Bölünmüşlüğün güçsüzlüğü
Fotoğraf: Mstyslav Chernov/Wikimedia CC BY-SA 3.0
Sınıf mücadelesinin, dolayısıyla da devrimci mücadele tarihinin pratikte sınanmış en önemli derslerinden biri, sermaye ve devleti-hükümetlerinin emekçi karşıtı politikalarının ancak halk kitlelerinin birleşik-yaygın ve az-çok süreklilik gösteren mücadelesiyle etkisiz kılınabileceği düşüncesinde ifadesini bulmuştur. Bu, denebilir ki en çok yinelenmiş bir söylem de olmuştur.
Sömürülen ve ezilenler açısından yaşamlarını-yaşam koşullarını iyileştirme, baskıdan kurtulma gibi içinde tutuldukları koşullara tepkiyle ortaya çıkan eğilimin, aynı veya benzer koşullarda yaşamaları nedeniyle birlikte hareket etmeye yöneltici bir rol oynadığı, daha Spartacus önderliğindeki köle isyanlarından beri görülen bir durumdur. Birleşme gerekliliği ve ihtiyacı, işçilerin yaşamında, çalışma koşulları, ücret vb. etken ve taleplerle denebilir ki kendiliğinden ortaya çıkar. Gençliğin, kadın kitlelerinin, çeşitli mesleklerden emekçilerin, baskı altında tutulan halkların, durumlarıyla bağlı talep ve hareketlerinin belirli özgünlükleri hep olagelmiştir. Ve bunların her biri açısından çoğu kez en ileride olanlarının başlatıp sürdürdükleri ve bir süreç içinde ancak daha geriden gelenlerin desteğiyle büyütebildikleri çeşitli direnişleri yaşanmıştır. Bu mücadeleler içinde başarı ise birleşik kitlesel güç, kararlılık ve devamlılık gibi birbirleriyle de bağlı ve birbirini doğurup güçlendirecek nesnel ve öznel etken ve tutumlarla bağlı olmuştur.
Sınıfsal ve sınıflar içi bölünmenin nesnel ve öznel etkenleri saklı tutularak söylenirse, yakın geçmişte ve son dönemlerde yaşanan gelişmelerin gösterdiği şudur: İşçi ve emekçiler birleşik bir güç halinde hareket ettiklerinde, taleplerini elde etmeleri mutlak anlamda ve her zaman mümkün olmasa da elde etme olanakları artmış ve genişlemiş; eylemlerinin lokal kaldığı durumlarda ise püskürtülmeleri kolaylaşmış ve kaybetmeleri neredeyse genel bir sonuç olmuştur. Çeşitli ülkelerden örnekler gösterilebilir. Lokal grevlerle genel grev ve direnişlerin etki ve sonuçları oldukça farklıdır.
Nesnel ya da öznel çeşitli etken ve nedenlerle olsun işçi ve emekçilerin bölünmüşlüklerinin -deyim yerindeyse panzehri, mücadele içindeki birlikleridir. İşçilerin bir sınıf halinde hareket etmeleri bu yönüyle ortak çıkarlarının bilinciyle şekillenen pratiğin sorunudur. Dövüşe dövüşe, yene-yenile öğrenirler ve deneyimlerinden sonuçlar çıkararak ileriye yol alırlar. Grevlerin, işçi okulu işlevi görmesi bundandır.
Sömürülen ve ezilenlerin sermaye ve gericiliğe karşı, burjuvazi, devlet ve hükümetlerinin saldırılarına karşı mücadele birliğini sağlamak, bunun için çaba göstermek, buna hizmet edecek siyasal taktikler geliştirmek, taleplerinin formülasyonuyla ortaklaşmalarına yardımcı olmak devrimci ve sosyalist olmanın gereği, devrimci ve sosyalist olanın da görevidir. İş bu genelliği içinde alındığında, baskı ve sömürünün hedefindeki kitlelerin birliğine de güç vermek üzere devrimci ve sosyalist parti ve örgütlerin mücadele-eylem birliği, bir güç birliğini de ortaya koymak üzere önem kazanır. Bunun için faşist tehdidin büyümesi ya da askeri darbe olması ille de gerekmez. Sermaye ve devletine karşı mücadelenin büyütülmesi gibi temel önemde bir sorun, bölünmüşlüğün-dolayısıyla da güçsüzlüğün sürdürülmesini bir tür suç haline getirir. Günümüz Saray yönetiminin baskı ve saldırılarının artarak devam ettiği koşullarda mümkün en geniş mücadele birliklerinin de daha fazla ihtiyaç haline geldiği görülebilir bir durumdur.
Türkiye devrimci hareketinin pratiği bu bakımdan bir hayli sorun üretici ve yüklü olmuştur. 55 yıl önce bile 230 bin üyesi olan TÖB-DER’in ve on binlerce üyesi olan sağlık örgütleriyle TMMOB gibi teknik meslek örgütlerinin eylemlerine bölücü darbeler vurulmuş, sonrasında da KESK türü örgütler bürokratik dayatmalarla zaafa uğratılarak sermaye ve devletin saldırılarına karşı güçlü eylemlerin ortaya çıkması engellenmiştir. Bir süre önce, Türk Tabipleri Birliği gibi halk sağlığına duyarlı ilerici bir örgütün faşist-din istismarcısı güruhların eline geçmesine yol açabilecek bölünmeci tutumdan ancak son anda vazgeçilebilmiştir. Devrimci parti ve örgütlerin eylem birliğinin “Protokol düzeyinde kalması” son zamanların bir diğer sorunudur. Olumsuzluklar miras alınarak sürdürülemez.
1- Bu konu bu ‘köşe’de birçok kez ele alındı. Yinelendiği açık. Ne ki, Bahçeli gibilerinin, üstelik liste yapIp ilan ederek, muhalif gazeteci, politikacı, yazar ve akademisyenleri “ülkücü” maskeli timlerin hedefine yerleştirdiği bir dönemde bu yineleme gereksiz olmasa gerek.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40