22 Kasım 2024 06:27

Ya bendensin ya da her şey kötü olacak

Recep Tayyip Erdoğan

Ekran görüntüsü, Cumhurbaşkanlığı'nın videosundan alınmıştır.

Paylaş

2025’te bölüşümün nasıl planlandığını gösteren bütçe hakkında konuşulamıyor. Oysa bütçe sağlığa, eğitime, sosyal politikalara bir yıl boyunca ne kadar pay ayrılacağının kaydı olacak. Hazinede birikmiş paranın sermaye grupları, Diyanet, ordu, sanayi, İletişim Başkanlığı, yandaş vakıflar vb. kesimlere nasıl bir bonkörlükle dağıtılacağının da resmi. Bütçelendirme süreci toplumsal sınıflar arasındaki ilişkileri de yansıtıyor.

Ancak bütçenin paylaşımı sırasında çıkarılan başka yangınlar; kayyım atamaları, genç teğmenler hakkındaki soruşturma emri, Bahçeli’nin gizemli bilmeceleri, Bakan Yusuf Tekin’in açtığı ‘kendine ait’ laiklik tanımı bütçe ve bölüşüm sorununu, biraz dağılmış olan toplumsal hizalanmaların önceden belirlenmiş siyasal ve kültürel alanlara yeniden dağıtılması uğruna silikleştirdi.

Çünkü çocukları eğitim sürecinden dışlayan ya da pis okullarda okumaya mecbur eden; kadınlara yönelik şiddete cevaz veren; İsrail’le ticareti tepkilere rağmen devam ettiren; işçilerin, emekçilerin ve emeklilerin ücret ve insanca yaşama talebiyle attığı çığlığın duyulmasını istemeyen iktidarın halkın çeşitli bölümlerini kışkırtılmış reflekslerle hizalandırmaya ihtiyacı var. Çeşitli kesimleri kimlik ve hassasiyet koordinatlarına doğru süpürüyor.

‘İsrail bize saldıracak’ konulu kapalı Meclis toplantısından çıkarılamayan, ortak dış düşman karşısındaki milli birlik ve beraberlik ruhu, Bahçeli’nin Öcalan’a çağrısıyla kendi partisinin içindeki ve partiden ayrışmış küçük parçaları arasında bile iyice dağınıklık yarattı. Bahçeli Kürt siyasetine hitaben “Benim uzattığım elin kıymetini bilmezseniz her şey daha kötü olacak” demişti ve bu kötülük baş gösterdi.

Kayyım atanan Esenyurt Belediyesinin önünden Meclise kadar uzanan tansiyon, gerilimden beslenen iktidarın elinin altındaki kaseti yine geriye sardığını gösteriyor. Bu eski kasette “vatan, millet, Sakarya” yorumunda birleşemeyen milleti en küçük unsurlarına kadar bölmek, iktidarın kendi korkularını topluma mal ederek telafi etmek var. Mezuniyet töreninde genç bir kadın teğmen öncülüğünde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atan Harbiyeliler, her zaman tetikte olan darbe ve FETÖ paranoyasını aktifleştirince bu kendiliğinden gelen pasın ana muhalefet partisine bir bumerang gibi gönderilmesi de bundandır.

Mustafa Kemal nostaljisiyle günlük siyasetin üstesinden gelebileceğini zanneden CHP liderliği ve yayın organları her şeyi bir yana bırakıp bu pası yakalamakla meşgul edildiler. Tam da bu sırada Bakan Tekin’in yine eski bir hamaseti tekrarladığı “Camileri ahır yaptınız, kendi laikliğinizi bana dayatamazsınız” sözlerini sarf etmesi bir olgudan diğerine koşmaya mecbur edilen CHP eksenli muhalefeti iyice yormaya yaradı. Bu durumda ‘seçimlerin birinci partisi’ kendi kırmızı çizgilerine hapsedilmek suretiyle iktidarın manipülasyonuna açık hale getirildi.

Kürt siyaseti ise şekli şimali konuşulmayan bir çözüm beklentisine sokulmak isteniyor. Ne var ki karşıtının en zayıf halinde onunla ilişki kurabileceğini düşünmeye devam eden iktidar, Kürtleri de ‘iktidarın onca iyi niyetine rağmen’ sorunlu bir kitle olarak konumlanmaya zorluyor ama öte yandan muhtemel ittifaklarını da bozguna uğratarak yalnızlaştırma, biate zorlama eğiliminde.

Toplumun büyük çoğunluğunun sinir uçlarıyla oynamak, karşıtını küçük düşürerek yalıtmak bir siyaset yöntemi. Bunu dünyada en verimli ve ısrarlı uygulayan AKP ve müttefikleri, Ortadoğu’daki paylaşım savaşına istediği gibi dahil olabilmek, iktidarını koruyabilmek ve bunun için de muhalefetinden alabileceğini alarak zayıflatmak için bütün tuşlara aynı anda bastı. Harbiyelilerin attığı slogana, laiklik tartışmasına, Bahçeli’nin jestlerini yorumlamaya, memur etmek suretiyle ajite edilen rakip partilere iktidarın kendini tahkiminde rol dağıtılmış oldu.

Yaratılan sorunlar yapay gündemler değildir. Doğrudan doğruya ülke ve bölgenin maddi ve manevi kaynaklarının nasıl ve kimlerle bölüşüleceğini yeniden tanzim etme hedefine de bağlanan yeniden dizayn girişimidir. İktidarın içeride dağılan hegemonyası, onun kendi yönetim mantığı içinde ana muhalefet partisiyle Kürt siyasetini kendi muradına uygun biçimde ayırmayı hedefliyor. Henüz başarılı olmadı. Ancak süreç devam ediyor.

Emekçiler ise bölüşüm kavgasının esaslarını konuşmaktan uzak tutuluyor. ‘Ya biat edersin ya da her şey daha kötü olacak!’ öylesine edilmiş bir laf değil. Kötülüğün düğmesine basıldı bile.

 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa