiği rekabet ve etki alanları kavgasında onları da savaş politikaları yönünde tetiklediği gizli-saklı değil. İsrail’in ardındaki büyük güç, şimdi Ortadoğu’da-Lübnan’ı da ateşe boğacak bir yeni saldırının alarmını veriyor. Filistin’deki siyonist katliam devam ediyor ve Netanyahu, içerdeki demokratik muhalefete rağmen imhayı sürdürüyor. İtalya’nın ve Fransa’nın faşist ve yabancı düşmanı partilerinin tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda gericiliği takviye politikalarında yoğunlaşacaklarından ancak siyaseten avanak olanlar kuşku duyabilir. Hint, Macar ve Türk devlet iktidarı yöneticileri yalnız değiller. Hem uluslararası gerici gelişmelerden hem de kendi ülkelerinde etki altına almayı başardıkları kitlelerden gördükleri destek ve aldıkları güçle baskıyı artırıyor, yalanı-gerçeklerin yerine ikame ederek aldatıyı politik rant olarak kullanabiliyorlar.

Türkiye’nin içeride ve en yakınındaki Suriye topraklarında 30 Haziran-1 Temmuz günlerinde yaşanan olaylar bu çok genel manzara içinde, devlet yöneticilerinin göstermek istedikleri gibi görece “münferit olaylar” olarak görülebilir. Ancak potansiyel güçleri ve besleyen nedenleriyle daha başından-yani Türk burjuva iktidarının Amerikan emperyalizmiyle iş birliği içinde Suriye’yi kargaşaya boğarak Esad yönetimini devirme ve kendileriyle iş birliği içindeki bir yeni yönetim oluşturma politikası nedeniyle- ‘kıvılcımlarla patlamaya hazır’ olaylardan sayılması gerekir. Suriye-Irak-Libya gibi ülkelerin dış baskı ve saldırılar eşliğinde iç çatışmalara sürüklenip yıkıma uğratılmasının, düğmeye basıp bitirilemeyecek farklı ve ardından gelen olaylara sebebiyet vereceği başından belliydi ve şimdi yaşananlar bu tür olayların sadece bir örneğini oluşturuyor. Türk burjuva devlet iktidarı Suriye’de alan işgali ve yerel idareler oluşturma, Suriye yönetimine muhalif silahlı güçleri ÖSO adı altında “ordulaştırma” ve besleme, milyonlarca Suriyeliyi Türkiye’de en berbat koşullarda yaşayacak ve ucuz iş gücü olarak kullanılacak şekilde ‘ikamet ettirme’ politikasıyla Kayseri-Antep gibi kentlerde yaşanan yakma-yıkma olaylarını ve ÖSO’nun etki alanındaki “Türkiye karşıtı eylemler”i bizzat kendisi davet etmiştir. Sorumlusu, izlediği politikalarıyla kendisidir. Suriye topraklarındaki varlığı ve izlediği politikalar yeni ve daha yıkıcı gelişmeleri beslemektedir ve bu durumun derhal değişmesi gerekmektedir. Erdoğan-Bahçeli yönetimi Suriye’deki askeri varlığını sonlandırmalı, ÖSO ve devamı-türevi kontra örgütleri beslemekten vazgeçmeli, şoven milliyetçi politikaların yol açacağı daha yıkıcı olayların Türkiye’de yaşanmaması için Türk-Kürt-Arap ve diğer halkların bir arada ve kardeşçe yaşamasını sabote edecek, onları birbirine düşürecek istismar ve şantajları terk etmelidir.

Ancak bunların kendiliğinden olmayacağı da besbellidir: Politik-askeri ya da ekonomik nedenlerle olsun dış ya da hatta iç göçlerin ülkelerde “yerli-yabancı” ayrımcılığını beslediği; ekonomik-sosyal nedenlerle birbirleriyle kaynaşmaları ve sermaye iktidarlarına karşı birlikte mücadele etmelerinin kolayca gerçekleşmediği bilinmektedir. Devlet yönetimleriyle şoven milliyetçi sermaye partilerinin izlediği ayrımcı-yabancı düşmanı politikalar halk kitleleri içinde bölücü etkide bulunmakta-eylemlerini güçten düşürücü işlev görmektedir. Bu etki, Kayseri-Antep gibi yerlerde görülen türden yakma-yıkma-imha olaylarını da beslemekte, ortaya çıkarabilmektedir. Şoven milliyetçi, ırkçı, faşist politika ve kontra sabotajcılık Türkiye’de ilk kez yıkıcılık göstermiyor. Bayar-Menderes yönetiminin imal ettiği yalanlarla girişilen 1955 tertibi ve yıkıcılığı, Maraş-Çorum-Sivas katliamlarının faşist-şeriatçı karışımı ve CIA-MİT yönlendirmesindeki kontra çetelerle gerçekleştirilmesi, 2 Temmuz 1993’te Madımak’ta diri diri yakması bu tür olayların potansiyelini işaret eder.

Bu tehdit potansiyeli ancak halk kitleleri, milliyet, din-mezhep ayrımına kapılmadan, burjuva politikasının envaiçeşit entrikasına aldanmadan, başlıca kaynağı mevcut çıkar ve sömürü düzeni olan sistemin kanallarında birbirlerini boğmaya çalışmadan hareket edebilirlerse zayıflatılabilir. Hangi ulus, din ve mezhepten olursa olsun tüm sömürülen ve ezilenler, “Bizi birbirimize kırdıranlar, sermaye devlet-hükümetleriyle sömürüden beslenen burjuva partileridir, onların aldatıcı propagandasına kanarak birbirimizi yok etmek yerine birleşip onların saltanatına son vermemiz gerekir” duygu-düşünce ve bilinciyle hareket ederlerse, yıkıcı sonuçlarının çok daha fazla ağır olacağı bugünden belli gelişmeler engellenebilir. Açlık sınırının 18 bin 900; yoksulluk sınırının 61 bin TL olduğu bir ülkenin yönetimi, bir başka ülkede yıkıcı amaçlarla ordu besliyorsa ve o yönetimin mali sermayenin has temsilcilerinden olan bir bakanı 17 bin TL olan asgari ücretin "Düşük olmadığını" söyleyerek tüm emekçileri alaya alıp küçümsüyorsa, bu politikanın sadece ekonomiyle ilgili olmaması gerekir. Ekonomik olan ekonomik alanda, politik olan politik-veya askeri alanda kalmıyor. Hepsi birbiriyle ilgili ve birbirini etkiliyor. Üstelik hem tekil ülkelerde hem de uluslararası alanda.

*   *   *

Suriyelilere karşı “kıyam” çığırtkanlığıyla Madımak’ta ilerici-devrimci aydınların yakılmasının yıl dönümü tesadüfi olarak çakıştı. İki olayda da eylemde bulunanlara yön veren güdüler, şoven milliyetçi ve din istismarcısı politikalarca beslenip takviye edilmiştir. Milyonlarca-on milyonlarca emekçi bu politikalara karşı tutum almadan, bu provokatif yıkıcı eylemleri de kullanarak baskı politikalarını yoğunlaştıran burjuva iktidarı ve iktidarların saldırılarını püskürtemez. Madımak’ı, 10 Ekim Katliamı’nı protesto en çok ve en başta milyonlarca Sünni emekçinin sorunu olmalıdır. Kürtlere, Araplara ve diğer “azınlıklar”a karşı baskı ve provokasyonlara en önce Türk kökenli işçi ve emekçiler karşı çıkmalıdır. Birleşik devrimci emekçi hareketi ancak böyle büyüyüp emperyalist, faşizan ve gerici tehditleri püskürtebilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa